TİC Holding Header
  • USD 32.368
  • EUR 35.088
  • Altın 2324.082
  • BIST 100 9129.19
  • Eğitim

Çocuğunuzun geleceğini Altınçağ şekillendiriyor

Çocuğun zihinsel gelişiminin temelinin atıldığı ve hayatı boyunca kullanacağı zihinsel becerilerin şekillendiği 0-6 yaş grubu, Altınçağ olarak tanımlanıyor. Psikolojik Danışman ve Aile Terapisti Yusuf Menki, bu dönemde sağlıklı bir gelişimin sağlanabilmesi için önemli tavsiyelerini paylaştı.
Çocuğunuzun geleceğini Altınçağ şekillendiriyor
İSTANBUL / İHA - Okul öncesi dönemi kapsayan 0-6 yaş dönemindeki sağlıklı gelişimin ve eğitimin oldukça önemli olduğunun daha iyi anlaşıldığı günümüzde, birçok aile çocukları için en iyi gelişim modelini araştırıyor.

Bu konuya dikkat çekmek amacıyla Özel Öğretim Kurumları Birliği Derneği’nin (ÖZKUR-BİR) düzenlediği, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından desteklenen ve İhlas Koleji’nin ev sahipliğinde “Altınçağ” olarak tanımlanan bu özel döneme ilişkin önemli bilgilerin paylaşıldığı bir konferans düzenliyor.

Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilecek olan Altınçağ Konferansı’nın başlığı “Altınçağda Çocuk Olmak”. 28 Mart’ta gerçekleştirilecek program kapsamında, alanında uzman pek çok akademisyen ve doktor, Altınçağda olan çocukların psikolojik, nörolojik ve bedensel gelişimine ilişkin önemli konuları gündeme taşıyacaklar.

Altınçağ Konferansı’nın konuşmacılarından olan Psikolojik Danışman ve Aile Terapisti Yusuf Menki, konferans öncesinde gazetemizle de 0-6 yaş arası çocukların sağlıklı gelişimiyle ilgili değerli bilgiler paylaştı.

Menki, okul öncesi gelişimin, çocuğun hayatının geri kalanındaki eğitim hayatını önemli ölçüde etkilediğini ifade ediyor: “0-6 yaş çok önemli. Bu dönemde gelişim çok hızlı gerçekleşiyor. Öğrenme çok yoğun, dolayısıyla çocuğun deneyimlediği her şey, öğrendiği her şey, onun geleceğinde önemli bir taş oluşturuyor.”

Okul öncesi eğitim dendiğinde sadece anaokulunun anlaşılmasının yanlış olduğunu vurgulayan Menki, okul öncesi eğitimin anne karnından itibaren çocuğun çevresini tanıma ve keşfetme ihtiyacı ile başladığını, bu konuda da ailelerin bilinçli olması gerektiğini söylüyor.

Çocukların anaokuluna başlarken çeşitli sıkıntılar yaşamalarının normal olduğunu belirten Menki, bu sorunların bazen çocukla bazen de ailelerle ilgili olabileceğini ifade ediyor. “Çocuklar anaokulu ya da kreş öncesinde çevresindeki insanlarla iletişim kuruyorlar. O dönemde çocukların aile bireyleri dışında sosyal iletişime girmemesi, okula başlama sürecinde uyum problemlerine neden oluyor. Çocuğun kendi akranları ile iletişime girememesi, sosyalleşmesini ve belirli deneyimleri kazanmasını engelliyor. Bu da okul döneminde aileden ayrılamama, anneden kopamama gibi sorunlara yol açıyor.”

Çocukların okula başlama döneminde yaşadıkları uyum sürecinin nasıl aşılacağına yönelik bilgiler veren Menki, okula adapte olamayan çocuğun çeşitli sıkıntılar yaşayabileceğini söylüyor. Yaşıtlarıyla ilişkilerini geliştirememek, parmak emmek, tırnak yemek gibi sorunların aile kaynaklı ya da çocuğun duygusal dünyası ile alakalı olabileceğini ifade eden Menki, bu durumun araştırılması gerektiğini belirtiyor. Çocukların kaygılarını en kolay oyun ortamında gösterdiğini söyleyen Menki şu öneride bulunuyor: “Biliyoruz ki çocuklar kaygılarını en kolay oyun ortamında gösteriyorlar. Bu nedenle ailelerin de oyun ortamında çocuklarının kaygılarını azaltacak şekilde yanlarında olmaları gerekiyor.”
Özel öğrenme konusunda da uzman bir isim olan Menki, özel öğrenme güçlüğü olan çocukların erken tespitinin önemine dikkat çekiyor. Çocukta zeka problemi olmadığı halde öğrenme ile ilgili sorunlar yaşayabildiğini söyleyen Menki, bunun toplumda daha çok disleksi olarak bilindiğini ifade ediyor: “Disleksi, bir okuma-yazma problemidir. Okuma ve yazma semboller ve figürlerle ilgilidir. Bu problemde, çocuk sembolleri ya da figürleri ayrıştıramıyor ya da bir araya getiremiyor. Yani özetle, yazıya dönüştüremiyor.”

Okul öncesi dönemde yazı olmadığı için öğrenme güçlüğünün farklı şekillerde kendini gösterebildiğini ifade eden Menki, bu dönemde renkleri karıştırma, daire, üçgen, kare gibi şekilleri çizememe gibi belirtilerin olduğunu söylüyor.
Disleksi ya da özgül öğrenme bozukluğunun mental zeka geriliği ile karıştırılmaması gerektiğini özellikle vurgulayan Menki: 
“Mental zeka geriliği olan çocuklarda bütün gelişim alanlarında gerilik olur. Yani çocuk geç konuşur, geç yürür. Bütün faaliyetleri geç gelişir. Ama öğrenme bozukluğu olan çocukta, farklı alanlarda farklı düzeylerde beceriler görürsünüz. Bir şeyi yapabiliyorken başka bir şeyi yapmakta zorlanabilir. Mesela kendini kelimelerle çok güzel ifade edebilen bir çocuk, renkleri bir türlü öğrenemeyebilir” diyor.

Bu durumla karşılaşıldığında öncelikle öğretmeniyle, daha sonra da okuldaki rehberlik servisi ile iletişime geçilmesinin doğru olduğunu vurgulayan Menki, konuyla ilgili daha profesyonel bir değerlendirme alınmasının şart olduğunun altını çiziyor.

Bu çocukların gelişimlerinin doğru yönde olabilmesi için mutlaka aile tarafından desteklenmesi gerektiğini söyleyen Menki, bu konuyla ilgili eğitimcilerden yardım alınabileceğini ve gerekli materyallerle özellikle çocuğun görsel motor alanında çalışmalar yapılabileceğini ifade ediyor.

Okul öncesi dönemde aile ve okul işbirliğinin önemine dikkat çeken Menki, “Çocuk yapılandırılmaya muhtaç olan bir varlıktır. Bu dönemde okul ve ailenin işbirliği şart. Çocuğun beyninde bir karmaşa oluşmasının önüne geçilmesi için aile ve okulun ortak bir tutum içinde olabilmesi önemli” diyor.

Çocuğun özellikle toplumsal birey olma aşamasında, duygusal ve sosyal gelişiminde bir sorun görüldüğünde ortak çalışmanın çok daha önem kazandığını ifade eden Menki, “Uzman ya da öğretmen olmanız fark etmez, aile eğer size destek vermezse, gerekli çalışmaları yapamazsınız. Çünkü çocukla ilgili karar alacak ve uygulamayı takip edecek olan ailesidir. Bu açıdan ailenin desteği her zaman ilk sırada yer alır” diyerek çocukları altınçağda olan ailelere bu konuda hassas olmaları gerektiğinin altını çiziyor.
Yorum Yazın