TİC Holding Header
  • USD 32.33
  • EUR 35.089
  • Altın 2301.063
  • BIST 100 8880.09
  • Genel

Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Selvi: “Kur’an eğitimine karşı hazımsızlığı iş edinmişler”

Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Latif Selvi, Eğitim-İş Sendikası’nın, 4 ile 6 yaş grubu çocuklar için düzenlenen Kur’an kursuna dava açacak olmasına tepki göstererek, “Bunlar, Kur’an eğitimine karşı hazımsızlığı iş edinmişler” dedi.
İHA - Latif Selvi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4 ile 6 yaş grubu çocuklar için düzenlediği Kur’an kursunun Eğitim-İş Sendikası tarafından yargıya taşınacağına ilişkin haberin kendilerini şaşırtmadığını belirterek, "Mezkur sendikanın yaptığı açıklama kendi içerisinde birçok çelişkiyi barındırmanın yanı sıra, bir kez daha sözde laiklik ve demokrasi ambalajı ile din düşmanlığını köhne ideolojiler pazarına sürmüş, toplumun değerlerine ve dinamiklerine ne denli yabancılaştığını göstermiş, içimizdeki İslamofobiklerin dini değerlerle kavgasını tescillemiştir" diye konuştu.
Açıklamanın detaylarına bakıldığında, Milli Eğitim Bakanlığının eğitim-öğretim sürecini kendine yakın gördüğü taşeronlara havale ettiği iddiası olduğunu ve bunun tam anlamı ile bir garabet, dahası açık bir yalan olduğunu söyleyen Selvi, “Devletin iki kurumu arasında yasal çerçevede gerçekleştirilen bir süreci bu şekilde tavsif etmek en yalın ifadesi ile dini olan her şeye duyulan nefretin bir tezahürüdür. Bu bağlamda açıklamalarında kamusal parasız eğitim için mücadele ettiğini ilan eden Eğitim-İş, eğitimde taşeronlaşma yalanına örnek olarak MEB gibi bir kamu kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığını hedef alması derin bir tenakuzu ve zihinsel bir çarpıklığı ifade etmektedir” şeklinde konuştu.
Selvi, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 4 ile 6 yaş için öğretim programında bu yaş grubuna Türk Milli Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkelerine uygun olarak eğitim verileceğinin beyan edildiğini kaydederek, “Akademisyenler, pedagoglar, Kur’an kursu öğreticileri ve okul öncesi öğretmenlerinin görüşleri alınarak çoklu katılım anlayışıyla programlar hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Yani iddia edildiği gibi bu yaş grubuna verilecek dini eğitim, milli eğitimin temel ilkeleri ile çelişmemekte hatta erken çocukluk döneminde dini eğitimin sağlıklı bir şekilde verilebilmesi arayışının bir tezahürü olarak ortaya çıktığı açıkça görünmektedir” ifadelerini kullandı.
Söz konusu sendikanın açıklamasında, “4 ile 6 yaş grubu çocuklarımız okul öncesi eğitim çağında, laik, bilimsel, demokratik eğitim ilkelerine uygun eğitim görmeleri gerekirken ve bu görev devlet adına Milli Eğitim Bakanlığının iken bu görevi devredercesine hareket etmesi kabul edilemez” denildiği bilgisini veren Selvi, “Oysa iki kurum arasında imzalanan protokoller incelendiğinde, bu kursların temel amaçlarından birinin okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak olduğu, burada verilecek eğitimin okul öncesi eğitimi aksatmayacak şekilde, yani okul öncesi eğitimin muadili değil tamamlayıcısı olarak oluşturulmaya çalışıldığı görülecektir” dedi.
Selvi, açıklamanın derin çelişkiler barındırdığını savunarak, “Anayasal bir ihlal olarak manipüle edilen bu uygulamanın temel dayanaklarından biri, ihlal edildiği iddia edilen aynı anayasanın 24. maddesidir. Bu maddeye göre ’Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir’, ’Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır’ denilmektedir. Bu uygulama tam olarak bu maddenin pratikleşmiş biçimidir. Zira söz konusu çalışma milletin talebi, devletin gözetimi altında ve yine devletin iki önemli kurumu tarafından yapılmaktadır” ifadelerini kaydetti.
Erken yaşta dini eğitim için aynı maddede, “..Bunun dışındakilerin eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır” diye belirtildiğini söyleyen Selvi, konuşmasına şu şekilde devam etti:
“İmzalanan protokollerde 4-6 yaş grubu çocukların manevi ve kültürel gelişimlerinin sağlanması hedefiyle, değerler eğitimi ve dini eğitim çalışmaları yapılması velilerin yazılı talepleri ile gerçekleştirilmektedir. Bu protokollerde kurslarda verilecek eğitimin içeriğine ve eğitimcilerin niteliklerine dair kriterler de sarih bir biçimde yer almaktadır. Yani Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi iki önemli kurumun iştirakiyle tamamen yasal, kontrollü olarak işletilen, toplumsal bir gereklilik ve talebin yansıması olan bu çalışmalarda MEB’in yetki devri gibi trajikomik iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Bu iddiaların bilinçaltını görmek oldukça kolaydır. Bu yaklaşım, objektif bir bakıştan ziyade obsesif bir tavrın yansımasıdır. Sivil toplumun önemli aktörleri olan sendikaların, hele ki eğitim sendikalarının günümüzde hâlâ bu tür reflekslerle hareket etmelerini anlamak mümkün değildir. Eğitim sendikalarının ideolojik bariyerlere sıkışarak, kendi toplumsal değerlerine bu kadar yabancılaşarak ortaya koydukları bu yaklaşımların artık terk edilmesi ve ‘eğitimin her aşamasını nitel olarak nasıl daha iyi bir noktaya getirebiliriz’ sorusu etrafında toplanmamız gerektiğine inanıyoruz.”
Eğitim-İş ve benzeri anlayışta “Çocukların vasileri tarafından dini eğitim taleplerinin karşılanması için mevcut yasal çerçevede nasıl bir form önermektedirler? Yoksa ailelerin dini eğitim taleplerini gayrimeşru mu bulmaktadırlar" sorusunu sormak istediklerini dile getiren Selvi, “Farklı dini inanışların korunması için rahatlıkla cümle kurabilenlerin, söz konusu ülkemizin dini değerleri ve mütedeyyin halkı olduğunda hemen laiklik söylemiyle yasakçı bir tutumu benimsemeleri de ayrıca dikkat çekmemiz gereken bir başka tutarsızlık örneğidir. Her türlü kutsalı, inancı ve manevi değeri hurafe olarak gören katı pozitivist aydınlanmacı anlayışın, insanlığı sürüklediği trajediyi görmesini de doğrusu bu zihniyetten beklemek safdillik olacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının uyguladığı bu önemli çalışmalara karşı gösterilen bu ve türevi ideolojik jakoben tavırların maşeri vicdanda karşılık bulmadığı da ortadadır” şeklinde konuştu.
Yorum Yazın