TİC Holding Header
  • USD 32.331
  • EUR 35.048
  • Altın 2280.745
  • BIST 100 8880.09
  • Siyaset

Başbakan Davutoğlu öğretmenleri kabul etti

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Bağıran bir hoca kadar çirkin bir görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmendir ki öğrencilerine bağırmadan da bir disiplin etkisi yapabilir' dedi.
ANKARA / İHA - Başbakan Davutoğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve beraberindeki 81 ilden gelen öğretmenleri Başbakanlık Yeni Bina’da kabul etti.

Birçok öğrencinin evliliğine aracılık ettiğini söyleyen Davutoğlu, "Hala onların her birinin çocuklarını kendi torunlarım gibi görürüm, her birinin isimlerini bilirim ve her birine sorarım. Genellikle de kız öğrencilerim adına erkeklerden hesap sorarım varsa bir şikayet" dedi.

Davutoğlu, öğretmenliğin güzelliğini gösteren ve bir erkek öğrencisine bir kız öğrencisini istedikleri bir anısını şöyle aktardı:
"İkisi de aile olarak tanıdığım ve ikisini de öğretmen olarak bildiğim için bir müddet sonra malum görevi yapmak görevi geldiğinde, önce erkek tarafının yanında oturdum. ’Allah’ın emri peygamberin kavliyle şu oğlumuza şu kızımızı istiyorum’ dedim. Herkes karşı taraftan cevap beklerken kalktım kız tarafına gittim oturdum ve ’Şimdi de bu talep karşılığı kızımızı oğlumuza verdim’ dedim. Güzel bir hatıra. Şu anda birbirinden güzel çocukları var. Eğer hayatın her aşamasına nüfuz etmişse öğretmen-öğrenci ilişkisi, bir müddet sonra hayat felsefesi haline geliyor ve kopamazsınız."

Davutoğlu, öğrenci-öğretmen ilişkisine değer kattığını düşündüğü bir başka hususun da bu ilişkinin mekan olarak sadece sınıf, ülke değil, bütün dünyaya aitliğini görmek olduğunu söyledi. Filipinler’e ziyaretinde Dışişleri Bakanlığı’nda konferans verdiğini anlatan Davutoğlu, orada soru soran ilk kişinin 1992-1993’te Malezya’da öğrencisi olmuş bir kız talebesi olduğunu belirtti. Irak ziyaretinde Duhok’taki kampı ziyaret etmek için havaalanına indiğinde Malezya’dan öğrencisi olan Duhok Valisi Ferhadi’nin "Hocam hoş geldiniz" dediğini hatırlatan Davutoğlu, Maldivler’e 2005 yılında başdanışman olarak indiklerinde diplomat arkadaşlarının her yerde öğrencisiyle karşılaştıklarından "Burada herhalde öğrenciniz yoktur" diye kendisine şaka yaptıklarını belirtti. Davutoğlu, ancak Maldivler’de uçaktan indiklerinde kendilerini karşılayan ekipte dışişleri protokol şefi olan bir öğrencisini gördüklerini söyledi. Konunun çok tanınmış olmaktan kaynaklanmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Belki ismim unutulurdu. Ama ben nasıl öğretmenlerimin ismini unutmadıysam, kalbime ve zihnime muhabbetle kazımışsam, onlar da benim ismimi unutmazlar. Eğer siz kendi öğretmenlerinizin isimlerini hatırlıyorsanız, onların yüzleri hala gözünüzün önündeyse eminim sizin öğrencileriniz de sizi hatırlarlar. Ama kendi öğretmenlerini unutanlar, öğrencileri tarafından hatırlanmazlar. Çünkü kendi öğretmenlerini unutanlar, çünkü öğretmenliğin aşkını da yaşamamış olurlar. Sizlerin nezdinde 81 vilayetimizin bütün öğretmenlerine seslenerek şunu ifade etmek istiyorum. İnsanoğlunun en eski, en tarihi, en ahlaki, en onurlu mesleğini icra ediyorsunuz. Her kültür ve medeniyette öğretmen-öğrenci ilişkisi olmuştur. Bu mekanik bir ilişki değildir" ifadelerini kullandı.

"ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ ARASINDA KARŞILIKLI BİR İLETİŞİM SAĞLANMAMIŞSA İLİŞKİLER YÜRÜMÜYOR"
Davutoğlu, öğretmenle öğrenci arasında karşılıklı bir iletişim sağlanmamış olursa ilişkilerin yürümediğini belirtti. Öğretmen ve öğrencinin ortak hafızanın birliğinde ilişki kurduklarını anlatan Davutoğlu, böylece aralarında ortak hafıza oluştuğunu söyledi. Kendisini etkileyen bir olayı da anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Ortaokul birinci sınıftı zannediyorum. O zaman rehberlik dersleri konmuştu. Rehberlik dersinde hocam İsmail Çağlayan, herhalde herkesin eğilimlerini görmek için ’Gelecekte ne olmak istiyorsunuz?’ gibi bir kompozisyon yazmamızı istedi. Daha sonra beni çağırdı, ’Bunu çok beğendim, muhafaza edeceğim’ dedi. Sene 1971 veya 1972, ben unutmuştum. Seneler sonra 2002 yılında Başbakan Başdanışmanı olduğumda İsmail Bey, babam rahmetliye gelir ve ’Bende sizin oğlunuzun bir emaneti var’ der. ’Artık devlet görevi almaya başladı, bu emaneti ben size tevdi etmek ihtiyacı hissettim’ der. O yazdığım ödevin sonunda ’hangi mesleği tercih edersem edeyim önemli olan bu ülkeye, vatanıma ve milletime hakkıyla hizmet edebilme şerefidir’ gibi biten bir kompozisyondu. Mesleğin kendisinden çok misyonunun önemini anlatan. Babama bunu verdi, babam da getirdi bana gösterdi. Şimdi benim şahsi evraklarımın arasındadır."
Bir öğretmenin bir öğrencide ışıltı görmüş olabileceğine dikkat çeken Davutoğlu, "Ben, herhangi bir sınıfta öğrencilerin genel durumlarıyla ilgili genel tespit yapmam bir, iki dersliktir. Hepimiz hissederiz öğrencilerin her birindeki eğilimleri. Zaten pırıltı ifade eden öğrenci hissettirir kendini, bir şekilde gösterir. Önemli olan onu hayat boyu bir hafızayla bütünleştirmektir" dedi.

Davutoğlu, İsmail Çağlayan hocasını teşekkürle andığını söyleyerek, gerçek rehberliğin de bu olduğunu belirtti. Birkaç hafta önce de edebiyat dersi okutan Muammer Yüzbaşıoğlu hocasını kaybettiğini belirten Davutoğlu, edebiyat derslerinde Yüzbaşıoğlu’nun çok sıkı ve disiplinli bir hoca olduğunu anlatarak, "Hala zihnimdedir edebiyat dersiyle ilgili ortak hafıza nasıl şekilleniyor. Bunlar hep kişiliği belirleyen şeylerdir" diye konuştu.

"ÖĞRETİM BİLGİDİR AMA EĞİTİM, AHLAK VE BİLGİNİN BİRLEŞTİĞİ FARKLI BİR FORMASYONDUR"
Davutoğlu, bazen bir sözün upuzun bir dersten daha etkili olduğunu söyleyerek, "Öğretmen fark etmeyebilir sarf ettiği sözün olumlu ya da olumsuz olmasını ama öğrenci onu zihninde bir nakış gibi tutar, besler, büyütür ve bir hayat ilkesi haline dönüştürür. Mesele uzun dersler vermek değil. Öğretim bilgidir ama eğitim, ahlak ve bilginin birleştiği farklı bir formasyondur" dedi.

