İmparatorluğun dört bir yanını modern hastanelerle donatan Sultan Abdülhamid’in sürgünde parasız kalan kızı Ayşe Sultan’ın, çocuğunu tedavi ettirebilmek için kuzenine yazdığı mektup.

Ayşe Sultan'ın mektubu

Çok kıymetli kardeşlerim! Bugün size acı bir hatıradan ve bir vesikadan bahsetmek istiyorum.

Malumunuz 1924 senesinde bütün Osmanlı hanedanı üyeleri Türkiye'den sınır dışı edilerek değişik ülkelere sürgün edildiler. Gönderildikleri yerlerde büyük sıkıntılar yaşayan hanedan mensuplarının çoğu gurbet elde kimsesiz, parasız ve perişan bir halde çok zor durumlara düştüler.

Devlet-i Aliyye’nin dört bir yanını modern hastanelerle donatan Dedem Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan, hastalanan çocuğunu tedavi ettirecek kadar dahi para bulamamanın acısı ile kıvranıyordu. Ayşe Sultan'ın (amcası Sultan Vahideddin’in yine Fransa’da sürgündeki kızı) Sabiha Sultan’a 17 Temmuz 1951’de gönderdiği ve gözyaşları içinde yazdığı duygu dolu mektupta, kuzeninden hasta olan küçük oğlunun tedavi masrafı için 100 lira istiyordu;

"İki gözüm sevgili hemşirem,
Eğer bir mecburiyet altında olmasaydım yazmaz ve rica ile rahatsız etmezdim.... İçler acısı oğlum Hamid, bir aydır büyük krizler geçirerek hayatı ile mücadele etmektedir. Ne yapacağımı bilmeyerek şaşkın, meyus, nikbin, gözyaşımla kaldım.
Doktorlar hemen derhal hastahaneye girip tedavi edilmesi lüzum-ı kat’isini söylüyorlar. Aksi halde maazallah, hayatı tehlikededir. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bana yüz lira göndermen mümkün müdür kardeşim? Eğer bana bu iyiliği edersen, oğlumun hayatını kurtaracaksın. Senin nasıl şefkatli bir anne olduğunu biliyorum. Benim bu felaketimde yardım etmenizi rica ederim. Mektubumu yazarken gözyaşlarım akıyor. Allah sana evlatlarını bağışlasın. Cevabını serian (hızlı bir şekilde) bekleyerek yardımını tekrar rica eder, muhabbetle gözlerinden öperim sevgili kardeşim.
“Ayşe"

Fakat küçük oğlunun ölümünü görme acısını yaşayan Ayşe Sultan, Fransa'da geçinebilmek için "İnnallahe meassabirin" (Allah sabredenlerle beraberdir) ayetini işlediği elişleri yapardı. Büyük oğlu Ömer Nabi Bey ise gündüzleri okuyup, geceleri de metro istasyonunda Cezayirli Müslümanlara bu elişlerini satardı.

Geriye dönüp baktığımızda tarihimize altın sayfalar kazandırmış olan ve “şanlı ecdadımız” derken gururlandığımız koskoca cihan devletinin emaneti olan Osmanoğulları neslinin evlatlarına karşı biraz daha dikkat ve özen gösterilmesini istemek çok şey midir? 
OGÜNhaber