TİC Holding Header
  • USD 32.563
  • EUR 35.138
  • Altın 2320.624
  • BIST 100 8880.09
  • Genel

"Erbakan Hoca, partisinin kapatılmasına rağmen hukukun dışına çıkmamıştır"

Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, "Erbakan Hoca, partisinin kapatılmasına, hak ve özgürlükleri elinden alınmasına rağmen hukukun dışına çıkmamıştır" dedi.
"Erbakan Hoca, partisinin kapatılmasına rağmen hukukun dışına çıkmamıştır"
28 Şubat sürecinde Refah Partisi ve Fazilet Partisi’nden 20 ve 21. dönem Trabzon milletvekili olan Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, o günleri İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine anlattı. Malkoç, 15 Temmuz’un 28 Şubat’ın gayri meşru çocuğu olduğunu belirterek, "Türkiye’ye zarar veren iki fay hattı vardır. Bunlardan birisi deprem fay hatları. Bunlar doğal, hani depreme önceden alınacak tedbir insanların alacağı tedbirlerdir. Diğer fay hattı darbeler fay hattıdır. Asıl depreme karşı sağlam zemin arıyorsak nasıl depreme karşı teknik olarak dayanıklı malzeme kullanıp, ona göre tedbir alıp insanları eğitiyorsak, darbe fay hattına karşı da insanları hukukun üstünlüğü konusunda, insan hakları konusunda, demokrasi konusunda eğitmemiz, bilgilendirmemiz gerekir" açıklamasında bulundu.

"Çevik Bir ve Çetin Doğan başkanlığındaki darbeci grup, hukukun dışına çıkıp hükümeti devirmeye kalkmıştır"
Çevik Bir ve Çetin Doğan başkanlığındaki darbeci grubun hükümeti devirmeye kalktığını söyleyen Malkoç, "Türkiye’nin cumhuriyet tarihinde maalesef her on yıla bir darbe düşmektedir. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 15 Temmuz. Bunlar tabii Türkiye’de demokrasinin gelişmesine, insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesine, refahın artmasının önündeki en büyük engellerdir. Her darbe teşebbüsünden sonra siyasi partiler, sivil toplum örgütleri kapatılmış ve dağıtılmışlardır. Şöyle düşünelim; Türkiye’nin her on yılda bir futbol kulüplerini kapatıp, Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı, Trabzonspor’u, Fenerbahçe’yi kapatıp, yöneticilerini hapse koysanız Türkiye’de futbol gelişir mi? Bunun gibi düşünün. Demokrasinin zedelenmesi, hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alınması ve arzu ettiğimiz düzeyde olmamasının temel sebebi bu darbelerdir. Darbelerden bir tanesi de 28 Şubat’tır ki, darbedir. O dönemde Erbakan Hoca’nın Refah Partisi birinci parti olmuş, Doğru Yol Partisi ile Tansu Çiller ile hükümeti kurmuş ama maalesef Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisinde Çevik Bir ve Çetin Doğan başkanlığındaki darbeci grup, çete, eşkıyalar grubu, hukukun dışına çıkan grup bu hükümeti devirmeye kalkmıştır. Tank yürüterek devirmeye kalkmıştır. Basın üzerinden hükümeti tehdit ederek devirmeye kalkmıştır. Başbakana generalleri küfrederek, sövdürerek taciz etmişlerdir. Genelkurmay’ın koridorlarında bu çete Erbakan Hoca’ya rütbesi düşük askerlerce omuz attırılmıştır. Bunlar maalesef Türkiye’de yaşanmıştır. Yalnız bu bahsettiğim isimler Çevik Bir, Çetin Doğan ve benzerleri Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil etmez. Bunlar, bu gibi anlayışta olanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki habis urlardır. Bunları 15 Temmuz’da da gördük. 28 Şubat dediğimiz dönemde Başbakan Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve bir MGK toplantısı bahane edilerek hükümet devrilmeye çalışılmıştır. Milletvekilleri tehdit edilmiştir. Siyaset baskı altına alınmıştır. Hepsinden önemlisi demokrasiyi savunacak olan unsurlar bastırılmış, tehdit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi üyeleri, Danıştay üyeleri, Yargıtay üyeleri, Ankara Adliyesi’nin hakimleri askeri brifinglere tabi tutulmuş, talimatla oturtulmuş, talimatla kaldırılmış, talimatla alkışlatılmıştır. Türkiye bu kötü günleri yaşadı" ifadelerini kullandı.

