• Röportaj

Mustafa Topaloğlu, iddia ediyor, 'Dünya'nın en iyi lideri Erdoğan'

En sonda söylenecek olanı en başta söyleyelim. Mustafa Topaloğlu ile röportaj yapmak çok keyifli ve bol kahkahalıydı.
Mustafa Topaloğlu, iddia ediyor, 'Dünya'nın en iyi lideri Erdoğan'
OGÜNHABER-ÖZEL - Utku Görkem KIRDEMİR: Türkiye de son dönemde yaşanan gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz. Sınır ötesi operasyon, Başbakan ın Amerika seyahati, Bush la oval odada görüşme?

Mustafa TOPALOĞLU: Türkiye de, dünyada, çevremizde neler oluyor diye kendi kendime sormaya, araştırmaya başladığımda 15 â€'' 16 yaşlarındaydım. Bak Utku cuğum; dünya tarihini okuyunca insan görüyor. Devletler, insanlar nere- lere yerleşmişler bakıyorsun. İnsanların yaşamına baktığımda, hatta kendi yaşamıma baktığımda, tüm bunların eşittirinde, kaderi görüyorum. Onun doğruluğunu buluyorum. Ayarlanmış bir zamanı, süreci görüyorum. Şu gün böyle, bugün şöyle, yarın böyle. Öylesi, böylesi, insan hayatı bir tiyatro gibidir. Bu bir süreçtir. Ve bu süreç, görünmeyen bir gücün ayarlanmış bir makinesi gibi. Onun için bu konularda çok fazla detaya girmeyeceğim. Hep yeni sırlar var hayatta. Yerleşim süreci çok ilginç. Tarih bunun bir aynası.

U.G.K. : Irak a girmeli miyiz sizce?

M.T. : Bak şimdi. Amerika, atom bombasını bulduktan ve Hiroşima ile Nagazaki ye attıktan sonra, biliyorsun savaş durdu. Peki, neden durdu savaş? Büyük korku karşısında durdu. Sen şimdi diyorsun ki; Irak a girmeli miyiz? Ben de diyorum ki; Korku lazım korku. Korkutmak lazım. Korku salmak lazım. Peki, hep korkutarak mı yaşayalım. Hayır. Korku, sevginin içindedir. Büyüklerimizden de korkarız ama severiz onları. Bir de şu var. Dünya birbirine bağlı ve bağımlı artık. Evinde özgürsün yani. Anlıyor musun?

U.G.K. : Anlıyorum.

M.T. : İyi.

U.G.K. : Mustafa Bey, geçelim biraz da mesleğinize. Ben görüyorum ki, meslektaşlarınızdan birçoğu, sanat camiası diye ayrı bir grup yaratmış. Siz ayrı mısınız gerçekten?

M.T. : Ben sanat dünyasıyla zaman zaman iç içe, zaman zaman uzağında olarak, yani, yaptığın işe uzaktan bakamazsan, yaptığın işin çok içinde bir de çok dışında olacaksın. Yani kendine uzaktan bakabilmelisin. Yoksa sana olan bakışı göremezsin. Ben de bazen sanat dünyasına uzaktan bakarım. Bu bakıştan sonra yaptığım eleştiriler, biraz sert olabilir. Ama kendi kendini eleştiremeyen, başkalarının eleştirisine maruz kalır. Basın kendi kendini iyi ölçmeli. Asker kendi kendini iyi ölçmeli. Bürokrasi kendi kendini iyi ölçmeli. Tartışmalı. Biz tartışmaya açık bir toplum değiliz. Bir tartışma çıkınca, bir bakıyorsun, kavga çıkıyor. Niye kavga çıkarıyorsun kardeşim? Demek ki korkuyorsun. Niye korkuyorsun? Tartışma çok güzel bir olgudur. Tartışma, inanılmaz sıcak bir sevgidir. İnanılmaz yararlıdır. Ben bunu sanatçılarda da gördüm, toplumun kendisinde de gördüm. Tartışmadan kaçıyor ağabey! Ben de soruyorum o zaman, sen yanlış mı yapıyorsun? Yanlış bir şey yapmıyorsan niye kaçıyorsun? Ben zaman zaman bir kelime kullanıp kendimi tartışmaya açarım. Bunu UZAY kelimesiyle, bütün Türkiye ve dünya bilir yani. Bir araştırsınlar bakalım. Ne söylüyor bu adam? Bu bile çok önemli. O dönemde bana bir sürü şey söylediler. Kafayı yedi dediler. Uçuk dediler. Her şey dediler. Kızmadım. Niye? Tartışmayı seviyorum çünkü. Ama bakıyorum, tartıştığım sanatçılar pirim yapmaya başladı. O zaman da şöyle bir durum çıkıyor ortaya ve ben düşünüyorum. Acaba, bizim toplumumuz, aykırı kişilerle iş yapmayı mı seviyor? Toplum mu ters? Doğruları pek sevmiyor muyuz acaba? Bak şimdi. Sen başta çok güzel bir soru sordun. Irak a girmeli miyiz diye? Kardeşim, kabahati kendinde aramayan toplumlar dışarıda ararlar kabahati. Zor bulurlar! Bulamazsın kardeşim! Kendinde aramazsan bulamazsın! Ben kendi hayatıma baktığımda şunu görürüm. Ne zaman ir hata yapmışsam, ne zaman ir yanlışa düşmüşsem, hep, kendimi iyi eleştirmediğim zamanlarda olmuş bu. Ama bana sen kimsin dediklerinde, ben çok okumuş, çok ilim sahibi bir insanım. Boş bir adam değilim yani. İnsanlara faydalı olabilme adına, çok okuyan, çok çalışan bir adamım yani.

U.G.K. : Bir gazeteci meslektaşım size, Mustafa Bey, siz uzaylıyım diyorsunuz da neden hep dünyada duruyorsunuz diye sormuştu. Siz de cevap olarak, Dünya uzayda değil mi? diye cevap vermiştiniz. Ben bunu hatırlayınca biraz araştırma yaptım sizin söylediğiniz özlü sözler hakkında. Birçok kişi çok net anlamasa da, ben sorulan sorulara verdiğiniz yanıtları, söylediğiniz sözleri gördükçe, duydukça, okudukça, fark ettim ki; bütün yanıtlarınız altında derin anlamlar yatıyor. Şimdi ben tek sorayım onları, bakalım doğru anlamış mıyım? Sevgilin senden şüphelense ne yaparsın sözüne ben de ondan şüphelenirim demişsiniz. Sevgililer gününde sevgilinize ne aldınız hediye olarak şeklinde sorulan soruya sucuk aldım et yedim diye cevap vermişsiniz. Bir ara muhabbeti milli adında bir program yapmıştınız Kanal 6 da. İlk bölümde programı beraber sunduğunuz kadın telefon bağlantılarıyla ilgilenirken, dekor unsuru olarak oraya konulan meyve tabağındaki muzlardan üçünü ve iki adet armudu yemişsiniz. Yine bir programda, ortalıkta takla atan bir maskot varmış. Bu maskot, 2â€''3 takla atıp orkestradaki kemancının üzerine yığılmış, kemancı dengesini yitirip düşmüş ve kemanı kırılmış. Siz de Üzülmesin, ben ona 5 keman alırım. Buzdolabı da alırım demişsiniz. Bunlar doğru mu Mustafa Bey?

M.T. : Evet doğru. Ben böyle bir adamım. Bakın anlamsız sorularla karşılaşıyorum bazen. Şöyle örnek vereyim. Ben mesela, armut, elma, kavun satıyorum. Adam geliyor benden pantolon istiyor. Olur mu yahu? Git pantoloncudan iste onu. Ben onu satmıyorum ki!

U.G.K. : Peki, bu kemancıya 5 keman almanız tamam da, buzdolabının ne ilgisi var? Buzdolabı nereden çıktı? Saçma değil mi şimdi bu?

M.T. : Değil! Şöyle değil. Bir zamanlar hatırlar mısınız? Rahmetli Cenk Koray ın sunduğu bir yarışma programı vardı. Seyircilere, şunu vereyim, yanında da şunu şunu vereyim derdi. Benim aklıma da o geldi o anda.5 kemanın yanında bir de buzdolabı alırım dedim, Cenk Koray ın yarışmasında olduğu gibi. Ne var bunda?
(Bu noktada, röportaja biraz ara vermek zorunda kaldık. Çünkü beraberce yaklaşık 3 dakika, sürekli güldük)

M.T. : Bak, sen sormadan. Ben de sana bir şey söyleyeyim mi?

U.G.K.: Buyurun tabii.

M.T. : Bazen bizi eleştiriyorlar. Bazıları kızıyor. Ben kızmıyorum. Bu toplum, hazır yemeye alışmış. Yöneticiler de alışmış. O yüzden bak, hiç yenilmez bir toplum, kalkmış taa buralardan Viyana kapılarına dayanmış. Niye gittin kardeşim oralara? Ne işin vardı senin orada? Bulunduğun toprakları değerlendirsene! Amerikalılar şimdi, bizim dibimizde, kendilerine yararlı olacak toprak arıyorlar. Bizimdi oralar bizimdi! Sen bir oraları halletsene. Ne işimiz vardı Viyana da? Ben sana bir şey söyleyeyim mi? Böyle çok övündüğümüz şeyler, hiç de övünülecek şeyler değil bana göre. Adamlar sana barbar diyor. Niye diyor? Bunun için diyor işte! Ne işin var kardeşim yaa! Anlamsız korkular vermişiz. Ben gittim oralara. Ne işin var kardeşim? Umarım gençlik, alnımızdaki bu kara lekeyi siler.

U.G.K. : Peki son olarak şunu da sormayı istiyorum. Biliyorum ki siz Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan ile tanışıyorsunuz. Hemşerisiniz. Nasıl buluyorsunuz Erdoğan ı?

M.T. : Çok hırslı, çok çalışkan. Çok da akıllı. Gerçek bir siyasetçi. Türkiye ye Atatürk ten sonra gelmiş olan en büyük lider. Ben Özal ı da beğenirdim ama Erdoğan ondan da iyi. Türkiye için bir şanstır Erdoğan. Hatta dünyada böyle bir lider yok şu anda. Dünya liderleri onu takip etse, onu dinlese, barış ortaya çıkar. Dünyanın en büyük lideridir Tayip Erdoğan. Bir kere çok iyi niyetli. Şanstır Türkiye için şans.

U.G.K. : Teşekkür ederim Sayın Topaloğlu.

M.T. : Ben de teşekkür ederim canım kardeşim. Ben gelirim sana ara sıra çay içmeye.

U.G.K. : Bekleriz ağabey, buyurun her zaman.
Yorum Yazın