TİC Holding Header
  • USD 32.395
  • EUR 35.082
  • Altın 2325.08
  • BIST 100 9129.19
  • Yerel

'Erken seçim şart oldu'

Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Federasyonu Başkanı Bıçaklı, ülke gündemini Kıbrıs Haberdar gazetesine değerlendirdi.
'Erken seçim şart oldu'

(Simge ÇERKEZOĞLU ) Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Federasyonu Başkanı Aslan Bıçaklı, KKTC’de son dönem yaşanan özelleştirmelerle ilgili yaşadıkları rahatsızlıkları dile getirdi.

Bıçaklı Haberdar yaptığı değerlendirmede, “Yaşananlar sadece kurumların devletin elinden çıkması değildir” diyerek, süreci “Kıbrıs Türk toplumunun sahip olduklarının elden gitmesi” olarak nitelendirdi.

 

Sivil toplumdan gelen tepkilere rağmen ekonomik paket uygulanacak gibi görünüyor…

Dünyanın hiçbir ülkesinde halkına rağmen halkın reddine ve mücadelesine rağmen hiçbir hükümet zorla hiçbir şey yapamaz. Eğer bizim şuanda ülkemizdeki yönetim, hükümet olduğunu iddia eden yönetim, halkın çoğunluğunu da kaybetmiştir transferlerle çoğunluğa ulaşabildi buna rağmen zorla ve inatla Adalet e Kalkınma Partisi hükümeti ile işbirliği yaparak Kıbrıs Türk halkını yok ettirmek için göç ettirmek için zorla paket uygulatması zor olacaktır. Komşu ülkelerde halkına rağmen uygulamaları yapmak için ısrarlı olan hükümetlerin durumu açıktır. Dolayısı ile Sendikal Platform’un ve yönetimde olan Özgürlük ve Reform Partisi hariç diğer siyasi partilerin destek verdiği eylemler devam ederken özellikle 28 Ocak 2011 ve 2 Mart 2011’deki eylemlerle halkın bu paketin ret edildiği apaçık ortadadır. Kaldı ki bu pakete dayalı olarak gerek çalışma saatlerinde gerek Sosyal Sigortalar yasası ve Kamu Görevlileri yasasında yapılmak istenen değişiklikler kabul edilemez.

 

Özelleştirme devletin mallarını satmak”

Özellikle özelleştirme konuları ki bu devletin malını satmak anlamına geliyor, bunu yapma yetkisi hiçbir siyasi partiye halk tarafından verilmemiştir. Devletin malı demek halkın malı demektir. Siz geçici olarak hükümete geldiniz diye bu ülkenin kurumlarının ve kuruluşlarının tapusu kimseye verilmedi. Dolayısı ile toplumun malını hiçbir hükümetin peşkeş çekerek satması ve çalışanları da sokağa atması kabul edilebilir değildir. Önce Kıbrıs Türk Hava Yolları gibi küçücük bir şirketi bile yönetme becerisi gösteremeyen hükümet bu toplumu ve ülkeyi yönetmesini nasıl bekleriz… Arkasından Lefkoşa’nın simgesi Saray Otel satıldı. Geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz’deki iki okulu gayri yasal, yasalara aykırı olarak yine Türkiye sermayesine peşkeş çekmek için çalışmalar sürüyor. Gündemde bunun arkasında ETİ, Toprak Ürünleri Kurumu, Tütün Endüstrisi, elektrik, telefon, kooperatife bağlı birimlerin özelleştirilmesi gündemdedir. Tüm bu kurumları elden çıkarırken gerekçe kurumların zararda olduğu söyleniyor. Bu nedenle elden çıkarmak istediklerini açıklıyorlar. Bu gerekçe aslında büyük bir tehlikedir. Bu kurum ve kuruluşlar bilerek ve isteyerek siyasiler tarafından sürdürülebilir noktadan çıkarılmaktadır. Eğer bu kurumlar ekonomik olarak zorda ve siyasilerin söylediği gibi batma noktasına geldiyse kuruluşları bu noktaya getiren suçlular nerede. Bunlara ne tür bir ceza uygulanacaktır. Ama bu mantıkla gidildiği taktirde ve zararda olduğu iddia edilen kuruluşları çare olarak satma düşüncesi gerçekleşecekse o zaman gelir gider dengesi bozuk olan ve en büyük bütçe açığı olan devletin bütçesidir. Bunu başbakan ve bakanlar söylüyor ve akla şu soru geliyor.

 

“Devlet de mi satılacak ?”

O zaman her zararda olan ve gelir gider dengesi bozuk olan kuruluş satılacaksa en büyük açığı olan devleti de mi satacaklar? Bizimin Türk-Sen olarak uygulamaları kabul etmemiz mümkün değildir. Bu süreç içerisinde olduğu gibi bundan sonra da anayasal ve yasal haklarımızı kullanarak süresiz grevlerde dahil olmak üzere her türlü eylemi yapmakta kararlıyız. Bu ülke bizimdir kendi ülkemize ve kurum, kuruluşlarımıza sahip çıkacağız çare ülkeyi yönetme becerisi olmayan Ulusal Birlik Partisi hükümetinin bir an önce istifa edip ülke yönetiminden çekilmesi ile mümkündür.

 

Doğu Akdeniz konusundan da bahsedelim. Bu konuda hukuk mücadelesi başlatılacak mı?

Anayasamıza ve yasalarımıza göre devletin malını satma yetkisi yoktur. Buna karşın özellikle DAÜ’de yaşanan okulları satışı konusunda ülkenin başbakanı ve ilgili bakanı bizim bu karalardan haberimiz yoktur demiş olması da işin başka bir ayıp tarafıdır. Buna paralel olarak da ilgili sendika kendi hukukçuları kanalı ile bu konuda ara emri almak için gerekli işlemleri de yapmış bulunmaktadır.

 

Uygulanan ekonomik program hükümetin kendi iradesi ile mi uygulanıyor?

Uygulanan program maalesef hükümetin kendi iradesi ile uygulanmıyor tüm yapılan uygulamalardan da bu bellidir. Çalışma saatlerini bile aynı hükümet üç ayda üç kez değiştirirse bu kedilerine verilen talimatları tam olarak yerine getiremezler birileri bunlara kızar ve pakette olması gerektiği gibi olması için talimat alırlar. Nitekim ekonomik paket içinde yas mesaisinin tamamen kaldırılarak uygulanması vardır. Geçtiğimiz günlere TC Elçisi’nin açıklaması oldu ekonomik paketin ikinci kısmına geçiyoruz sıra şimdi de özelleştirmelerde diye. Peki, hükümet nerede? Ne yapıyor? Dolayısı ile aslında bunlar bu hükümetin hiçbir iradesin olmadığını apaçık göstermektedir. En basit kararları bile verme yetkisi olmayan ve talimatlarla yeni düzenlemeler yapan hükümetle karşı karşıyayız.

 

Sendikalar kendi özeleştirilerini yapıyor mu? Sizler ne gibi özverilerde bulunmaya hazırsınız?

Sendikaların bu konulardaki düşüncesi nettir. Zaman zaman Başbakan geçtiğimiz haftalarda da İngiltere’de toplantıda KTHY işçilerin ve sendikanın batırdığını söyledi. Oysa tarihin hiçbir döneminde sendikalar veya üyeleri ne bir kurumun ne de ülkenin yönetiminde bulundu. Yöneticiler siyasi partilerdir. Tüm bu süreçler içerisinde de yönetimde %90 Ulusal Birlik Partisi’nin hükümetleriydi. Demek oluyor ki ülke bu hale geldiyse bunun mimarı ve sorumlusu UBP’dir. Sendikaların bu konulardaki çıkış noktası açık ve nettir. Bu kurum ve kuruluşların kurtuluş çareleri tektir. O da özerkleştirme ile olur. Özerkleştirme demek siyasilerin bu kurum ve kuruluşların üzerinden ellerini çekmesi demektir. Milletvekili veya bakan olabilmeleri için artık kurum/kuruluşları kendi malları gibi kullanarak bu hale getirdiler. Bugün ülkeyi bu hale getirenler yargı yoluyla yargılanmalıdırlar.

Çok yakında bazı sendikal haklara sınırlamalar getirileceği konuşuluyor… 5Ocak tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Ekonomik Paket’in içerisinde bu da vardı. “Sendikalar yasası, grev ve referandum yasası gibi yasalar 2011 yılı içerisinde günün koşullarına göre yeniden düzenlenecektir” diyor. Aldığımız duyumlar da sendikaların neredeyse kapanması için yasalarda birçok yeni düzenleme yapılması söz konusudur ve çalışmalar da başlamıştır. Ancak bu noktada da değişiklik yaptıkları takdirde bilmelidirler ki çalışma ve iş barışının daha da bozulacağı göz önünde bulundurulmalı. Demokrasi yalnızca başbakan veya bakanların olması anlamına gelmez. Türk-Sen daha geçtiğimiz hafta Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyon’unun İcra Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Bütün Dünya’nın gözü şu anda bizlerin üzerindedir. Sendikalar bu ülkede yalnız değildir. Gerçek demokrasi sendikal hakların var olduğu ülkelerdeki demokrasidir.

 

Paket neden yürürlüğe giriyor?

Başbakan ve hükümet dünyada var olan global krizi bahane göstererek bu yola çıktılar. Bir yıldır soruyoruz, ülkede ekonomik sıkıntı varsa fedakarlık zamanıysa Başbakan, Bakanlar, vekiller veya müsteşarlar maaşlarından ne kadar feragat ediyorlar. Makam arabaları her gün değişiyor, yurt dışı ziyaretleri devam ediyor, yandaşları işe alınıyor… Fedakarlık yapılacaksa yukarıdan aşağıya doğru yapılmalı, önce yöneticiler fedakarlık yapmaya başlamalıdır. Maliye Bakanımız diyor ki vergilerin %65 toplayamıyormuş. Önce vergileri herkesten, kendi yandaşlarından da adil olarak toplasın böylece fedakarlık başlamış olacak. İşçilere sıra geldiğinde ise halkımız her türlü fedakarlığa hazırdır.

 

Gazetelerde çıkan haberlerde Kooperatif’in de özelleştirileceği dile getiriliyor…

Sırada zaten vardı fiili olarak zaman içinde uygulanacaktır. Tüm kit ve kurumlar buna dahildir. Asıl yapılmak istenen ülkenin kuruluşlarını yok ederek Kıbrıs Türk’ünü bitirmektir. Önce hava ulaşımı bitti. Sonra turizm, oteller satıldı. Şimdi eğitimi satıyorlar. Sonra sırada enerji ve haberleşme var. Sonra bankalar ve bağlı bulunan kurumlar ve sanayicilere, işadamlarımıza sıra gelecek, Müteahhitler Birliği’ne de sıra gelece ve zaten geldi. İşte bu şekilde yavaş yavaş toplumun her kesimi erime sürecine girecek, bunlardan kurtulmanın yolu toplumun bütününü konuları iyi kavramasından geçiyor. Sendikal Platfor’mun verdiği mücadeleye herkes tam destek vermeli. Tek başına kurtulmak yo ya hep birlikte ya hiçbirimiz.

 

Türkiye KKTC ilişkileri nereye doğru gidiyor…

Bütün dünyada olduğu gibi iki devlet arasında ilişkiler sürdürülebilir. Buna imse bir şey diyemez. Elbette ki ülkemizi yönettiğini iddia eden hükümetlerde TC hükümetleri ile iki devlet ararsındaki ilişkiler çerçevesinde devam etmelidir. Doğrusu budur. Ancak başka ülkenin başbakanı bizim başbakanımıza televizyonda canlı yayında maaşının veya müdürünün maaşını sorarsa ülkeyi temsil ettiğini iddia eden insanların da ağırlığının ne kadar olduğu ortaya çıkar. Dolayısı ile olması gereken iki devlet arasında nasıl ilişki varsa o şekilde olmalı. Aksi takdirde hükümet temsilcileri tüm dünya önünde gülünç konuma düşer.

 

Dünyanın gözü üzerimizde diyorsunuz;

Bizim eylem süreçlerimiz içerisinde üyesi bulunduğumuz Avrupa İşçi Sendikaları’na bizlere yapılan yanlış uygulamalarla ilgili bilgiler verdik. Destek istedik. O tarihlerde hem ziyarette bulundular bizleri he de 5 Ocak mitingine yöneticiler düzeyinde katılıp destek verdiler. Daha sonra da yazılı destek mesajlarını ve hükümeti kınama mesajlarını gönderdiler. Ancak hükümet olduğunu iddia edenler hiçbir şeyin farkında değil. Ülkeye nasıl zarar verdiklerini ve dünya önünde özellikle de Avrupa Birliği’ne girme çabası içinde olan hükümet yapılan yanlışları zaman içerisinde yeniden önlerinde bulacaklardır.

 

Erken seçim zamanı geldi mi?

Ülkeyi yönetmek için siyasi partiler halkından onay ve oy isterler. Halkına bizleri seçerseniz Eşel Mobil’i iki ayda bir uygulamaya devam edeceğiz, Kamu Çalışanları yasasını geçirmeyeceğiz, emekli maaşlarından vergi almayacağız gibi yazılı vaatlerde bulundular. UBP halk bu vaatleri gerçekleştirsinler diye oy verdiler. Hükümete getirdiler. Yaşanalar halka yalan söylediklerini ve tam tersini yaptıklarını gösteriyor. Dolayısı ile halk adına bizler de oylarımızı geri verin diyoruz. Bu istifa edip, hükümetten ayrılın demektir. Ülkeyi yönetme becerisi olmayan hükümetin daha fazla toplumun başında durma lüksü yoktur. Dolayısı ile tüm dünyada olduğu gibi yönetim başarısızsa erken seçim kaçınılmazdır. Şahsi kanaatimce yılsonuna kadar seçim olabilir zaten başka çare de yoktur.


Toplumun geniş kesimini ilgilendiren diğer bir konu çalışma saatleri…

Çalışma saatleri ile ilgili hükümet kendi aralarında da anlaşmazlık yaşıyor. Ülkelerin kendi şartlarına bakarak çalışma saatleri belirlenir. Neden yaz mesaisi var burada iklim şartları buna uygun olduğu için. Ancak bunu bile bir türlü ayarlayamıyorlar.




Yorum Yazın