"Erbakan Hoca, partisinin kapatılmasına, hak ve özgürlükleri elinden alınmasına rağmen hukukun dışına çıkmamıştır"
Rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan’a bir tuğgeneralin küfrettiğini ve Türk Silahlı Kuvvetleri terbiyesinde böyle bir terbiyesizliğin yerinin olmadığını vurgulayan Malkoç, "Türkiye bu talihsizlikleri yaşadı ama şunu memnuniyetle ifade edeyim ki, o dönem darbenin hedefinde olan Başbakan Erbakan bütün bu hukuksuzlukları, haksızlıkları hukukun içerisinde göstermiştir. Kendisine bir tuğgeneral küfretmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri terbiyesinde böyle bir terbiyesizlik yoktur, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde böyle insanların barınmaması gerekir. Bu milletin geleneğinde bir kamu görevlisinin, bir askerin başbakana küfretmesi diye bir şey olabilir mi? Ama o dönemin komuta kademesi onu korumuştur. Bütün bunlara rağmen Erbakan Hoca partisinin kapatılmasına, hak ve özgürlükleri elinden alınmasına rağmen hukukun dışına çıkmamıştır. Partisinin kapatıldığı gün çıkıp ’Bize yapılan haksızlıktır, hukuksuzluktur, anayasa çiğnenmiştir. Evet. Ancak, Türkiye’nin her zamankinden daha fazla bugün huzura ve barışa ihtiyacı vardır. Hiç kimse taşkınlık yapmasın, sokağa çıkmasın’ demiştir. İşte bu vatanı sevmektir, bu ülkeyi sevmektir. Allah rahmet eylesin. Devamında ise ’Göreceksiniz Refah Partisi’nin kapatılması kararı ileride bizim anlayışımızın tek başına iktidara gelmesine vesile olacaktır’ demiştir. Ufuk budur, devlet adamının vizyonu budur" diye konuştu.

"28 Şubat’ta yargılananlar gazetelere demeç veriyorlar, bunlardan bir tanesi de sayın Çetin Doğan, Çevik Bir’in hukuksuz davranışlarının en büyük destekçisiydi"
Cuntacıların cumhuriyet savcıları tarafından sanık sandalyesine oturtularak yargıda hesap verdiğini dile getiren Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, şöyle devam etti:
"Bazı eski komutanlar veya 28 Şubat’ta yargılananlar, sağda solda açıklama yapıp, gazetelere demeç veriyorlar. Bunlardan bir tanesi de sayın Çetin Doğan. Batı Çalışma Grubu’nun başıydı, Çevik Bir’in hukuksuz davranışlarının en büyük destekçisiydi. Şunu memnuniyetle belirtiyorum ki, bu darbeciler, gerek 12 Eylülcüler, gerek 28 Şubatçılar, gerekse 15 Temmuzcular bu memleketin cumhuriyet savcıları tarafından tutulmuş, sanık sandalyesine oturtulmuş ve yargıda hesap vermişlerdir. Bu bizim Türk adaleti açısından, Türkiye’de demokrasiyi savunanlar, hukuku savunanlar açısından iftihar edilecek bir şeydir. Çünkü bir daha kimse böyle hukuksuzluğa tevessül etmesin. 28 Şubat davasında yargılanıp ceza alanları söylüyorum, iddianame ortadaydı. Mahkeme sizi yargıladı, gerekli cezaları verdi, dosyanız Yargıtay’da tamam ama siz hükümeti silah zoruyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini de istismar ederek devirdiniz. Bunun bedeli olacaktır. YÖK Başkanı veya Çetin Doğan, Çevik Bir, orada yargılananların tümü Türkiye’de milyonlarca insanın ahını almıştır, bedduasını almıştır. Üniversitelerde yüz binlerce öğrencimiz başörtüsü yüzünden okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Bir kısmı psikolojik bunalıma girmiştir. İmkanı olanlar yurt dışına gitmiştir ve Türkiye’de hukuk, demokrasi altüst olmuştur. Elbette bunun bir bedeli olmuştur, elbette bu yanlışı, hukuksuzluğu yapanlar hesap vermeli. Yoksa milyonlarca insan mağdur olacak. Hak ve özgürlükleri silah zoruyla ellerinden alınacak, yargı bunun hesabını sormayacak, böyle bir şey olabilir mi? İki şeyin rahatlığı ve mutluluğunu yaşıyorum. Bir darbeciler sayın cumhurbaşkanımızın açtığı yasa değişiklikleri ile yargılanmış ve hak ettiği cezayı almışlardır. 28 Şubat’ta mağdur olanların vicdanının, kalbinin biraz huzur bulduğu husus budur. İkincisi ve hepsinden önemlisi darbeye muhatap olan Erbakan Hoca ve arkadaşları, içlerinde sayın Cumhurbaşkanımız da var. O dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı, hukukun dışına zerre kadar çıkmamışlar, bütün haklarını mahkemelerde yasal yollardan aramışlar, kendilerine haksızlık yapılmasına rağmen mahkemeler, hakimler, Anayasa Mahkemesi dahil, Yargıtay üyeleri, Danıştay üyeleri, askeri brifinginden geçip, talimat alıp, onlara haksızlık yapmasına rağmen yine de sabırlı davranmışlar ve mücadeleyi demokraside, sandıkta, hukukun içinde aramışladır. Bu bizim mutluluğumuz ve bahtiyarlığımız. 28 Şubat’ta yaşanan acılar tecrübe oldu ve o tecrübeden çıkarılan dersle sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde 15 Temmuz darbesi önlendi. 28 Şubat’tan ders alındığı için önlendi. Sayın Cumhurbaşkanımızın ferasetiyle, dirayetiyle, tecrübesiyle, demokrasiden yana olan, hukuktan yana olan, insan haklarından yana olan, insanların alanlara çıkıp, tankların önüne dur diyerek geçmesiyle önlendi. Bu da bizim için bahtiyarlıktır."

"28 Şubat’ı hatırlarken üzülüyorum ama o tecrübeyle 15 Temmuz’da da darbeye karşı çıktığımız için, demokrasiyi, insan haklarını koruduğumuz için de memnuniyet duyuyorum"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Şubat’taki tecrübesi sebebiyle 15 Temmuz’da demokrasiyi müdafaa etmek için canını ortaya koymasından dolayı da minnettar olduğunu belirten Malkoç, "Şimdi Türkiye’de olan bazı sorunlar var. Bunlar demokrasinin içerisinde, hukukun içerisinde, sandıkla beraber, seçimle beraber millet hakkını arayacak. Sorunlar elbette çözülecektir. Bu anlamda Erbakan Hoca’mıza, bütün o haksızlığa uğramasına rağmen, kendisine zulüm edilmesine rağmen, partisinin kapatılıp, iktidarın demokrasi dışı yollardan elinden alınıp hapis cezasına muhatap olmasına rağmen hukukun içinde sabırla mücadele ettiği için rahmet diliyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza da o dönemden aldığı tecrübeyle 15 Temmuz’da demokrasiyi müdafaa etmek için canını ortaya koymasından dolayı da minnettarız. Eğer sayın Cumhurbaşkanımız 15 Temmuz’da direnmeseydi bugün anayasa ihlal edilmişti. Hak ve özgürlükler ortadan kaldırılmıştı. Türkiye’de hukuk denen bir şey kalmamıştı. Silahlı Kuvvetleri içerisindeki cuntacılar demokrasi dışı unsurlarla Türkiye’yi yönetmeye kalkmışlardı. Çok şükür bütün bu darbe tecrübelerinden sonra Türkiye 15 Temmuz’da toplumun bütün kesimleriyle, hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangi mezhepten olursa olsun demokrasiye ve insan haklarına sahip çıkmıştır. Bu anlamda Türkiye’nin geleceği aydınlıktır. Çünkü Türkiye’de hak arama yolları çeşitlidir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, mahkemelere, Cimer’e başvuru, Kamu Denetçiliği Kurumuna başvuru, TBMM’ye başvuru. Bunlar hep hak arama yollarıdır, vardır ve Türkiye’deki siyasi istikrarsızlıklar sandıkta demokrasi yoluyla aşılmaktadır. Bu kökleşmiştir. Bu açıdan 28 Şubat’ı hatırlarken üzülüyorum ama o tecrübeyle 15 Temmuz’da da darbeye karşı çıktığımız için, demokrasiyi, insan haklarını koruduğumuz için de memnuniyet duyuyorum. Milletimle bir defa daha iftihar ediyorum" şeklinde konuştu.

"15 Temmuz, 28 Şubat’ın gayri meşru çocuğudur"
28 Şubat sürecinde merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın danışmanlığını, 15 Temmuz’da ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlığını yaptığını hatırlatan Malkoç, "28 Şubat döneminde rahmetli Erbakan Hoca’nın yanında danışmandım ve aynı zamanda Trabzon milletvekiliydim. Yani o darbe süreçlerinin bütün soluklarını birçok arkadaş ile Erbakan Hoca’mızın yanında yaşadık. 15 Temmuz günü ve gecesi, o dönemde de sayın Cumhurbaşkanımızın başdanışmanı, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı olarak görev yapıyordum. Orada da benzer süreçleri yaşadık. O açıdan hem aradaki farkı görüyorum, toplumun direncini görüyorum. 28 Şubat’ta olanlardan dolayı diyorum ki; ’15 Temmuz, 28 Şubat’ın gayri meşru çocuğudur’. Çünkü Türkiye’de bugüne kadar araştırılmayan önemli hususlardan biri de 28 Şubat’ta FETÖ’nün etkisidir. Çıktı televizyonlara, ’Cebrail parti kursa oy vermem’ dedi. Erbakan Hoca’ya muhalefet etmek, bunun için dedi. Ardından ’Beceremediniz çekilin’ dedi. Nerede söylüyor bunu, hangi kanalda söylüyor darbecilere destek olmak için. 15 Temmuz’da darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ’cüler, o dönem Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde 28 Şubatçıların koltukları altında büyüdüler. O açıdan söylüyorum, 15 Temmuz 28 Şubat’ın gayri meşru çocuğudur. İnşallah alınan anayasal tedbirlerle, hukuki ve idari tedbirlerle bir daha ne 12 Eylüller, ne 28 Şubatlar ne de 15 Temmuzlar olmayacaktır. Çünkü bütün bu tecrübelerle sayın Cumhurbaşkanımız 28 Şubat’ın tam merkezinde en çok sıkıntıyı çekenlerden biriydi. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda belediye meclisini açarken belediye başkanlığı yapmış olanlara, ölenlere rahmet okuduğu için Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından sorgulandı ve haksız yere hapis cezası aldı. İşte bütün o tecrübeler birikti, bundan dolayı 15 Temmuz’a karşı direncin öncülüğünü yaptı, ardından da Türkiye’de bir daha 12 Eylüller, 28 Şubatlar, 15 Temmuzlar olmasın diye anayasada da, yasalarda da idari olarak da tedbirler aldık. Ben şuna inanıyorum, Türkiye’de demokrasi isteyenler, demokrasi dışı unsurlardan daha fazladır ve kuvvetlidir. Türkiye’de insan haklarından yana olanlar, insan haklarına karşı çıkan veya darbeyi savunanlardan daha güçlüdürler. Yeter ki insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunanların sesleri daha yüksek çıksın. Sayın Cumhurbaşkanımız anayasada, yasada ve idari tedbirlerle bu anlamda Türkiye’nin önünü açmıştır" açıklamasında bulundu.

"Nasıl depreme karşı sağlam zemin arıyorsak, darbe fay hattına karşı da insanları hukukun üstünlüğü konusunda, insan hakları konusunda, demokrasi konusunda eğitmemiz, bilgilendirmemiz gerekir"
Türkiye’ye zarar veren iki fay hattı olduğunun altını çizen Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç, "Türkiye’ye zarar veren iki fay hattı vardır. Bunlardan birisi deprem fay hatları bunlar doğal, hani depreme önceden alınacak tedbir insanların alacağı tedbirlerdir. Diğer fay hattı darbeler fay hattıdır. 1960, 1971, 1980, 28 Şubat, 15 Temmuz 2016. Sayarken bile zorlanıyorum. Depremler de aynı. Türkiye’nin bu iki fay hattına, darbe ve deprem fay hattına karşı tedbirini alması gerekiyor. Nasıl binaları sağlam yapacaksak, depreme karşı teknik tedbirlerin yanında insanları eğiteceksek, fay hattından korunmak için, depremden korunmak için işte darbelere karşı korunmak için de anayasada, yasalardaki tedbirler önemli ölçüde alındı. Yenilerinin alınması için ya yeni anayasa yapılması gerekir ya da hukuk ve demokrasi alanında reform yapılması gerekiyor. Evet yapılanlara yeni ilaveler yapılması gerekir ama bundan daha önemlisi Türkiye’de hukukun üstünlüğünün temini için, Türkiye’de insan haklarının korunması için, Türkiye’de milli iradenin, milletin iradesinin ve demokrasinin sağlamlaşması için bunları savunacak insanların yetişmesi gerekir. Nasıl depreme karşı sağlam zemin arıyorsak, nasıl depreme karşı teknik olarak dayanıklı malzeme kullanıp, ona göre tedbir alıp insanları eğitiyorsak, darbe fay hattına karşı da insanları hukukun üstünlüğü konusunda, insan hakları konusunda, demokrasi konusunda eğitmemiz, bilgilendirmemiz gerekir. Bu anlamda yarın böyle yanlışlıklar olduğunda hukuka sahip çıkacak, insan haklarına sahip çıkacak, demokrasiye sahip çıkacak, milli iradeye sahip çıkacak insanları yetiştirmemiz gerekiyor. Bunu siyasi partilerin önemli bir kısmı yapıyor. En azından siyasi partilerin büyük bir kısmı demokrasiden insan haklarından yana ama siyasi partilerin dışında STK’ların, sendikaların, derneklerin, vakıfların veya öğrenci topluluklarının veya akademisyenlerin toplumun her kesiminin sandığın ne olduğunu, oy kullanmanın ne olduğunu, oyun ne kadar değerli bir şey olduğunu, demokrasinin niçin darbeden daha üstün olduğu konusunda iyi yetişmemiz gerekir" diyerek açıklamasını sonlandırdı.
-İHA-