ANKARA - DSP Genel Başkanı Masum Türker, “Fransa’nın bilinç altındaki, Haçlı seferidir. Müslümanlar’ın bulunduğu bölgeye yapılan harekat, haçlıların Müslümanlığı sınırlandırmak, bir bölgeye sıkıştırmak amacı taşıyor. Şu anda askeri eğitimlerinde bile bunu ders olarak öğretiyorlar. Türkiye TBMM’deki gizli oturumda, asker gönderilmesi kararını aldı. DSP olarak buna karşı çıktık. Tezkereye ‘hayır’ oyu verdik. Neden? Çünkü bize göre Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir Türk vatandaşı, bir haçlı harekatına ortak olamaz, olmamalıdır. İktidar partisi ve ana muhalefet partisi, haçlı seferine vize vermiştir” diye konuştu. Türker, iktidara ve ana muhalefete ‘teslimiyetçi olmayın’ çağrısında bulundu.
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Libya’ya asker yollamak için hazırlanan tezkereye DSP’nin ‘hayır’ dediğini açıkladı ve “Bize göre Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir Türk vatandaşı, bir haçlı harekatına ortak olamaz, olmamalıdır. İktidar partisi ve ana muhalefet partisi, haçlı seferine vize vermiştir” dedi.
Türker, SKY Türk Televizyonu’nda, Vildan Ay’ın yönelttiği soruları yanıtladı. “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştükten sonra NATO’nun Libya’ya müdahale için İzmir’i üs olarak kullanacağını açıkladınız, ancak hemen Dışişleri’nden bu konuda yalanlama geldi. Bugün de NATO’dan yapılan açıklamada, sizin söyledikleriniz doğrulandı. Görüşmede bu konu nasıl ele alındı?” sorusu üzerine Türker, şunları söyledi:
“Biz DSP olarak daha Libya harekatı olmadan Mısır ve Tunus’taki olaylar sırasında, bunun bir ‘Haçlı seferine’ dönüştürüleceğini söylemiştik. Dışişleri Bakanı komuta merkezinin İzmir olacağı konusunda bize doğrudan bir açıklama yapmadı. Biz görüşmede dört kişiydik. İncirlik Hava Üssü ile ilgili bir sorumuz üzerine, İzmir’in komuta merkezi olma olasılığını öğrendik. Bunu da gazetecilerin soruları üzerine ‘olasılık’ olarak açıkladık.”
HAÇLI SEFERİNE TÜRKİYE’Yİ ORTAK ETTİLER
Türker, DSP’nin ulusal çıkarları gözeten ve bu doğrultuda politika yapan bir parti olduğuna dikkat çekti ve “Kimse Türkiye’ye sahip çıkmıyor. Üzülerek görüyoruz ki, Türkiye bu iktidar döneminde, dış politikada ‘milli’ yaklaşımı kaybetmiştir. Bunda yalnızca iktidar değil, ana muhalefet de tezkereye ‘evet’ diyerek etkin olmuştur. İktidar da ana muhalefet de Türkiye’nin haçlı seferine ortak olmasını sağladılar. Bizim altı milletvekilimiz, tezkereye ‘hayır’ diyerek tavrını koymuştur” diye konuştu.
ÜLKE SORUMLULUĞUNU TAŞIMAK NEDİR BİLİRİZ
“Dışişleri Bakanı İzmir olasılığından bahsederken, size bu bilgiyi dillendirilmemesi gereken bir bilgi olarak mı verdi?” sorusu üzerine de Türker, şunları söyledi:
“Hayır, bizim bir sorumuz üzerine İzmir konusu gündeme geldi. Bizler devlet deneyimine sahip kişileriz. Türkiye’nin çıkarları için yönetimden sorumlu bir devlet adamı eğer bize ‘şu bilgileri ülke çıkarı için açıklamayalım’ derse açıklamayız. Ülke sorumluluğunu taşımak nedir biliriz, milli çıkarlarımızı gözetiriz. Davutoğlu’nun ‘İzmir’ konusundaki açıklaması, bizim bir sorumuza yanıt verirken ortaya çıktı. Biz ‘İncirlik kullanılacak mı, komuta nerede olacak?’ diye sorduk, o da ‘Hayır, İzmir’ dedi. Bütün olay bundan ibaret.”
BU İŞ BUMERANG GİBİ TÜRKİYE’YE DÖNECEK
Türker, TBMM’de tezkere geçmeden, Türk hava sahasının kullanılıp kullanılmadığının bilinmediğine işaret etti ve “Daha karar çıkmadan, orada önceden gemilerimizin bulunduğunu biliyoruz. Sayısı beş olmuş, üç olmuş ne farkeder? Ancak TBMM’de alınan kararla yurt dışına asker gönderme yetkisi, bir yıllığına Hükümet’e verildi” dedi.
Görüşmede başka şeyler de konuşulduğunu ancak ülke çıkarları için bunların açıklanmaması gerektiğini ve açıklamayacağını kaydeden Türker, bazı kaygılarını dile getirerek şöyle konuştu:
“Bu iş bumerang gibi Türkiye’ye dönecek. Bu gelişme yaşanırken, gözden kaçırılan bazı başka şeyler de var. Örneğin ‘Sivil itaatsizlik’ eylemi, zamanlama açısından tesadüf değildir. Sayın Davutoğlu’na, ‘Yarın bölgede bir olay çıkarsa NATO tarafından Türkiye için de böyle bir karar alınabilir mi?’ diye sorduk. O da bize ‘Türkiye böyle bir şey yapmaz, böyle bir şey olmaz’ dedi. Peki biri yaparsa ne olacak?
Suriye’deki olaylar kızışırsa, bazı olaylar Güneydoğu bölgesine sıçrayacaktır. Bütün bunlar, bölgesel etki-tepki meselesidir. Bu konunun açığa çıkması, tezkerenin Meclis’ten geçmesinin sağlanması noktasına kadar duyurulmadı. Tezkere geçtikten sonra ortaya çıktı.”
BAŞBAKAN ‘NATO’NUN LİBYA’DA NE İŞİ VAR’ DEMİŞTİ
Türker, “Acaba Libya’ya operasyon kararının alındığı Paris’teki toplantıya Türkiye bilerek mi gitmedi, yoksa Türkiye çağrılmadı mı?” sorusunu yönelttikten sonra, “Başbakan, ‘NATO Libya’ya müdahale etmeli midir?’ diye sorulduğunda, ‘Böyle saçmalık olabilir mi, NATO’nun Libya’da ne işi var’ dedi. Ancak sonra yaşananları görüyorsunuz” diye konuştu.
“Türkiye kendini kara operasyonunun içinde mi bulacak?” sorusu üzerine Türker, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Evet. 1973 sayılı karara bakarsanız, ‘kara harekatı yok’ deniliyor. Ancak BM belli yükümlülükler vermiş. BM kararları doğrultusunda sorumluluklar yüklenilmiş. Uluslararası organizasyon kararını yerine getirme yükümlülüğü. O yükümlülük kapsamında, insan hakları ihlallerini önlemek, oradaki halka sahip çıkmak ‘ne gerekiyorsa yapmak’ söz konusu. Bunun yalnızca ‘hava harekatıyla’ olacağı yönünde bir sınırlama yok. Bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Sabiha Gökçen Havaalanı, sivil havaalanı olduğu halde, NATO amaçlı yapılmıştır. Balıkesir’deki NATO tesislerinin varlığı da unutulmamalıdır. Bir başka konuya daha dikkat çekmek gerekiyor. Füze kalkanıyla ilgili olarak Türkiye yükümlülük üstlendi. O zaman ‘Türkiye merkez oldu’ dediler. Tam aksine, Türkiye ‘cephe ülke’ haline gelmiştir. Bu kararla, Türkiye’nin cephe ülke olduğu daha da pekişmiştir.”
HİÇ BİR TÜRK HAÇLI SEFERİNE ORTAK OLAMAZ
Türker, Fransa’nın Libya’ya yönelik tutumunun temelinde ‘Haçlı seferi’ düşüncesinin olduğunu vurguladı ve “Dikkat edilmesi gereken bir konu var. Fransa’nın bilinç altındaki, Haçlı seferidir. Müslümanların bulunduğu bölgeye yapılan harekat, haçlıların Müslümanlığı sınırlandırmak, bir bölgeye sıkıştırmak amacı taşıyor. Şu anda askeri eğitimlerinde bile bunu ders olarak öğretiyorlar. Türkiye TBMM’deki gizli oturumda, asker gönderilmesi kararını aldı. DSP olarak buna karşı çıktık. Neden? Çünkü bize göre Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir Türk vatandaşı, bir haçlı harekatına ortak olamaz, olmamalıdır. İktidar partisi ve ana muhalefet partisi, haçlı harekatına vize vermiştir” diye konuştu.
TÜRKİYE SAVAŞAN ASKER GÖNDERMEMELİ
Libya’ya müdahalede sadece İzmir’in karargah olmasının değil aynı zamanda Trablus’tan Marmaris’e kadar da uzun bir koridorun kullanılmasının söz konusu olduğunu kaydeden Türker, “Türkiye bu süreçte çok dikkatli olmalı ve asla savaşan asker göndermemelidir. Asker operasyonuna Türkiye yardım etmemelidir” dedi.
Türker, “O halde Başbakan’ın ‘Biz asla Libyalı kardeşlerimize silah sıkan el olmayacağız’ sözlerini inandırıcı bulmuyorsunuz öyle mi?” sorusu üzerine de “Hayır, bulmuyorum. Tayyip Erdoğan değil miydi ‘Libya’da NATO’nun ne işi var?’ diyen. Şimdi NATO kararını Türkiye gerçekleştiriyor” yanıtını verdi.
BAŞBAKAN TEZKERE GÖRÜŞÜLÜRKEN NEREDEYDİ?
Meclis’te kapalı oturumda Başbakan’ın bulunmadığına da işaret eden Türker, “Türkiye’nin İslam alemiyle olası bir savaşa girmesine neden olabilecek önemli bir karar TBMM’de görüşülürken Başbakan neredeydi? Acaba gizliliği ihlal edip tutanakları Başbakan’a mı götürecekler? Orada ne konuşuldu, ne tartışıldı? Eğer tutanaklar gizliyse, okumayacaksa bunlardan nasıl haberdar olacak? Başbakan sorumluluğunu bilip TBMM’de oturuma katılmalı, soruları yanıtlamalı, gerekirse bu işin hesabını da vermeliydi. Tezkere görüşülürken Başbakan’ın Meclis’te bulunmaması yanlıştır” diye konuştu.
HÜKÜMET GÜVENİLMEZ HALDE
Türker, Hükümet’in Libya ile ilgili açıklamalarını ‘güvenilmez’ bulduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“İzlenen yol, güvenilmezdir. Hükümet saldırıya seyirci kalmıştır. Kınamada bulunmamıştır, Fransa’ya nota vermemiştir. Ondan sonra da ‘Fransa’dan komutayı aldık’ diye övünmeye başlamıştır. Türkiye çok önemli bir kıskaç içinde. Önce kararlar alınıyor, sonra arkasından yapılacak işler formalite olarak yerine getiriliyor. Kimseyi kandıramazlar.”
ENDİŞEMİZ OLAYLARIN TÜRKİYE’YE SIÇRAMASI
Trablusgarp Savaşı’nın 100. Yıldönümü olduğuna işaret eden Türker, “100 yıl önce Atatürk’ün Libya’da savunduğu siperler yine işgal altında. Ortadoğu yeniden şekillendirilirken, bizim bu kadar endişeli olmamızın, tavır koymamızın en önemli nedeni, bunun bir kıvılcımla Türkiye’ye sıçraması olasılığından duyduğumuz kaygıdır. Hükümet olayın içinde aktör olduğu için olanları görmüyor. Bazı milletvekillerinin ‘sivil itaatsizlik’ yaklaşımı da bir başka faktör. Vergi vermemek, askere gitmeyi reddetmek… CHP’nin getirdiği ‘askerliği kaldıralım, özel ordu kuralım’ yaklaşımı da bu gidişatın bir faktörü. Sistem öyle bir hale gelmiş ki, iktidar ve ana muhalefet, aynı düşüncede. Şu anda aynı merkezden üretilen düşünceler dillendiriliyor” diye konuştu.
LİBYA’YA KARA HAREKATI OLURSA TÜRKİYE NE YAPACAK?
Türker, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin kara gücünün hala varlığını sürdürdüğünü, kendine bağlı milis güçleri bulunduğunu anımsatarak “Yarın öbür gün onlar için aniden bir giriş yapılmak istenirse Türkiye ne yapacak? Bir taraftan koridorun güvenliğini sağlayacaksınız bir taraftan da kara harekatına geçilirse ya da uçaklarla bindirme yapılırsa ne olacak? Bunları iyi düşünmek lazım” dedi.
İKTİDAR VE MUHALEFETE SESLENİYORUM: TESLİMİYETÇİ OLMAYIN
Tezkereyle ilgili gizli oturumda ve tezkere oylanırken Başbakan’ın TBMM’de bulunmamasını bir ‘zafiyet’ olarak niteleyen Türker, “Bu tutum, uluslararası ilişkiler açısından, dış politikanın milli bir anlayışla yönetilmesi bakımından bir eksikliktir. İktidara ve ana muhalefete sesleniyorum: Teslimiyetçi olmayın. Bu işlerde ‘milli’ bir duruş sergilenmesi gerektiğini kimse unutmasın” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
