Arap baharı başlarındaki zorba, emperyalist ve dikta yönetimlere meşru bir başkaldırı olarak ortaya çıkmıştır.

Ancak bu özgürlük mücadelesinin sonunda ortaya çıkan İslami yönetimleri kendi plan ve çıkarlarına karşı bir tehdit olarak gören, emperyal güçler ve ülke içinde ki hempaları ile yakın işbirliğine girmişlerdir.
Bu haklı mücadeleyi öncelikle yıpratma kampanyalarıyla zayıflatmaya, daha sonra da düzene karşı direnişi kırıp, açığa çıkan manevi enerjiyi kirli ve pis oyunları ile bir iç savaş ve Mezhep kavgasına dönüştürmeye çalışmışlardır.

”YAPTIKLARI STRATEJİLERİN BİR ÇOĞU DA BAŞARILI OLMUŞTUR”
Menfaat ve planlarının kesiştiği Suriye de; RUSYA, ÇİN, AMERİKA ve bunların en şah babaları olan İSRAİL halkın zalim ESET yönetiminde meşru direnişini kırmak ve yıldırmak için onlara karşı işlenen vahşet ve soykırıma göz yummuşlardır. Hatta ve hatta ellerinden gelen bütün yardımı da ufacık bir vicdan azabı çekmeden haince yapmışlardır.

“ABD’NİN EN BÜYÜK DERDİ İSRAİL’İ KORUMAK”
En büyük derdi İsrail'i korumak olan ABD de bölgede ki güç ve nüfusunu maalesef bu haklı ve can hıraç direnişi kırmak için kullanmıştır. Bununla da kalmayarak sözde Nükleer bir tehdit ve düşman olarak gördüğü İran'a yol ve imkan vererek bir yerden de stratejik olarak yükselen Türkiye'yi durdururken, bir yandan da kaosun büyüyerek bir Şii ve Sünni mezhep çatışmasına doğru evrilmesine yol açmıştır.

İŞİD gibi yapay, sözde Sünni bir terör örgütünün sahaya sürülmesiyle yeniden alevlendirilen fitne ateşi ve perişan edilen Suriye Sisi Cuntası ile demokrasisi katledilen Mısır ve harabeye dönen Irak yanında hedefe oturtulan Tunus, Libya, Lübnan ve nihayet Yemen ile tüm Ortadoğu'ya yayılmıştır.

Böyle bir algı operasyonu ile yeniden sahaya dönme imkanı bulan ABD geniş bir koalisyon desteğini de arkasına alarak giriştiği mücadele ile SÜNNİ direnişin kaynaklarını kökten kurutmaya niyet ettiği bariz ortadadır.

Şimdi Suriye ve Iraj ta resmen ve fiilen askeri yardım ve desteğine göz yummuş olan İran Amerika’nın tavrından cesaret alarak YEMEN’E de uzanarak Şİİ HUSİLERİ destekleyerek, bir darbe ile yönetime ağırlığını koymuştur.

Bu süreçte tabi ki dengenin bozulduğunu fark eden ABD hop yeni bir manevra ile bu kez de Suudi Arabistan’ı destekleyerek kurulan başka bir Sünni koalisyona yardım etmeye başlamıştır.

Baktığımız zaman bunda şaşıracak ve anlaşılmayacak bir şey yoktur. Şimdi burayı karıştıran malum süper güç dediğimiz ABD ve İsrail’in amacı aslında ne Şii, ne de Sünni Müslümanların üstünlük sağlaması değil, böyle bir şeyi tarih boyunca bile emin olun bir an bile düşünmemişlerdir.

Asıl amaç Müslümanlar arasında kaos çıkarıp, birbirine kırdırmak ve zayıflayan yönetimleri kolayca yönlendirme imkanı elde etmektir ve tabi ki bol bol silah satmaktır.

Ancak son günler de Suriye deki haklı direniş başarılı bir şekilde Allahın izni ile sürmektedir.

Oyun oynanan diğer yerlerde ve özellikle Yemen’de de meşru direniş ümitleri canlı tutularak haklarını elde edeceklerine dair işaretler alınmaktadır.

Türkiye bu kaotik ortamda güttüğü insani politika ile hem Müslüman halklar indinde göz doldurmakta hem de (bunu kabul etmeselerde) bir güven adası olarak ateşten uzak kalmaktadır.

Ülkemizin batının bu bölgede ki menfaatlerine ters düşen bağımsız stratejisi tüm batıyı ve özellikle İsrail’i çıldırtarak, her türlü iç ve dış yıkıcı silahlarla bir yerden barış sürecini sabote ederken, bu seçim arifesin de dik duran ve yıkılmayan AK
Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak için ellerinden gelen bütün kirli ve pis oyunlarını sahnelemektedirler.

İnşallah zafer sabreden birlikten yana olan fitneye kapılarını kapayan samimi ve gerçek Müslümanların olacaktır. Allah yar ve yardımcımız olsun!..