İnsan büyür beşikte, mezarda yatmak için. ve kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için...
Kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için
Başaramayacaksınız.....
Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnun inler, kanını
Leyla’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağırılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için...
Hasan Tahsin
Hasan Tahsin ya da gerçek adıyla Osman Nevres (1888, Selanik - 15 Mayıs 1919, İzmir), 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkartma yapan, seçkin askerlerden oluşan Yunan Efzon Alayı işgal askerine, Kordonboyu'ndan ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatan ulusal sembol kişi, yazar ve gazeteci.
Babasının adı Recep'tir. Tahsin, ilköğretimine Selanik'te bulunan ve Mustafa Kemal Atatürk'ün de eğitim aldığı Şemsi Efendi Okulu'nda başlamış, daha sonra Selanik Feyziye Mektebi'ni bitirmiştir. Bu okulun ardından İttihat ve Terakki tarafından burslu olarak. Paris Sorbonne Üniversitesi'nde siyasal bilimler öğrenimi görmüştür. Burada Monj sokağı 51 numaralı apartmanın bir dairesinde, daha sonra emekli olan Tümgeneral Doktor Mazlum Boysan ile birlikte kalmıştır. Öğrenim gördüğü esnada Trablusgarp'ı işgal eden İtalya'yı protesto etmek için, Mısırlı öğrenci lideri Şeyh Dayef ile birlikte mitingler düzenlemiştir.
Tahsin, Paris'te İttihat ve Terakki Fırkası'nda ve Teşkilat-ı Mahsusa'da görev almıştır. İstanbul'a döndükten sonra, Osmanlı Devleti aleyhine Balkanları karıştıran İngiliz istihbarat teşkilatı adına çalışan Buxton kardeşlerin bu faaliyetlerini önlemekle görevlendirilmiştir.
Buxton kardeşlere Bükreş'te bir tünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin, 10 yıla mahkûm edildi. 1916 yılında Almanya'nın Balkanlara girmesi nedeniyle Romanya'dan salıverilmiş ve İstanbul'a dönmüştür.
Adını değiştirmesi ve İzmir
Yurda döndükten sonra, Verem tedavisi için İsviçre'ye gitmek zorunda kalınca, tanınmamak için pasaportuna Hasan Tahsin'i yazdırdı ve daha sonra hep bu adı kullandı. Hasan Tahsin adı, ""Silah" gazetesini çıkartan ve bu nedenle "Silahçı Hasan Tahsin" olarak bilinen eski bir bahriye yüzbaşısının adıydı veya Hasan Tahsin Teşkilat-ı Mahsusa'nın silahşörü olarak biliniyordu.
Aydoğan Yavaşlı tarafından kaleme alınan, "Ben Hasan Tahsin (İzmirli Çocuk)" isimli kitapta ise bu olay şöyle anlatılmaktadır; 1914 yılı başları, Osman Nevres İstanbul’a döner. Hacı Adil Bey bir gün onu çağırır. Şişli’de bir apartman dairesinde görüşürler. Eşref Bey, Hacı Adil Bey ve Osman Nevres kalır odada, ötekiler dışarı çıkar. Eşref Bey Teşkilat-ı Mahsusa’nın reisi olarak tanıştırılır. Teşkilat-ı Mahsusa ile tanışması böyle olur. Osman Nevres, Hasan Tahsin adını Teşkilat-ı Mahsusa’ya girmesiyle alır. Çünkü yeni bir kimlik ile bir takım çalışmalar yapacağı söylenir. «Adınız Hasan Tahsin. Bükreş’e gideceksiniz ve… Balkan ülkelerini bize karşı kışkırtan bu iki belayı bir biçimde zararsız hale getireceksiniz.»
1918'de İzmir'e yerleşerek "Hatıra" isimli bir şirket kurar ve Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti'nin sözcülüğünü yapan Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) gazetesini yayımlamaya başlar. Gazetedeki yazılarında ise "Vatanperver Hasan Tahsin" lakabını kullanır. Tahsin, yazdığı yazılarla Türkiye'de kadın haklarının savunuculuğunu yapan "İlk erkek"tir. Ayrıca Tahsin, İzmir'e geldiği yıl Sudiye hanımla gizlice evlenmiş, bu evlilikten Mehmet Kemal isimli bir oğulları olmuştur.
İlk kurşun
İzmir'i Yunanlara teslim etmek istemeyenlerce "Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi" isimli bir dernek kurmuşlardı. 14 Mayıs'ı 15 Mayıs'a bağlayan gece binlerce İzmir'li eski musevi mezarlığında (Maşatlık meydanı) toplanmıştı. Bu esnada İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan ve Yunan zırhlıları İzmir Körfezi'nde bulunuyordu. Kalabalığa hitap eden önemli bir isim, o zamanın Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa'ydı. Belediye Başkanının yanı sıra topluluğa hitap eden bir diğer önemli isim ise Hukuk-u Beşer gazetesinin başyazarı olan Hasan Tahsin'di. Halkı direnmeye çağırıyorlardı.
