Doç.Dr. Ömer Kul

Doç.Dr. Ömer Kul

Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler: Çinlilerle hasbihal-3

Son iki yazımızda Çinlilerin Doğu Türkistan, Türkiye, Çin Komünist Parti yönetimi, dünya siyaseti, Çin Wuhan virüsü ve gelişen olaylarla ilgili düşüncelerini sizlerle paylaşmış, bir nevi durum analizi yapmaya çalışmıştık. Konuyla alakalı bu üçüncü yazımızda da çok enteresan bilgilerle karşılaşacaksınız.
Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler: Çinlilerle hasbihal-3

Görüştüğümüz Çinlilerin bazıları daha biz sormadan konuyu Uygurlara getirerek şunları söylediler. Bunları da paylaşmasak olmazdı.

"Uygurlar, Çin kanunlarına saygı gösterip Çin’i bölme faaliyetlerinden uzak dursa, mevcut kamplarda sıkıyönetimler de olmayacaktır"

Bu konuda öyle çok hikâyeler duyduk ki, sloganlara veya ezberletilmiş düşüncelere karnımız tok diyelim. Bu cümleye sayfalar dolusu reddiyeler yazılabilecek olsa da biz sadece şu kadarı ile iktifa edelim.

Uygurların Çin kanunlarına mugayir hareket ettiklerini iddia etmek file karınca, karıncaya fil demekle eşdeğer, kocaman bir yalan. Uygurlar şeksiz ve şüphesiz Çin’e bağlı olsalar bile ÇKP açısından mesele ancak Uygurların tamamen Çinlileştirilmesiyle çözülmüş olacaktır. ÇKP bakışına göre Uygurlar ya Çinlileşmeli ya da yok olmalılar. Uygurlarla ilgili üçüncü bir seçenek maalesef ÇKP literatüründe bulunmuyor. Bunu bütün Çin halkının da bildiğine ve ÇKP gibi düşündüğüne emin olabilirsiniz. Ama hiçbir Çinli bu durumu itiraf etmez: Bir Doğu Türkistanlı “bağımsızlıktan vazgeçtim, dinden de vazgeçtim” dese de bu, ÇKP’ye göre de Çinlilere göre de yeterli değildir. Arzu edilen yüzün, siman, kültürün de Çinlileştiğine inanmaktır, belki o zaman olur sana inanılabilir.

Bu görüşmelerden benim anladığım şu; görünenin aksine kendi içine gittikçe daha fazla kapanan bir Çin ile karşı karşıyayız. Dünyayı ÇKP’den ve onun propagandalarından ibaret gören yüz milyonlarca insan yığını. Evet, kesin olan şu ki, Çin eski Çin değil, dışa açılmış ama bu açılmanın gayesi sadece teknik öğrenmek ve zengin olmak içinmiş.

Evet, Çin şimdilik bilhassa ekonomik, teknik ve AR-GE de güçlenmiş görünüyor ve ilk yaptıkları şey ise seciye ve fıtratlarına uygun olan, vakit kaybetmeden kabuğuna çekilip, Mao’nun bıraktığı eski komünist ideolojiye sarılmak olmuş. Bu durum onları, her ne kadar 1,5 milyara yaklaşan nüfusları olsa da, kolayca yönetilebilen bir topluma dönüştürmüş durumda.

Bu durumu Kuzey Kore’nin zenginleşmiş versiyonu olarak ifade etmek mümkün. Tarih bilgileri yok denecek kadar az, dünyadan ve dünyada nelerin olup-bittiğinden bi haberler, sadece ÇKP’i devlet olarak görüp, onun menfaatlerini düşünen bir ülke haline dönüşmüş bir toplulukla karşı karşıyayız.

Tabi ki ÇKP’nin de böyle uysal bir topluluk karşısında rahatlıkla başka toplumları dize getirmeye veya uluslar arası teşkilatları dizayn etmeye vakit bulduğunu söylemek abartı olmasa gerekir. Gördüğüm ÇKP yönetimi, bilhassa Çin’de istediğini yapıyor, ne de olsa arkasında “eleştiri” nedir bilmeyen dahası rejime karşı gelmeyi aklının ucuna dahi getirmeyen mankurtlaştırılmış 1, 5 milyarlık bir nüfus var.

Sonuç olarak şunları ifade edebilirim ki, ÇKP, Çin halkının beynini çok güzel yıkamış ve boşluk bırakmamak üzere yıkamaya devam ediyor. Bu propaganda ve algı fırtınası toplumu öyle bir noktaya taşımış ki, bırakın Doğu Türkistan veya Tibet’e bütün dünyaya hükmetmek isteyen bir Çin ortaya çıkarılmış.

Bu yorumumuza katılmayacak olanlara sadece şunları hatırlamak yeterli olacaktır kanaatindeyim. Orta Asya’yı ve Afrika’yı bir nevi avuçlarına almış durumdala. Sıranın Avrupa’da olduğunu bunun da “Kuşak Yol” projesi ile gerçekleştirilmek istendiğini teferruatlı anlatmamıza gerek yoktur sanırım.

Burada asıl sorgulanması gereken husus "Çinliler gerçekten dünyaya ne getiriyor?" sorusu olsa gerek.

Unutulmasın ki, yatırım adı altında devletleri iflasa sürüklüyorlar. Bangladeş, Srilanka, Pakistan, Myanmar, Afrika ve Orta Asya Çin ile ilişkilerin örnekleriyle dolu. Sadece ekonomik değil, kültürel bakımından da Çin kültürü empoze edilmesiyle karşı karşıya Azıcık şu her yere açtıkları Konfüçyüs Enstitülerini takip etmeniz yeter de artar bile.

Acı ama gerçek şu ki, Çinli gücü ele geçirene kadar çok kibardır, çok naiftir, sözü çok tatlıdır. 

Lakin bizim bunları anlamamız için Çin’i yeniden keşfetmeye de ihtiyacımız olmasa gerekir.

Orhun abidelerine bi dönüp bakabilsek, zaten orada her şeyin 1300 sene önce yazıldığını, hem de yok olup gitmesin diye taşa kazındığını göreceğiz.

Ne demiyordu Abidelerde tekrar hatırlatalım;

"Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. (...) İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!"

Ders almak nasip olsun diye ümid ediyorum…

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın