Etkinlikte bir konuşma yapan Selvi, Ankara 3 No'lu şubelerinin ve Keçiören teşkilatlarının organizesinde bir araya geldiklerini belirterek, “Çalışma hayatının motor kadrosu eğitim alanın geleceği ve ümidi olan bir kadrosunuz. Yani eğitim ve çalışma hayatının geleceği birlikte ortaya koyacağımız performansla doğrudan ilgili. Şunu söylemek istiyorum ülkemiz adına gelecek tasavvufu olarak kim iyi bir cümle kurmak istiyorsa o cümlenin inşasını gerçekleştirecek kadro bu kadrodur. Dünü bugüne, bugünü yarınlara taşıyacak geleceğimiz olan gençlerimizi ve çocuklarımızı yetiştirecek olan bizler, sizler hep birlikte ülkemizin her şeyi olan çocuklarımızı insanlığın daha huzurlu, daha adil yaşanabilir bir ortama kavuşturabilmesi için sorumluluk yüklenen, çalışan gençleri yetiştirecek olan mimar kadro” ifadesini kullandı.
Sendikalarının adil paylaşımın olduğu yerde, hakça paylaşımın olduğu yerde olduğunu vurgulayan Selvi şunları kaydetti:
“Hepimizin yaşanabilir bir dünya ve hepimizin insanca yaşam kalitesine kavuşması için de yine aynı sorumluluk omuzlarımızda değerli kardeşlerim. Bunun için de çalışma hayatının en temel aktörü olan, rekabetli bir ortamda dünyanın hiçbir yerinde bütün hizmet kollarında yetkili başka bir sendika yok. Bunu Memur-Sen başarmıştır. Memur-Sen’in motor gücü olan yine Eğitim-Bir-Sen’in öncülüğü başarmıştır. Bu sendikamızın 1, 2, 3, 5 diye başladığımız binler, iki binler, 18 binler dediğimiz günlerini tanıyan bilen bir kardeşiniz olarak bugün 850 binlere geldik. Eğitimde 350 binlere geldik ve çalışma hayatının ümidi olduk.”
Sendika hareketlerinin uluslararası yapıları olduğunu söyleyen Selvi şöyle devam etti:
“Bakıyoruz ne yapıyorlar bunlar diye. Geçen Malezya ziyaretimiz oldu. Orada 3 tane eğitim sendikasıyla görüştük. Bölgenin en büyük sendikaları. 2016 yılı için ortak hedefleri de şu değerli kardeşim; Afrika’daki aç insanların karnını doyurmak değil. Afrika’daki kadınların feminizmin ilkeleri doğrultusunda bir kimlik kazanması için seferberlik ilan etmişler. Parasını Dünya Bankası ödüyor, UNICEF ödüyor, UNESCO ödüyor, Birleşmiş Milletler ödüyor. Yani bir miktarda bizim katkı verdiklerimiz. Peki bu insanlar onların hedefleri ile yüzde yüz örtüşenler mi? Hayır değil. Baktık hepsi de bizler gibi belli hassasiyete sahip insanlar. Genel sürece katılmışlar, yeni bir soluk olmak yerine onlar da emperyalistlerin değirmenine su taşımak için onların organizasyonunun bir parçası haline gelmişler. Bir şeyde dikkatimi çekti. Sendikaları yönetenler hep Müslümandı ama Malezya’da çok az sayıda gayrimüslimler var ve bu gayrimüslimlerin de sendikaların başkanları olduğunu gördüm. Bunun da seçimle gelmediklerini var sayarsak. O zaman şunu söylemek zorundayız; demokratik bir işleyiş yok.”
