TİC Holding Header
  • USD 32.508
  • EUR 35.006
  • Altın 2431.306
  • BIST 100 9754.6

CHP'de eskimeyen soru(n)lar!

CHP, kendisine 1950'lere kadar altın tepsi içinde tek parti iktidarı sunulmuş,1950’lilerden bu yana da ana-muhalefet imkanı sunulmuş bir partidir.
Buna rağmen CHP kendi tarihi boyunca, gerçek bir özeleştiriye yanaşmamış, hep batıcı, hep ruhuyla tek partici, dolayısı ile statükocu olmuştur.

CHP ye ilişkin en yapısal ve temel eleştiri, hiç şüphesiz İdris Küçükömer’in, Düzenin Yabancılaşması ismini taşıyan ve 1969'da yayımlanan kitabında dile getirilmiştir.

Küçükömer'in düşüncesinde, kendi saptamasıyla sol kavramı, Lale Devrinden beri devlet tarafından beslenip korunan resmi sol anlayış ile taban tabana zıttır. O, sol ve sağ kavramlarını yeniden gözden geçirmek gerektiğini söylemiş; bir anlamda solda sayılanların sağda, sağda sayılanların solda olduklarını ileri sürmüştü.

Küçükömer, söz konusu kitabında DP-AP (Yeter Söz Milletin Diyen Halkçı) çizgisini sola, CHP (Statükocu, elitist) çizgisini sağa yerleştirmiştir. Küçükömer, DP-AP geleneğinin halka dayanan sol bir hareket olduğunu; İttihat Terakki-CHP çizgisinin de jakoben, seçkinci, dayatmacı bir sağ hareket olduğunu iddia etmektedir. Türk Demokrasisinin ilerlemeci, sosyal mühendislik kültürüne dayalı merkez sol denilen CHP ve türevlerine karşın, muhalif bir çizgiye oturan ve DP ve AP çizgisinde ifadesini bulan merkez sağ yapılanmasının sosyal ve ekonomik tabanı, o tarihe kadar ezilmiş, bir kenara atılmış, küçük ve orta ölçekli bir esnaf ve köylülere dayandırılmıştı. Küçükömer elbette bu yeni ve duyanları şoke edici tespitlerde bulunurken, iki siyasal çizginin (DP-CHP) üzerine oturduğu toplumsal taban ve toplumsal talep anlamında salt sosyolojik bir tespitte bulunmuştu.

Lakin;
Bir kaset skandalının arkasından CHP'nin içinden ve/veya  CHP dışından bir takım kimseler tarafından Deniz Baykal'a karşı çok alçakça da olsa bir operasyon yapılmış ve Deniz Baykal istifa etmişti.

Böylece hem CHP hem de Türk siyaseti açısından yeni bir dönem başlamıştı. Bu yeni dönemde CHP gerçekten değişebilecek miydi?

CHP’deki bu değişim sadece vitrin değişikliği olarak mı kalacak, yoksa daha özde bir misyon ve vizyon değişikliği de olacak mıydı?

Bu değişim beraberinde bir gelişmeyi de getirecek miydi? Çünkü değişmeden gelişmek mümkün olmaz, makyaj değiştirerek de 'değişim' olmazdı.

Sayın Baykal'ın siyasi söylemi ile CHP'de bir şeylerin tıkandığı ve bir noktadan sonra bir şeylerin düğümlendiği gerçeği sonucunda, 29 Mart seçimlerindeki Kılıçdaroğlu-Tekin performansı CHP’nin değişim ve gerçekten halkçı bir sosyal demokrat parti olma yolunda olduğuna dair ümit dolu bir acaba sorusu bırakmıştı, kamuoyunun zihinlerine…

Çünkü Sayın Baykal, yaklaşık on yıldır, AK Parti iktidarına karşı laiklik ve rejim kavgası vermiş, ancak böyle bir söylemin toplumun genelinde bir karşılığı olmamıştı.

Planlı ya da plansız bu ortamda Kemal Kılıçdaroğlu, beklenildiği üzere bir kısım kamuoyunun büyük desteğini ve ümitlerini de alarak, CHP Genel Başkanı olmuştu.

Böylesine bir hava yakalamış olan Kılıçdaroğlu ve CHP, 12 Haziran seçimlerinde kendilerinin ve onlara ümit besleyenlerin aksine %30’un altında kalarak, ilk sınavlarında başarısız olmuşlardı.

Bu seçim sürecinde CHP nin çok istisnai durumlar dışında sistem, rejim, laiklik vurgusu yapmaması; oldukça afaki de olsa genelde ekonomik söylemler üzerinden bir seçim süreci yürütmeye çalışması dikkat çekici bir olumlu işarettir.

Ancak, bu tarz olumlu gelişmelerin ve özeleştirilerin sadece 7 Haziran seçimlerine endeksli pragramtik ve görüntüyü kurtarmak adına değil de, uzun soluklu, iyiniyetli devamlılık arz eden bir süreç olması gerekmektedir. Ve bu özeleştiri sürecinin aşağıda belirteceğimiz hususları da kapsayıcı şekilde, yeni bir yapısal tercihler sürecine evrilmesi şarttır.

Peki ne idi CHP’deki sorun? Sadece bir lider ya da kadro sorunu mu? Yoksa daha yapısal bir sorun mu?

Acaba 1960 darbesini zımnen alkışlayan, milletin iradesi ile seçilmiş Rahmetli Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesine sessiz kalan CHP’nin bu tavrı milletin bilinçaltına mı yerleşmişti?
28 Şubat’ta Sincan sokaklarında tanklar yürürken, milyonlarca insan fişlenirken sosyal demokrat bir partiye yakışır bir tavır ortaya koy(a)mayan CHP’nin, millet iradesine olan inancı ve güvenci noktasında, acaba millet nazarında bir inandırıcılık sorunu mu vardı?

CHP, tutuculuğun ve statükonun partisi mi, yoksa yeniliğin ve reformun partisi midir?

CHP, devletin ve bürokrasinin partisi mi, yoksa sivil toplumun ve büyük halk kitlelerinin partisi midir?

CHP, çağı geçmiş efsanelerin ve tabuların, dogmatik kalıpların partisi midir, yoksa bilimin, aklın ve sağduyunun partisi midir?

CHP, soğuk savaş dönemi ilericiliği mi savunmaktadır, yoksa günümüzün bilişim çağının ilericiliğini mi savunmaktadır?

CHP, genç ve dinamik Türkiye'nin kendisine çağdaş bir kimlik ve yaşam kalitesi arayan Türk-Kürt, dindar, laik, başörtülü, zengin, fakir, işçi, köylü toplumun her kesimin partisi midir yoksa C.H.P, her yenilikte kendi imtiyazlarının biraz daha aşındığını gören bürokratik seçkincilerin partisi midir?

CHP artık kısır liderlik çekişmelerini bir kenara bırakıp, on yıllardır görmezden geldiği, cevaplamaktan kaçtığı bu soruları, öncelikle kendi içerisinde sorarak bir özeleştiri yapmalı ve sonuçlarını milletle paylaşmalıdır.

CHP’nin Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası’nın, Serbest Fırka’nın, İzmir Suikastı ve sonrasının, Dersim’in, İskilipli Atıf Hoca’nın, 1960 Darbesi’nin ve neticesindeki idamlarla oluşan demokrasi utancının, 28 Şubat’ın yaşanmasında kendisinin aktif bir rol alarak ve/veya sessiz kalarak oynadığı rolün eleştirisini yapmadıkça milletin bilinçaltındaki CHP algısı değişmeyecektir.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri