TİC Holding Header
  • USD 32.505
  • EUR 34.975
  • Altın 2429.859
  • BIST 100 9754.6

30 Mart'tan, Türkiye'nin yedi farklı bölgesinin payına düşenler

Nihayetinde yerel seçimleri geride bıraktık. Sonuçlara dair tartışmalar uzun müddet devam etse de yapılan itirazların hiçbiri Türkiye geneli için ortaya çıkan yüzdeleri ciddi oranda değiştirmedi.
Ak Parti %45'in altına düşmedi; CHP %30'lara çıkmadı; MHP %15 civarına denk gelen taban oylarını kaybetmedi; BDP ise kemik seçmeninin yarısına yakınını iktidar partisine kaptırmanın önüne geçemedi. Özetle; hükümet, geçen yerel seçimlerde aldığı %39'un üzerini rahatlıkla görmüş oldu ve Başbakan Erdoğan'ın koyduğu çıta başarıyla hayata geçmiş addedildi.

Kimileri bu duruma pek sevinirken kimileri şaşkınlıkla kızgınlık arası bir yerde durmayı seçti. Ne var ki kutuplaşmanın gün be gün hız kazandığı bir ortamda verilmesi gereken tepkiler böyle mi olmalıydı? Mevcut verileri objektif biçimde analiz etme yetisini kaybetmemenin en hayırlı tercih olacağı hepimizce aşikar değil miydi?

Öncelikle İstanbul'u ele alırsak; adayların açıklandığı tarih itibariyle öngörülen tahminlerin birebir çıktığını itiraf ederek söze başlamamız icap eder. Seçimin iki partiye odaklı biçimde gelişmesi dolayısıyla, hem iktidarın hem de ana muhalefet partisinin oylarını arttırması beklenen bir durumdu. Topbaş'ın CHP ile arasındaki puan farkını geçen seçime kıyasla epey açması da şaşırtıcı olmadı. Görünen o ki yarışın iki iddialı aday arasında geçeceğini öngören diğer partilerin seçmenleri ağırlıklı biçimde Ak Parti kanadına kaymayı seçti. Ancak aynı başarının ilçelerde ortaya çıkmadığı da bir o kadar gerçek. Bu açıdan bakıldığında; Şişli, Maltepe ve Sarıyer gibi birçok yerde ilçe belediye başkanlığında CHPli adayı seçen vatandaşların mevzu bahis İBB olunca tercihlerini Topbaş'tan yana kullandıkları anlaşılıyor.

Diyebiliriz ki; Büyükşehir yarışında Ak Parti ve CHP'nin genel söylemlerinden ziyade Topbaş-Sarıgül rekabeti belirleyici rol oynadı. Daha doğrusu Topbaş faktörü CHP'nin genel söylemlerini Istanbul'da uygulamasını kolaylıkla engelledi. Şöyle ki ana muhalefet 17 Aralık tarihli operasyonlar sonrasında tüm propagandasını 'temiz ve demokratik siyaset' üzerine kurdu. Lakin, Topbaş'ın hiçbir tapede adının geçmediğini, yolsuzluk iddialarına bulaşmadığını, deyim yerindeyse sadece Ak Parti'nin değil Türk siyasi tarihinin en temiz isimlerinden biri haline geldiğini unuttu ve karşısına yolsuzluk dosyalarını bizzat CHP'nin deşifre ettiği Sarıgül'ü koyarak şu anki sonuçlara razı gelmekle yetindi. Kaldı ki Topbaş'la seçmeninin arasını 'daha demokratik bir yönetim' ya da 'ötekisi olmayan Istanbul' gibi vaatlerle açmak ta pek akılcı bir taktik değildi. Zira kendisinin ne anti demokratik uygulamalarına ne de Başbakan'ın sertleşen üslubuyla yan yana gelen tavırlarına on yıldır hiçbir Istanbullu tanıklık etmedi.

Buna mukabil, başkentteki tablonun biraz daha farklı geliştiğini söylemek mümkün. Bilindiği üzere; Mansur Yavaş,MHP ve CHPlilerin yanı sıra merkez sağ seçmenden de ciddi oranda oy alarak Melih Gökçek'i zorladı. Ancak il genel meclisi sonuçlarına baktığımızda Ak Parti'nin hala açık ara önde olduğunu;dolayısıyla, Ankara'daki durumun CHP'den ziyade Yavaş'ın şahsi başarısı şeklinde okunması gerektiğini anlıyoruz.

Diğer yandan, Ak Parti'nin Ege ve Trakya'da; CHP'nin ise Doğu bölgelerde istediği varlığı gösteremediği aşikar. Lakin Ak Parti kıyı bölgelerde -ipi göğüsleyememiş olsa da- oy oranını arttırarak ikinci parti konumunu kolaylıkla pekiştirdi. CHP'nin güneydoğuda payına düşen sonuçlar ise iç açıcı olmaktan epey uzaktı. Misal, Hakkari'de 382, Şırnak'ta 417, Ağrı'da da 449 oyla yetinmek durumunda kaldı. Anlaşılan o ki; muhafazakar eğilimli Kürt vatandaşlar iktidar partisine yönelirken; seküler yaşam tarzını benimsemiş sol görüşlüler BDP'de karar kıldı. Ayrıca ulusalcılığa göz kırparak, belediye seçimlerinde dahi andın kalkmaması üzerinden politika üreterek, dahası çözüm sürecine mesafeli kalarak 'birleştirici güç' olunmayacağı mesajı ana muhalefete kimbilir kaçıncı kez verilmiş oldu.

Bununla beraber, seçimin sürprizlerini hangi şehirlerde aramak lazım gelir? diye bir soruyla yola çıkarsak, rotayı Hatay ve Artvin'e çevirmek gerekir.'Sol'un kalesi addedilen Artvin'in iktidar hanesine geçmesini ancak aynı partinin 'Sadullah Ergin ile nasıl olsa kazanırız' diye baktığı Hatay'ı CHP'ye kaptırması başka nasıl açıklanabilir ki?

Sonuçta ; şaşırtıcı birtakım çıkışlara sahne olsa da Türkiye'deki mevcut siyasi tablonun genel hatlarını değiştirmeyen bir süreç tecrübe edildi. Özellikle muhalefet kanadının 'neden ve nasıl sorularını her zamankinden daha fazla dillendirdi;
'Ak Parti'nin oyları neden düşmedi?'
Ya da halk arasındaki deyimle; 'Tayyip bunca protestodan nasıl yırttı?'
Cumhurbaşkanlığına aday olacak mı?
Olursa neden ve nasıl kazanacak?

Gerçek şu ki bugün Ak Parti'ye karşıtlık dışında hiçbir ortak yanı bulunmayan muhalif ittifaklarla karşı karşıya kaldık.. 'Hele bir Ak Parti'yi devirelim, sonrasına bakarız' cümlesi seçim propagandalarının ana eksenini oluşturdu. Lakin gerisi koca bir boşluktan ibaret kaldı. Ne ortak bir gelecek hayali, ne proje ne de söylem üretilebildi. Seçmen ise böyle kısır döngülere hapsolmuş bir koalisyonla baş başa kalmaktansa mevcut iktidarın yanında olmayı her daim yeğledi. Belki de telaffuz edilmesi gereken cümle 'Ama Tayyip Erdoğan ve ekibi yolsuzluğa bulaştı' değil 'Ben daha çok yol, okul ve hastane yapacağım, yeni sosyal konut projeleri geliştireceğim ama her birini yeşile alan bırakıp yerel mimariyi gözetecek hayata geçireceğim. Üstelik yolsuzluk haberlerine buluşmayacağım' şeklinde olmalıydı. Ancak siz yolu, okulu ve hastaneyi hatırlamaz, TOKİ'ye topyekun karşıtlık yapar; dahası tüm vaktinizi Tayyip Erdoğan'a ve onun belirlediği gündeme sataşmak için harcarsanız; Tayyip Erdoğan'ın başroldeki konumunu pekiştirmekle yetinmiş olursunuz.

Bunun dışında, Tayyip Erdoğan'ın politikalarını eleştirmek ayrı bir konu, bu eleştirilere rağmen ona destek verenlere hakaret etmek çok ayrı bir konudur.
'Sosyal medyada özgürlüklerin kısıtlanmasına karşıyız' demek muhalefete oy kazandırır.
'Özgürlüklerin kısıtlanmasına rağmen buna oy verenler koyundur' demekse kaybettirir.
'Bu seçim özgür yaşam tarzı için bir sınavdır' demek oy kazandırır
'Bu seçim bir zeka testidir' demekse kaybettirir.

Diyeceğim o ki; Ak Parti'yi yıllardır % 40'ın üzerinde tutan sanıldığı gibi makarna ve kömür değil, muhalefetin kibirli propaganda anlayışıdır.

Mevcut iktidara alternatif olma hevesine kapılanların bugün itibariyle içinde bulundukları yanlışı fark edeceklerini ve 'Demek ki sosyal medyadan daha önemli hassasiyetler biriktiren bir kesim var ve Ak Parti onlara bizden çok daha iyi hitap ediyor. Ne yapsak ta şu durumu tersine döndürsek?' diye düşüneceklerini umuyorum. Aksi halde -cumhurbaşkanlığı seçimi dahil- bugünküne benzer sonuçları çok göreceğiz ve şu anda okuduğunuza benzer yazılardan epey üreteceğiz demektir.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler bahis siteleri