TİC Holding Header
  • USD 32.375
  • EUR 35.003
  • Altın 2324.829
  • BIST 100 9129.19
  • Sağlık

Çocukların soğuktan korunması

Son günlerde düşen hava sıcaklıkları ve çocuklarda kış hastalıklarının görülme sıklığının artması ile birlikte aileler çocuklarını soğuktan nasıl koruyacaklarına dair alarma geçti.
Çocukların soğuktan korunması
İHA - Çocukların hem soğuktan nasıl korunacağına dair hem de tedavi süreçleri hakkında bilgilendirmelerde bulunan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Bilimler Bölümü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Çivilibal önemli açıklamalarda bulundu.

Öncelikli olarak çocukların soğuk havalara uygun bir şekilde giydirilmesinin altını çizen Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, “Havaların soğumasıyla birlikte damlacık yolu enfeksiyonu dediğimiz solunum yoluyla bulaşan hastalıklarda belirgin bir artış görmeye başladık. Karın yağışı her ne kadar birazda olsa mikropların azalmasına sebep olsa da sıcaklık değerlerinin eksilere düşmesine de sebep oldu. Bu yüzden özellikle ev ortamındaki ısının 20-22 santigrat aralığında tutulması ve çocukların sıcaklık değerlerine uygun olarak giydirilmesi gerekiyor. Bu tabii ki de çocuklarımızı kat kat giydirmemiz anlamına gelmiyor.

Elbette sıcaktan soğuya çıktığımız zaman hava durumuna uygun kıyafetler giyinmelidir. Burada kat kat giyinmenin yanı sıra çocukların özellikle başına şapka takılması, atkı giydirilmesi ve eldiven kullanılması temelde istenen bir durumdur. Fakat ev içinde ya da kapalı ortamlarda sıkı giydirmek çocuklarda terlemeye sebep olur ve terlemeyle birlikte hasta olmaları da muhtemel hale gelir. Yetişkinlerimiz evde sıcaklığa bağlı olarak rahat dolaşırken çocukların üşüdüğü düşünülerek sıkı giydiriliyor. Aslında 6 aydan büyük çocukların vücudun ısıyı ayarlama mekanizması bizden çok da farklı değil. Biz hangi kıyafetlerle rahat edebiliyor ve üşümüyorsak çocuklarımız da o kıyafetlerle evin içinde dolaşabilirler” dedi.

“Hemen ateş düşürücü ilaçlar kullanmamalı”
Çocukların hastalanmaları karşısında neler yapılacağı ile ilgili olarak da bilgilendirmelerde bulunan Mahmut Çivilibal , “3 aydan küçük çocukları bu kapsamın altında tutmak kaydıyla, belli bir yaşın üzerindeki çocukların basit burun akıntılarında, hapşırıklarında, öksürüklerinde ya da hafif ateşlenme durumlarında ille de doktora gitmeye gerek yoktur. Çocuklar hafif ateşlendiği zaman hemen ateş düşürücülere saldırılıyor. Bu bizim toplumumuzda çok uygulanan bir yanlıştır. Doğru bir yöntem değildir. Normalde koltuk altından ölçülen ateş 37’ye kadar normal kabul edilir. Ölçülen değer 38,5’un üzerine çıkmadıkça aslında ateş düşürücü vermeye gerek bile yoktur. Burada yapılması gereken, ortam ısısı eğer biraz fazla sıcaksa biraz soğutulması ve uygun hale getirilmesi, ince bir pijama tarzında bol kıyafetlerin giydirilmesi hatta ihtiyaç varsa ılık suyla duş aldırılması gibi yöntemlere başvurulabilir. Fakat 38,5’un üzerine çıkarsa ateş düşürücü içirilebilir. Eğer ateşle birlikte çocukta artan bir öksürük varsa, ya da özellikle küçük bebeklerde hırıltı, nefes darlığı, sık sık nefes alma gibi bulgular oluştuğunda bronşit, bronşiyolit gibi akciğer enfeksiyonları olma ihtimalinden dolayı mutlaka doktora götürülmeli. Ya da çocuğumuzda hafif bir ateş başladı sonrasında da ateş düşürücü verdik fakat ona rağmen ateşini düşüremiyorsak bu durumda altında bakteriyel bir enfeksiyon olmasın diye doktor muayenesi sonrasında mutlaka antibiyotik kullanımına gidilmelidir” ifadelerini kullandı.

“Antibiyotik kullanımına dikkat”
“Her zaman antibiyotik kullanmak gerekmez” de diyen Çivilibal şu şekilde devam etti, “Hastalık bir viral enfeksiyonsa yani nezle, gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi durumlar tamamen virüslerin oluşturmuş olduğu enfeksiyonlardır. Buralarda kesinlikle antibiyotiğin yeri yoktur ve kullanılmamalıdır. Ancak çocuklarda antibiyotiğe, viral enfeksiyon geçirdiklerinden belli bir dönem sonrası üzerine bakterilerin ilave olunması halinde yani, bir solunum yolu enfeksiyonu, bronşit ve zatürre gibi tablolar oluştuğunda mutlaka doktor muayenesi ve tetkikleri sonrasında başlanmalıdır. Gereksiz kullanılan antibiyotikler bir taraftan işe yaramadığı gibi diğer taraftan da ileri dönemlerde oluşabilecek enfeksiyonlarda da yeterince etki etmez. Antibiyotik konusunda geçmiş yıllarda bizler eczaneye gittiğimizde istediğimiz herhangi bir antibiyotiği eczaneden alabiliyorduk. Yalnız Sağlık Bakanlığı’nın yeni uygulamasıyla reçetesiz kesinlikle antibiyotik satılamıyor. Bu çok güzel bir uygulama.”

Özellikle hastalık sonrası bağışıklık sisteminin artırılmasına yönelik de açıklamalarda bulunan Çivilibal, “Viral enfeksiyonları, nezleleri ve gripleri aslında evde bol miktarda su tüketerek, istirahat ederek, bol miktarda meyve, bitki çayları, ceviz, fındık ve madem gibi bir takım ürünlerin tüketilmesi ile birlikte atlatabiliriz. Aynı zamanda da bu uygulamalarla birlikte bağışıklık sistemimizde güçlenmiş olur” diye konuştu.

Çocuklarda bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi
Özellikle çocukların sık hasta olmaması için bağışıklık sistemlerinin doğdukları andan itibaren güçlü tutulması gerektiğinin altını çizen Çivilibal, “Bebekler doğduklarında gelecek yaşantısına dair bağışıklıklarının iyi halde olmasının en güzel yolu anne sütüdür. Olabildiğince her doğan bebek iki yaşına kadar anne sütü ile beslenmelidir. İlk altı ay sadece anne sütüyle beslendikten sonra ek gıdaların ilavesiyle gidilmesi gereken bir süreç var. Bunun yanı sıra her bebeğe günümüz şartlarında doğar doğmaz D vitamini damlaları veriyoruz. Bunlar sadece kemik gelişimini güçlendiren damlalar değil aynı zaman da bağışıklık sistemini de güçlendiriyorlar. Yine bebeklik döneminde altıncı aydan sonra anne sütüne ilaveten verilmiş olan ek gıdaların başlıca sebze çorbası, meyve, yoğurt gibi ürünlerin gününde zamanında ve uygun bir şekilde verilmesi ileri yaşlara doğru bağışıklık sistemini güçlendiren durumlardır. Bunun yanı sırada çocukluk çağında yapılan aşıların gerçekten bir takım bulaşıcı hastalıklara karşı koruyucu olduğunu biliyoruz. Gününde ve zamanında aşıların da yapılması gerekir” dedi.

Çivilibal son olarak çocukların bağışıklık sistemi için doğada yetişen ürünlerin son derece faydalı olduğuna dikkat çekerek, “Katkı maddeli gıdalardan uzak durup, toprakta yetişen her tülü sebzeyi ve meyveyi tüketmek lazım. Ülkemiz bu konuda çok şanslı. Özellikle turunçgiller başta olmak üzere mandalina, portakal bunun yanı sıra kivi gibi meyvelerde bol miktarda C vitaminin olması, yeşil yapraklı sebzeler, yeşil biber, maydanoz, enginar gibi birçok sebzenin içinde bulunan vitaminler bağışıklık sistemimizi güçlendirir” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Yorum Yazın