TİC Holding Header
  • USD 32.355
  • EUR 35.537
  • Altın 2325.737
  • BIST 100 8880.09
Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

Diktatörlük fantezileri

Kişi, kendinden bilir işi. Eski bir Atasözü bu.
Diktatörlük fantezileri
Üniversite sınavları öncesinde CHP'nin yayınladığı bir videoyu izledim.

Charlie Chaplin'in "Diktatör" filminden kesitler, ustalıkla yerleştirerek, Sayın Erdoğan adeta gençliğin düşmanı olarak lanse edildi!

Bu filmin hedef kitlesi ise 16-20 yaş arası gençler, çocuklar.

İstemeyerek bu filme Ekrem İmamoğlu'nun, başka bir yalan propagandası esnasında kullandığı bir cümle ile cevap vermek istiyorum:

"Siyaset bu ise lanet olsun siyasete!"

Elinizden gelen hiçbir şey yok, sergileyebileceğiniz hiçbir başarı hikayesi yok.

Ne yapıyorsunuz, siyasi karşıtınıza, ha bire bel altından vuruyor, en çirkin şeylere itham ediyor, ülkeye hizmet eden birini, diktatörlük ile suçluyor, bunu da gencecik beyinlere sokarak, propagandanın en çirkinini yapıyorsunuz.

Bu bana neyi hatırlatıyor biliyor musunuz?

O fantezisini kurduğunuz Adolf Hitler ve Partisi NSDAP'yi hatırlatıyor.

Zaten piriniz, Milli Şefiniz, İsmet İnönü, sıkı bir Führer dostu idi, bunu bize tarih anlatıyor.

Peki neden hatırlatıyor?

1928 senesinde seçime giren NSDAP pek bir kayda değer oy alamamıştı.

Çünkü çetin geçen birinci cihan harbi yeni bitmiş, Alman halkı, Versailes kontratına rağmen, aslında rahat bir hayat yaşıyordu.

Radikal partiler, radikal değişimler için büyük krizler şarttır.

Ve bu kriz 1929'da aslında tüm dünyanın üzerine gelmişti.
Dünya ekonomi krizi.

ABD Borsasının ve Bankaların iflası ardından, tüm dünya depresyona girmişti.
Tabii Almanya'da.

Hitlerin, tam da o zaman eline geçen fırsat altın değerinde idi ve en önemlisi, bunu reel kazanca çevirebilecek bir ekibi vardı.

Hermann Göhring, Heinrich Himmler, Ernst Röhm ve en önemlisi Josef Goebels.

Gorbels, bir propaganda dehasıydı, Göhring Parlatılan savaş kahramanı, Himmler hastalık derecesinde titiz strajesist, Röhm ise SA teşkilatının başındaki haydut.

Geoebels, karşıtlarına en iğrenç kara propagandayı icat ederken, Himmelerin, dakika, dakika planladığı seçim programını, Röhm, militan SA haydutları ile köpeksi bir sadakat ile uyguluyordu.

1930 seçimlerinde Hitler, seçimleri kazanmış, Almanya'da siyasi bir deprem olmuştu.

Maalesef sonrasında, bu ekip, tüm eforlarını, Yahudilere karşı yürütülen kara propaganda ya ve sonunda ikinci cihan harbinin çıkması için harcamıştır.

Şimdi lütfen şöyle başınızı ellerinizin arasına alıp, vicdanen düşünerek, bugünün CHP'si ile, o zamanın NSDAP'sini karşılaştırınız.

Her şeyi bağladıkları bu "reklam ajansının" asıl işinin kara propaganda olduğunu göreceksiniz.

İmamoğlu'nun Himmler misali parlatılan yıldız olduğunu göreceksiniz.

Kaftancıoğlu'nun Ernst Röhm ile Himmler'in işlerini yaptığını da göreceksiniz.

Metodlar ise bire bir aynı.

Alttan, alttan bir konuyu sinsice işleyip, sonra sosyal medyada büyük bir algı operasyonu yaparak, gündem oluşturmak.

Kara propaganda yapmak.

Siyasi karşıtın ailesine dahi, en iğrenç yaftaları yapıştırıp, nefret söylemleri oluşturmak.

İş ayyuka çıkınca ise sehven söylenmiş bir şey, yanlış anlaşılma olmuş, ya da "Biz bunu aslında kınıyoruz" diyerek, içinden sıyrılmaya çalışmak.

Ancak şu bir gerçektir ki, internet asla unutmaz. Bir kez atılan bir iftira, milyonlarca paylaşılır, tekzibi ise bir kere.

Maksat hasıl olmuştur çoktan.

Bir başka yöntem ise güya kendini rezil gibi göstermek.

Ne mi demek istiyorum?

Bakınız, korona krizinde Adana Belediyesi güya bir sahra hastanesi yapmıştı.
Rezaletin önünde gideni olan bu iş, aylarca konuşuldu, konuşuluyor.

Siz CHP'nin rezil olduğunu mu sanıyorsunuz?
Yanılıyorsunuz.

Sadece 45 günde yapılan iki acil durum hastahanesi, Çam ve Sakura Şehir Hastanesi, iki başka hastahanenin inşaat/restorasyonu bitirilip hizmet açıldı.

İki, üç gün konu oldu.

Adana Rezaleti ise halen gündem!

Elif sokak durağındaki rezalet,
Haliç'in tekrar foseptik çukuruna dönüşmesi,
Küçükçekmece sahilinin ve dahi gölünün,
Kadıköy sahilinin,
Riva deresinin,
Elmalı barajının kirlenmeleri, atık suların temizlenmeden denizlere bırakılması…

Pardon da 24 sene olmayan bu olaylar, neden el değişikliğinden bir yıl sonra patlama yaptı?

Evet, çünkü konuşuluyor, suçlanılıyor.

Savunma ise "mağdurum da mağdurum", "çalıştırmıyorlar".

Ve size şunu söylemek istiyorum;

Bu yalanı yutup, canı gönülden inananlar var.
Gerçekleri sorgulamadan hemde.

İşte bu iş bu kadar basit.

Devlet ise maalesef, yaptığı işlerin kahir ekseriyetini gizli tutmak zorunda kaldığı için, Türk devletinin şu anda nasıl bir güç olduğunu anlamak zor.

Şunu söylemek, herhalde sakıncalı değildir.

Sadece ülkemizde değil, angajman kullandığımız bölgelerde değil, dünyanın hemen her ülkesinde olup bitenlerden, Türk devletinin haberi, o ülkelerin hükümetlerinden önce oluyor!

Ve bizim çağımız, enformasyon çağı.

Bilginin her şey demek, her şeyin de bilgi demek olduğu bir çağda, bu şekil bir enformasyon ağının ne manaya geldiğini, sanırım ki anlatmaya gereği yok.

Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Halil B.
    Her şeyi gören, sorgulayan, teknolojiden bihaber olmayan, A Haber gibi medyanın yalan yanlış haberlerini sorgulayabilen bir nesil geliyor. Geleceğe de onlar karar verecek. Bekleyelim görelim...