TİC Holding Header
  • USD 32.381
  • EUR 35.044
  • Altın 2282.879
  • BIST 100 8880.09
Halil İbrahim Erdoğan

Halil İbrahim Erdoğan

Festivalin son bir buçuk saati

Steven Knight, Dirty Pretty Things ile oscara adaylığı olan bir senarist. Locke, ilk yönetmenlik denemesi ama aynı zamanda senarist kimliğinin en iyi ürünlerinden birisi olarak kalacak gibi duruyor.
Bir adam arabasına biniyor ve yola çıkıyor, bir kavşakta bir an duruyor. Bir yol ayrımında sola sinyal verirken, aniden fikrini değiştiriyor ve sağa dönüyor. O anda bir karar veriyor. Evde, o akşam beraber maç seyretmek için bekleyen mutlu bir ailesi; başarılı olduğu, sevildiği ve saygı gördüğü bir işi olan, kısacası iyi bir hayata sahip olan Ivan Locke(Tom Hardy), bir hata yapmıştır ve o hatayı düzeltebilmek için her şeyi kaybetmeyi göze alıp yola çıkar. Biz de bir buçuk saat kadar aynı arabanın içinde yolculuğuna tanıklık ediyoruz.

Bir inşaat firmasında şantiye şefi olarak çalışan ve yaptığı işe aşık olan Ivan Locke, çalıştığı firmanın ertesi sabah, daha doğrusu gün doğmadan hemen önce Avrupa tarihinin en büyük beton dökme işlemini yapacağı operasyonda kritik önemde bir personeldir. Buna rağmen o gece ani bir kararla, 7 ay önce tek gecelik bir ilişki yaşadığı ve kendisinden hamile kalan kadının doğumuna yetişmek üzere yola çıkar. Hatasını düzeltmek istemektedir. Yolda bir yandan şantiyedeki işlerin doğru gitmesi için işleri arkadaşına devretmekte ve patronlarına durumu açıklamaya çalışmaktadır, diğer yandan karısına bu durumu telefonda açıklamak zorunda kalmıştır ve bu yüzden dağılacak olan ailesini bir arada tutmaya çalışır, ayrıca bir de doğumuna gittiği kadınla görüşmektedir. Tüm bunları bir arada yürütmeye çalışan Ivan Locke, duygusal ve psikolojik olarak oldukça zor dakikalar geçirir. Bu yolculuğa neden çıktığını ve bunca kayba rağmen neden bu çocuğu sahiplendiğini ise, film ilerledikçe anlıyoruz.

Gerçek zamanlı filmlerde genellikle izleyicinin dikkati sınanır. Eğer o süreç, yani film sizi içine çekmezse ya da o süreçte bir anlık dikkatsizlikle koparsanız, gerisi çok anlamsız gelebilir. Locke, bir buçuk saat boyunca buna kesinlikle müsaade etmiyor. Yaşattığı gerilim ve karakteri anlama çabanızdan faydalanan film, sizi bir an bile o arabanın dışına çıkarmıyor. Hatta filmdeki birkaç andan ibaret olan kuş bakışı şehir manzaraları da olmasa, camdan dışarı bakmaya fırsatınız olmuyor desek yeridir. Filmin bu kadar başarılı olmasını diyaloglar üzerine kurulu olması, senaryosunun bu kadar akıcı olması ve tabi Tom Hardy'nin harika (bunu yazarak abartmadığımı düşünüyorum) oyunculuğu gibi sebeplere bağlı. Filmi yazan ve yöneten Steven Knight, Dirty Pretty Things ile oscara  adaylığı olan bir senarist. Locke, onun ilk yönetmenlik denemesi ama aynı zamanda senarist kimliğinin en iyi ürünlerinden birisi olarak kalacak gibi duruyor. Belirtmeden geçmek istemediğim bir diğer husus da görüntü ve ses yönetimindeki başarıdır.

Locke, yalnızca bir festival için gösterime girdi ve belki de gerçekten gişede başarılı olabilecek bir film değil. Yine de "Garip festival filmlerinden hoşlanmıyorum" diyenler için dahi bir istisna olacağı kesin bu filmin. O bir buçuk saatlik yolculuğa sırf Tom Hardy'nin oyunculuğu için bile gidilir.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın