Ülkelerin tarihlerinde yoruma açık ve önemli günler vardır. 28 Şubat'ta bizim için önemli bir gündür.

İşin doğrusu, o günü, hem askeri vesayet ve hem de siyasi kanat kendilerine uygun bir şekilde yorumlayarak kabullenmişlerdir. Beni şaşırtan o günün suskunlarının bu gün şakıyan bülbül olmalarıdır.

Yasa hükümleri yorumlanırken hedef saptırması yapılmamalıdır. Güven oyu almış bir hükümetin temsilcileri hangi yetkiyi kullandıklarını elbette bilirler.

Demokratik kurallar içinde yetkilendirilmiş olan hükümetin her kademedeki yetkilileri ve yargı bu gelişim karşısında yetkilerini zamanında kullanmadı iseler, bu hal son derece düşündürücüdür.

Bir çok yetki ile donanmış olduklarını elbette bilirler. Yetkilerini kullanmadı iseler bu onlar için acizlikden öte, görevi ihmaldir. Her kademedeki askerin, yetki aşımı var ise, bu onlar açısından suç teşkil eder. Ancak şurası da unutulmamalıdırki, yetki aşımına sesiz kalarak olayların on beş yıl sonra yargıda değerlendirilmesi konusunda bazı yetkililerin de basiretsiz davrandıkları da açık bir gerçektir.

Askerlik görevini ifa eden her yurtdaş bilir. Askeri vesayet dediğimiz emir komuta zinciri içinde yapılan her çalışmadan rütbe ve makam esas alınarak tüm komutanların haberdar olması esastır. Şayet bu emir komuta zinciri bir yerlerden kopmuş ise o zaman bunun farkına varamayan veya suskun kalanlar suç işlemiş olurlar.

Gelelim günümüze. 28 Şubat günü yaşananlar yargıya taşınmakta. Üst kademede emekli ve muvazzaf komutanlarımız yargı önüne taşınmakdalar. Bu geç kalınmış olsa da demokratik kuralların işletilmesi açısından son derece önemli bir karardır. Elbette kararı yüce Türk Yargısı verecektir.

Siyaset erbabları 28 şubatı yalnızca bir cenahtan hesap sorma olarak kabullenmemelidirler. Türk Siyasi tarihinde yalnızca 12 Eylül ve 28 Şubat yer almamalıdır. Bu tarihler nasıl askeri vesayetin hakimiyetini çağrışdırıyor ise, seçilmişlerin davranışlarından ortaya çıkan olumsuz günlerde vardır. Geçmişin hesapları içinde olunmadan, Cumhuriyetimizin temel değerleri ile örtüşen bir yol seçmek zorundayız. Toplum kimlik bunalımı içine sürüklenmemelidir. Bazı seçilmişler her ne koşulda olursa olsun PKK'nın politikalarına ve tercihlerine zıt düşmemek için gayret göstermektedirler.

SİYASİ KADROLAR İĞNEYİ KENDİLERİNE DE BATIRMALIDIRLAR
Siyasi tarihimiz ele alındığında seçilmişlerin tek taraflı davrandığı izlenimi verecek davranışlardan kaçınılmalıdır. TBMM'nde ele alınan bir çok araştırma konusu toplum vicdanını rahatlatacak bir şekilde sonuçlandırılmamışdır.

Polis tokatlayan, doktor döven, iş kovalayan, Trafik Polisine caka satanların, Milletvekilliği dokunulmazlıklarının arkasına saklanarak yasaları zorlayanların, yasama yetkileri yeniden gözden geçirilmelidir.

Bir çok zaman bürokratlara mal edilen yanlışların içinde seçilenlerde olmuşlardır. Siyasi rekabetin içinde yandaş ve partidaş kayırma kaygısı yanlış kararlar alınmasına sebeb olmuşdur. Bu gün yiğitce ortaya çıkıp bu konuda yanlış yapmayacağını belirten Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanını kutluyorum. Eski Genel Başkanına karşı çıkabilmişdir. Ama siyaset çarkı bir çok kez böyle açık ve halkdan yana tavır koyanları öğütmüşdür. Böyle kaç örnek siyasi vardır ! Değerlendirilmelidir.

Ülkemizin bölünmez bütünlüğü üzerinde emelleri olduğunu söyleyen seçilmişler, öncelikle ettikleri yemine ters düşmektedirler.

12 Eylül ve 28 Şubat ışığı altında siyaset kanalları da kendilerini arıtma yolu aramalıdır. Mevcut Siyasi Partiler ve Seçim Yasası yeniden oluşturulmalıdır. Siyasette para kullanımı ciddi bir yasa ile düzenlenmelidir. Seçimlerde uygulanan % 10 barajı makul bir orana çekilmelidir. Bütün bu yasalar irdelenen 12 Eylül yasaları olduğuna göre suskun kalınmasını anlamak mümkün değildir. Hiç birimiz unutmayalım. BAŞKA BİR TÜRKİYE YOK !