TİC Holding Header
  • USD 32.375
  • EUR 35.003
  • Altın 2324.829
  • BIST 100 9129.19
  • Yaşam

Basın ve basın mensupları iyi sınav veremedi

Bab-ı Ali dönemi gazetecilerinden Gürbüz Azak, 27 Mayıs darbesinden sonra basının iyi bir sınav vermediğini söyledi.
Basın ve basın mensupları iyi sınav veremedi
AA - 27 Mayıs döneminde Bab-ı Ali'de gazeteciliğe başlayan Gürbüz Azak, 27 Mayıs darbe dönemi ve sonrasında tanık olduğu ve yaşadığı olayları AA muhabirine anlatırken, darbeyi "feci bir demokrasi ve adalet ayıbı" olarak niteledi.

Adnan Menderes'in Yunanlılara karşı verdiği başarılı mücadelesi dolayısıyla madalya sahibi İstiklal Harbi kahramanlarından olduğunu ifade eden Azak, Menderes döneminde yapılan çalışmalara değindi.

Demokrat Parti iktidara geldiğinde Türkiye'yi enkaz halinde bulduğunu dile getiren Azak, "Para yok, köylü fakir, toprak verimsiz yahut nasıl verimli hale gelecek bilmiyor. Dahası sıtmayla verem alıp başını gitmiş. Menderes'ten önce köylüler çarıkla dolaşırdı. Köylü para yüzü güldü. Pancar ve tütüncülük başladı süratle gelişti. Evler yenilendi, yollar düzeldi. Demokrat Parti döneminde ışığı tanıdık. Traktörü, kamyonu, otobüsü tanıdık. Bisikleti ilk gören nesil benim nesildir." diye konuştu.

"Basın iyi sınav veremedi"

Menderes döneminde Bab-ı Ali'nin, üniversitelerin ve bir kısım aydının sürekli Menderes'in aleyhinde çalıştığını ifade eden Azak, bu kesimlerin iyi bir sınav vermediğine işaret etti.

Bu kesimlerin yapılan iyi işleri ve gelişmeleri görmezlikten gelmek bir yana tehditler savurduğunu aktaran Azak, şöyle konuştu:
"Basın hemen hemen tümüyle Demokrat Parti iktidarının yani Adnan Menderes'in karşısında durdu. Demokrat Parti'ye arka çıkan bir tek Zafer Gazetesi vardı. Onun dışında 10-15 çok satışlı gazete devamlı aleyhinde yazılar yazar haberler üretirdi. Darbe öncesi üniversite gençliğinin kıyma makinelerinde kıyılıp yol kenarlarına asfalt altlarına gömüldüğü ve şu kadar harbiyeli öğrencinin toplanıp adresi bilinmeyen yerlere gönderildiği yazılırdı. Beyazıt Meydanı'ndaki hadiselerde 2 kişi kazayla vefat etmişti. Bunu büyüterek onlarca kişinin, öğrencinin vurulup öldürüldüğünü yazıp durdular. Dayanılacak gibi değil ve bunlara arka çıkan profesörlerimiz de maalesef oldu. Ben gazetecilik mesleğine başladığım yıllarda Yassıada sorgulamaları devam ediyordu. Mahkeme sonuçlandı, 3 kişinin öldürülmesine, idamına karar verildi ve Babı Ali'deki tanıdığım, adı sanı belli meslektaşlarımdan bir kısmının tabanlarını yere vurup tepinerek, '3 kişi ne demek en az 30-35 kişinin asılması gerekirdi' diye naralandığını hatırlıyorum. Basın, basın mensupları iyi sınav veremedi. Bazıları hala hayatta."

Azak, 27 Mayıs döneminde katledilen bir başka kişinin ise İçişleri Bakanı Namık Gedik olduğunu hatırlatarak, Gedik'in Emniyet Müdürlüğü'nün en üst katında pencereden atıldığını söyledi.

Gedik'in mert bir insan olduğunu ifade eden Azak, "Çok sağlam bir adamdı. Tıpkı Fatih Rüştü Zorlu gibi. Faili belli değildi, 'kendini attı' dediler. Polisin içindeki bazı dostlarımız seneler sonra pencereden atıldığını söylediler." diye konuştu.

27 Mayıs çizimi için yargılandı

Necip Fazıl Kısakürek'le dostluğuna değinen Azak, bir seferinde Büyük Doğu dergisi için yaptığı çizim dolayısıyla yargılandığını dile getirdi.

Necip Fazıl'ın 27 Mayıs darbesinin yıl dönümünde kendisinden bir çizim istediğini aktaran Azak, şunları kaydetti:
"Bir gün üstat Necip Fazıl, 'Gürbüz, sen söylemeden anlayan adamsındır. Bir düşün, 27 Mayıs'ın yıl dönümündeyiz. 1968 yılında Büyük Doğu'nun kapağına karikatür resim koyalım. Ne dersin?' diye sordu. Ben de 'Bir darağacı çizelim. Darağacında rahmetli Menderes olsun. İpini çeken de İsmet Paşa olsun. İsmet Paşa bir suça iştirak ediyor. Daha önceden de aynı minval üzere suçladıkları ezdikleri kişileri de kafatası yerine koyarız' dedim. 'Tamam Gürbüz harika. Bunu hemen yapalım' dedi. Yaptım ve o akşam basıldı. Ertesi gün dergi İstanbul'da iyi satmış. Fakat aradan 4-5 gün geçince bana bir tebliğ geldi, Ağır Ceza'ya verilmişim. Olayı soruşturan birisi gelip Necip Fazıl'ı bulmuş. 'Bu karikatürü kim yapmış?' deyince rahmetli şairimiz iftiharla 'Böyle güzel bir karikatürü Gürbüz Azak'tan başka kim yapabilir' demiş. Halbuki imzam yoktu. Ben savcılığa çağrılmışım, Tedbirler Kanunu'na muhalefetten. Kanun diyordu ki 'İsmet Paşa aleyhinde yazılıp çizilemez. Menderes'i över gibi gösterecek yazı ve resimler yapılamaz. Aksi halde 5 yıldan başlar cezası diye.' 7-8 duruşmaya dahil oldum. Necip Fazıl hiç aksatmadan benimle birlikte duruşmalara gelirdi. Ben mertliğe vuruyorum, 'işi Necip Fazıl'la düşündük yaptık' demiyorum. Üstat ise inatla 'Necip Fazıl tarif etti, ben yaptım de Gürbüz ne olur' derdi. Son duruşmadan evvel nihayet o kadar öfkelendi ki ben de 'Bu aslında ortaklaşa bir karikatürdür. Necip Fazıl bey tarif etmiştir ben de yaptım' demiştim. Hakim buna karşı çıktı 'Ne olursa olsun yapan sensin ceza da sana müstahaktır' dedi. Tam karar verilecek son duruşmaya bir hafta kala nasıl olduysa kanun yürürlükten kaldırıldı."

Menderes'in celladı ile karşılaşma

Azak, idamdan yıllar sonra Adnan Menderes'in celladı ile karşılaştığını söyledi.

1974 yılında Cağaloğlu'nda Molla Fenari Sokak'ta gazeteye giderken yolda üstü başı dağınık bir kişinin önüne çıkarak kendisinden para istediğini dile getiren Azak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şahsa 'Sen fazla yaşlı değilsin neden çalışmıyorsun, senin işin gücün yok mu?' diye sordum. Bana 'Mesleğim var ama abi şu sıralarda bize iş düşmüyor' dedi. 'Sen ne iş yaparsın' deyince durdu ve 'Ben celladım abi' dedi. Ben şaşırdım tabii ama merak da ettim. 'En son kimi astın söyle bakayım' dedim. Uzunca nefeslendi, 'Adnan Menderes'i ben astım' dedi. Tepemden aşağı kaynar sular indi. Cebimden süratle 5 lira çıkarıp uzattım 'Al ve bir daha benimle karşılaşırsan yolunu değiştir. Seninle yan yana gelmek istemiyorum. Bir başkalarının yanında da bu söylediklerini aktarma, başın derde girer' dedim. 'Peki abi' dedi ve gitti. 15 gün geçmedi bir gece Sultanahmet Meydanı yakınlarında bir meyhane önünde ölüsünü buldular. Herhalde meyhanede içerken ağzından kaçırdı ve oradakiler de onu linç ettiler."

Halkın askere karşı büyük bir sevgisi olduğunu vurgulayan Azak, 27 Mayıs 1960 darbesinde toplumun sevdiği iki gerçek karşısında ikilemde kaldığını ve darbeye karşı ayaklanmadığını kaydetti.

Toplumun askere karşı olan sevgi ve saygının diğer darbelerden sonra azaldığını ve halkın artık devletten yana durduğunu belirten Azak, "15 Temmuz'da milletin ayaklanması 'Yeter artık!' isyanıdır ve 'bu kalkışımız ilk de olmayacaktır bundan sonra da aynı karşılığı milletten göreceksiniz' ihtarıdır. O sebeple yanıltılan asker bundan böyle muhtıra ve darbe girişimi gibi davranışlardan çekinecektir. Halkımız bundan önceki darbelerde sokağa dökülmüyor ama iradesini gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Yorum Yazın