'Vallahi kişinin kalbine îmân girmez; ehl-i beytimi ve yakınlarımı sevmedikçe.' (2. Bölüm)

Hadis-i Şeriflerin ışığında

58/MUCADELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşma gününe) îmân eden kavmi, Allah'a ve resûlüne karşı gelenlerle sevişir bulamazsın. Velev ki onlar, babaları veya oğulları veya kardeşleri veya aynı aşiretten olsun. Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah'ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere konurlar. Orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razıdır, onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte onlar, Allah taraftarıdırlar. Ve muhakkak ki Allah taraftarları kurtuluşa (felâha) erenlerdir.

Böyle bir standart içerisinde bu insanların kalplerine Allah, îmânı yazmıştır. Çünkü bu insanlar, ruhen Allah’a ulaşmak üzere gidip Resûlullah’a biat etmişlerdir. Allah’a ulaşmak niyetiyle Resûlullah’a biat edenle; ruhen Allah’a ulaşmak niyeti olmayan, sırf canını, malını kurtarmak üzere biat eden arasında kesinlikle fark vardır. O zaman, bu iki grubu karşılaştırmak gerekir. İnsanla Allah arasında, Kur’ân’ın muhtevası içerisinde Allahû Tealâ 28 tane basamak dizayn etmiştir. Bu 28 basamaktan birincisinde insanlar olayları yaşarlar. İkinci basamakta insanlar yaşadıkları olayları değerlendirirler. Bu olayların değerlendirmesine göre de Allahû Tealâ seçimini yapar. Olayları yanlış değerlendirenler Allah tarafından seçilmezler ama seçilenlerden bir kısmını Allahû Tealâ, yine imtihana tâbî tutar. Ve üçüncü basamakta Allah’a ulaşmayı dileyenler Allah’a yönelirler.

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Bir insan, Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur? Kişi Allah’a ulaşmayı dilerse, dördüncü basamakta Allahû Tealâ onun üzerine Rahîm esmasıyla tecelli eder. Sonra o kişinin baş gözlerindeki hicab-ı mestureyi alır. Hicab-ı mesture, tıpkı irşad kademesini görmeye engel olan bir gözlük gibidir. Kişinin baş gözünde hicab-ı mesture,  varolduğu süre içerisinde o kişi irşad kademesinin diğer insanlardan farkını ayırt etmez ve onu alâlade bir insan olarak görür. Allahû Tealâ ne zaman hicab-ı mestureyi alırsa, o kişi irşad kademesine (ve irşad kademesinde olan ehl-i beyti ve onun sahâbelerini) sevgi duyar ve diğer insanlardan farkını idrak etmeye başlar.
Allahû Tealâ kulaklardaki vakrayı alınca, o kişi irşad kademesinin sözlerini işitmeye başlar. Kalbindeki ekinneti alıp yerine ihbat koyunca, kişi, irşad kademesinin sözlerini fıkıh etmeye başlar. Fıkıh etmek; irşad kademesinin söyledikleri ile zahirî âlemin standartlarında Allah’ın bizlere ulaştırmak istediği mânâyı, mesajı algılayabilmektir. O zaman kişi akleder ve âmenû olur. Allahû Tealâ, o kişinin kalbine ulaşır, hidayeti koyar. Hidayetin kalbe konulması ile şeytana dönük olan insan kalbi Allah’a döner. Ve Allahû Tealâ kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açar.

6/EN'AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
 
Burada bir sonuçla karşı karşıyayız. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmak niyetiyle Allah’a yönelen kişilere 12 tane ihsan verir. Ve rahmet yolunun açılmasını takiben, kişi Allah’ı zikretmeye başlar. Zikir bir şifredir; bu şifre, bir çift nuru Allah’ın katından kişinin göğsüne getirir. Göğüsten kalbe yol açılmışsa, bu çift nur o yolu takip ederek kalbe ulaşır ama fazl kalbin içerisine girmez.

Devam edecek…

OGÜNhaber