• Genel

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyesi olan, kendisi, karısı, yeğeni, oğlu, şusu busu olanlar var. Bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz. Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var" dedi.
 Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var"
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde emekli amirallerin darbe imalı bildirisine ilişkin yapılan değerlendirme toplantısı sona erdi. Toplantının ardından kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ana muhalefet partisini demokrasiden yana tutum almaya çağırıyoruz. Yapılan açıklamaya hak ettiği cevabı vererek milli iradeden yana tavır koyan tüm siyasi parti liderlerine, temsilcilerine, yargı kurumlarına, üniversitelere, sivil toplum kuruluşlarına şükranlarımı sunuyorum. Her zamanki gibi bizim muhatabız doğduran milletimizdir. Milleti ve milletin seçtiği yönetimi tehdit etme cüretini gösterenlere hadlerini yine milletimizle göstereceğiz. Bazılarının yapılan işi ’bunda büyütülecek ne var’ diyerek küçümseme yoluna gittiklerini görüyoruz. Türkiye’de demokrasiye yönelik saldırılar bu tip bildirilerin ardından gelmiştir. 27 Mayıs’ta merhum Menderes’e böyle yapmışlardır. 12 Mart yönetimi bir bildiri ile müdahale etmişlerdir. 12 Eylül’den önceki hükümetleri aynı şekilde tehditle sindirmeye çalışmışlardır. 28 Şubat’ta ülkenin meşru yönetimine bu pervasızlıkla saldırmışlardır. Kendi hükümetlerimiz döneminde bu tarz girişimlere karşı en ağır tepkiyi ortaya koyduğumuz için gerisini getiremediler. 15 Temmuz gecesi silahlı darbe denediler ama milletimizin şanlı direnişi karşısında gün ağarırken kuyruklarını kıstırıp kaçmak mecburiyetinde kaldılar. Milli iradeye yönelik açık tehditler karşısında derhal ve en etkin şekilde tavır alınmadığı takdirde işin sonucunuN nereye varabileceğini milletimiz yakın tarihinden çok iyi biliyor" diye konuştu.

"ELBETTE BU MESELEYİ SİYASİ İSTİSMAR ARACI HALİNE GETİRMEK İSTEYENLER ÇIKACAKTIR"
Yayınlanan bildiriyi özellikle dikkate alıp gereken her tedbiri uygulama kararlığının ortaya konulduğunu ifade eden Erdoğan, "Elbette bu meseleyi siyasi istismar aracı haline getirmek isteyenler çıkacaktır. Onlarla da sandıkta hesaplaşacağız. Milletimiz kimin demokrasinin ve hukuk devletinin yanında durduğunu, kimin darbecilerin ve vesayetçilerin koltuğunun altına girdiğini görüyor. İnşallah 2023 seçimlerinde tüm bu yaşananları milletimizin takdirine sunacak, istiklal ve istikbal yolunda verdiğimiz mücadelenin neticesini hep birlikte takip edeceğiz" diye konuştu.
Yapılan açıklamada iki temel iddianın ortaya konulduğunu söyleyen Erdoğan, "Birincisi Montrö Antlaşması’nın tartışmaya açılmasıdır. İkinci iddia ise basında ve sosyal medyada yer alan bazı görüntülerdir. Bilindiği gibi İstiklal Savaşımızın ardından kimi konularla birlikte boğazların statüsü ile ilgili sorunun çözümü de sonraki yıllara bırakılmıştır. Uzun görüşmelerin ardından 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, 1936 yılında bir kısmı da boğazlarla doğrudan ilgisi olmayan kimi devletlerle Montrö Sözleşmesi’ni imzaladık. Hiç şüphesiz boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyon yerine pek çok sınırlama ile de olsa Türkiye’ye bırakan bu sözleşme dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır. İmzalandığı tarihten bugüne kadar boğazlarda bu sözleşmeye uygun olmayan pek çok tartışmalı hususla karşılaştığımız bir gerçektir. Boğazlardaki gemi trafiğinin yer yer seyir güvenliğini tehdit edecek veya ciddi vakit kayıplarına yol açacak düzeye ulaşmış olması meselenin ayrı bir boyutudur. Her şeye rağmen Montrö’nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye bağlılığımızı sürdürüyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Şu anda konumuz olan Montrö tartışması nereden çıktı? Esasen imzaladığımız tarihten beri bu sözleşme ile ilgili akademi dünyasında, medyada, diplomaside, askeri cenahta pek çok görüş ortaya konmuştur. Bugün de sözleşme tüm boyutlarıyla tartışılmaya devam etmektedir. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldığı günlerde Meclis Başkanımıza bu çerçevede Montrö örneği verilerek bir soru yöneltilmiştir. Kendisi bir hukukçu olan Meclis Başkanımız tamamen teorik olduğunu belirtiği bir cevap vererek konuyu izah etmiş fakat Montrö’den çekilme diye bir durum olmadığını açıkça belirtmiştir. Eskiden beri süren bu tartışmanın akademik açıdan teorik bir yaklaşıma konu edilmesi, emekli amirallerin bir araya gelerek yayınladıkları bildirinin omurgası haline dönüştürülmüştür. Şayet amaç Montrö Sözleşmesi ile ilgili tartışmaya katkı sağlamaksa, bunun mecrası bildiri yayınlamak değil, akademik dünyada ve medyada görüş ifade etmektir. Nitekim bu zaten yapılmaktadır. Hiç kimse akademideki, medyadaki, siyası alandaki tartışmalar sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış, meseleyi başka mecralara çekmeye çalışmamıştır. Ancak, önceki gece yayınlanan bildiri, tamamen bu çerçevenin dışında bir eylemdir" açıklamasında bulundu.
Kanal İstanbul ile Montrö arasında kurulan bağın temelden yanlış olduğunu ifade eden Erdoğan, ”Türkiye Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı’ndaki ağır deniz yükü trafiğini hafifletirken Montrö sınırlamaları dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife kavuşmuş olacaktır. Bu bizim egemenlik mücadelemizdir. Biz şu anda İstanbul Boğazı’nda egemen miyiz maalesef. Bir başka ifadeyle Kanal İstanbul boğazdaki egemenlik haklarımızı güçlendirecek bir projedir. Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik adına Türkiye’nin milli egemenlik haklarını tahkim edecek böyle projeye karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır. Cumhurbaşkanı ve ülkenin en büyük partisinin genel başkanı olarak vazifem Türkiye’nin ve Türk milletinin hak ve menfaatlerini neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır” dedi.
Montrö Sözleşmesi’nden çıkmayla ilgili halihazırda bir çalışma olmadığını kaydeden Erdoğan, ”Ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten çekinmeyiz. Bunları uluslararası anlaşmaya veya tartışmaya açarız. Bildirideki ikinci mesele konusunda ise; biraz önceki toplantının açılış konuşmasında belirtiğim şu hususları buradan milletime duyurmak istiyorum. Biz geçmişte cübbeleriyle seçilmiş hükümete karşı düzenlenen mitinglerle katılan rektörlere, demokrasi ve hukuk adına karşı çıkmıştık. Geçmişte cübbeleriyle siyasi iktidarı hedef alan brifinglere iştirak eden yargı mensuplarını da demokrasi ve hukuk adına eleştirmiştik. Yine biz geçmişte üniformalarıyla milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını demokrasi ve hukuk adına doğru bulmadığımızı açıkça söylemiştik. Bugün de aynı yerdeyiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir. Söz konusu görüntünün yayınladığı gün Türk Silahlı Kuvvetlerimiz kendi içinde çok yönlü bir idari soruşturmayı hemen başlatmış ve sonuçlandırmıştır. Halen konu üzerinde çalışan Milli Savunma Bakanlığımız da kendi üzerine düşeni mutlaka yapacaktır. Bizim de yanlış bulduğumuz bu görüntünün ülkenin ve milletin topyekun huzursuzluğuna yol açacak bir bildirinin bahanesi olarak kullanılmasını kesinlikle art niyetli görüyoruz. Aynı şekilde tamamı da yalan veya yanlış olan bilgilerle Milli Savunma Üniversitemizi laiklik ve Atatürkçülük tartışmalarının içine çekmeye çalışanlar da sinsi gayeler taşıyor. Geçmişte darbe imalarını ‘genç subaylar rahatsız diyerek ifade edenlerin Milli Savunma Üniversitemiz sayesinde artık bu imkandan mahrum kalınca işi emekli amirallere havale ettikleri ettikleri anlaşılıyor" dedi.
"Demokrasi ve hukuk içinde çözülecek meselelerin darbe imalı bildirilerin bahanesi haline dönüştürülmesi, siyasi otoriteye rağmen anayasaya bağlılık gösterisi değil tam tersine anayasaya yönelik açık tehdittir" diyen Erdoğan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
"Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye’nin darbe dönemlerinin ürünü bir anayasadan yeni ve sivil bir anayasaya geçiş ihtiyacını ispatlamaya yeterlidir. Türkiye’nin geleceğine umutla bakmaya en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde milletin ve özellikle gençlerin morallerini bozacak hiçbir hareketi masama ile karşılamayız. Ana muhalefet partisinin başını çektiği bir kesim bu tartışmanın ekonomik sıkıntıların üzerinin örtülmesi amacıyla kullanıldığını öne sürmektedir. Halbuki ekonomiye asıl zararı kendilerinin sürekli körüklediği bu tür tartışmalar vermektedir."

"BU İŞİN MERKEZİNDE ASLINDA ANA MUHALEFET PARTİSİNİN TA KENDİSİ VAR"
Çarşamba günü Türkiye ekonomisinin salgın şartlarında hangi başarılarını ortaya koyduğunu ayrıntılı şekilde aktaracağını bildiren Erdoğan, "Kendi ülkelerinin ve milletinin felaketinden iktidar devşirme peşinde koşan muhterisleri milletimizin takdirine havale ediyoruz. Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyesi olan, kendisi, karısı, yeğeni, oğlu, şusu busu olanlar var. Bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz. Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var. Biz ekonomide Türk ekonomisini yatırım, istihdam, üretim ve ihracat temellerinde büyütmeyi, çok daha iyi yerlere getirme mücadelesi vermeyi sürdüreceğiz. İktidara geldiğimizden bu yana biz ülkemizi nereden aldık, bugün neredeyiz. Yatırımlar dahil bütün bunları çarşamba günü millete seslenişte açıklayacağım. Aynı şekilde demokrasimizi milli irade üstünlüğü temelinde darbelere, cuntalara, vesayete karşı gerektiğinde canımız pahasına mücadele ederek güçlendireceğiz, çok daha iyi yerlere getirme mücadelesi vermeyi sürdüreceğiz” dedi.