İstanbul Lisesi’ne girdiğinde ilk dersinin Almanca ve dersin hocasının da görmüş, geçirmiş birisi olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Hocamız tahtaya geldi, hiç Almanca bilmeyen öğrencilere ’Merhaba’ dedikten sonra bir cümle yazdı. Hala zihnimdedir. Türkçesi özetle ’Zorluklar olmasaydı başarı da olmazdı’ şeklindedir, bu çok temel bir ilke. Şimdi ben ne zaman zorlukla karşılaşsam o aklıma gelir. Zorluğu bu sefer problem gibi görmek yerine başarıya giden bir adım, imkan gibi görmeye başlarım. Bir zorluk varsa ve başarırsam işte o zaman ’tarihe bir imza atacağım’ diye bakarım. Zorluğu görünce bazıları siner, çekinir, korkar, ’acaba ne olacak’ diye tereddüde düşer ama zorluklar karşısında ilk anda siz o zorluğu yenebilir bir şey olarak özgüvenle bakarsanız ve yendikten sonra da ’başarıya imza atacağım’ derseniz zorluklara karşı direnç gücünüz artar" ifadelerini kullandı.

"BAĞIRAN HOCA KADAR ÇİRKİN GÖRÜNTÜ SERGİLEYEN BİR ŞEY YOKTUR"
Davutoğlu, öğretmenlerin hayat ilkesi olarak öğrencilerin zihninde bir cümle bile nakşettirebildikleri zaman bunun öğrencilerde içselleştirebildikleri bir ahlak anlamına dönüştüğünü vurguladı. "Şu veya bu şekilde öğrencilerinizin sizin ağzından duyduğu bir söz, bir ilke, bir ahlaki ya da entelektüel duruş, onlara vereceğiniz en büyük ders olabilir" diye konuşan Davutoğlu, sadece bilgi ve söz aktarımı değil tutum ve ahlaki davranış aktarımının da önemli olduğunu belirtti. Bir anısını paylaşan Davutoğlu, "Zannediyorum lise 1’inci sınıftaydım. Hala rahmetle andığım, düşünce dünyamızın büyük öncü ve mimarlarından diyebileceğim Nurettin Topçu hocamız. Ben de o sırada müfredat dışında okumalar olduğu için ’hocayı bir ders verse de alsak’ diye bekliyordum. Okulda Nurettin hoca yürürken, ki o zaman ideolojik farklılıklar var, her düşünceden öğrenciler kenara çekilirdi. Hala hatırlarım Nurettin hocanın öğrenciye bakışını, disiplin ve muhabbeti bir araya getirmesini. Ben, gösterilen gücün güç olmadığı gibi gösterilen disiplinin disiplin olduğu kanaatinde değilim. Bağıran bir hoca kadar çirkin görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmedir ki bağırmadan da öğrencilerini bir disiplin etkisi yapabilir. Öyle bir manevi etki kurar ki gözünün içine baktığında o öğrencinin, ona birkaç darbe vurmasından daha etkilidir. Bir hoca karşında mahcup olma düşüncesi bir öğrencinin, eğer böyle bir muhabbet ilişkisi varsa mahcup olma düşüncesinin zaten yapabileceği terbiyeden daha büyük bir terbiye yoktur. Gerçek bir öğrenci, gerçek bir öğretmenin karşısında mahcup olma korkusu yaşadığı anda ilişki işte o zaman manevi bir şeydir" şeklinde konuştu.

Başbakan Davutoğlu, soğuk sobalı lise şartlarında 7 sene yatılı okuduğunu da belirterek, "İki sebeple kalkardık sabahleyin. Bir battaniyelere sarılıp derslerin tekrarını yapmak, bir de sabah okulun futbol sahası daha boş olurdu. Sabahın erken saatlerinde kimseyi rahatsız etmeden futbol oynamak için. Ama her ne surette olursa olsun o mahcup olmama duygusu, bütün hocalarımızdan hep bunları aldık, öğrendik. Gece boyu yatakhanede bizimle kalan nöbetçi hocalarımız kalırdı, başka bir ilişki başlardı, bir aile havası. Biz bir aileyiz, evde babam, annem, okulda öğretmenim hep bunu yaşatmak lazım" ifadelerini kullandı.
Yorum Yazın