Tahsin, konuşmasında Paris Barış Konferansı kararlarını sert bir dille eleştiriyor, gazetede yazdığı gibi "Burayı Yunan'a vermeyeceğiz. Vermek isteyen kuvvetle paylaşacak kozumuz var" diyordu. Bu geceye yakın akşam üzeri Moralızade Halit Bey, Mustafa Necati ve Ragıp Nurettin'in bir grup vatansever ile birlikte hazırladığı, "Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi" tarafından dağıtılan bildiride.
“ ...Ey bedbaht Türk!.. Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık Meydanındadır. Oraya yüzbinlerle toplan.. Orada zengin, yoksul, bilgin, cahil yok. Fakat Yunan egemenliğini istemeyen bir mutlak çoğunluk var. Geri kalma!.. Binlerler, yüzbinlerle Maşatlık'a koş. Ve Milli Kurul'un buyruğuna uy.. „ yazıyordu. 15 Mayıs 1919 sabahı saat yedibuçuk sıralarında Hasan Tahsin Konak Meydanı Kordonboyu'nda koyu renkli takım elbisesi ile bekliyordu. Önce Yunan gemilerinden Patris ve Atronitos isimli gemiler Pasaport'a yanaştı ve bir grup Yunan Efzon Alayı saat 08:55 sıralarında askeri gemiden inerek karaya çıktı. Temiastokles gemisi ise 5. Piyade Alayı'nı Punta iskelesine çıkardı. Bunlar Punta'dan ilerleyerek Kadifekale'yi işgal edeceklerdi. Bu esnada onbinlerce yerli Rum ellerindeki Yunan bayrakları ve çiçekler ile Kordonboyu'nu kaplamışlardı. İzmir'li Rumlar işgal haberini 13 Mayıs Salı günü öğleden sonra Aya Fotini Kilisesi'nde Yunan albay Mavrudis tarafından okunan Venizelos'un beyannamesiyle öğrenmişlerdi. Kalabalık inen Yunan askerlerine alkış tutuyordu. Gelen askeri tabur, İzmir Metropoliti Hristostomos tarafından takdis edildi. Metropolit Yunan bayrağını öptü ve bu esnada ağladığı görülüyordu. İlk Yunan taburu daha sonra buradan yaya olarak Hükumet konağı, kışla, kokaryalı istikametinden Karantina'ya doğru yürüyüşe geçti.
Yürüyüş kolunun baş tarafı kışla hizasını geçip yola saptıktan sonra, Hasan Tahsin kalabalığın arasından sıyrılarak öne geçti. Tahsin'in sesli bir şekilde "Olamaz, olamaz, böyle ellerini sallaya sallaya giremezler" diye söylendiği duyulmuştur. Tahsin daha sonra yanında bulunan revolver ile düşmana ilk ateşi açtı. Tahsin ilk anda isimleri Basile Delaris ve Jorj Papakostos olan iki Efzon askerini öldürmüştü. Bazı anlatımlara göre ise Tahsin sadece Yunan Efzun Alayı'nın bayraktarını öldürdüğü belirtilmekte ve bu görüş daha fazla kabul görmektedir. Tahsin tabancasındaki tüm fişekleri düşman askerine karşı ateşlemişti. Böyle bir direniş beklemeyen Yunan Alayı şaşırmıştı. Daha sonra ise yanında fazla yandaşı olmayan Tahsin, Yunan Alayı tarafından açılan ateş ve ardından süngüleme sonucunda, Kordonboyu'nda kalabalığın önünde henüz 31 yaşında yaşama veda etti. Hasan Tahsin'in naaşı ise İzmir Saat Kulesi'nin altında bulunmuştur.
Hasan Tahsin'in işgal askerlerine sıktığı ilk kurşun, Türk Kurtuluş mücadelesinde diğer yerlere de örnek teşkil etti. Aydın ve Balıkesir'de işgale karşı direniş baş gösterdi. Çerkez Ethem Yunan işgaline karşı efeleri toparladığı gün Demirci Mehmet Efe ayağa kalkarak; "Bir genç düşmana ilk kurşunu sıkmış, bundan sonrası bize düşer!" demiştir.
Günümüzde
Sosyalist yazar Yalçın Küçük 2006 yılında yayımladığı "Gizli Tarih" isimli kitabında, Hasan Tahsin'in İzmir'de ilk kurşunu sıkmadığını, bir kavmin kurşun sıkmak için Hasan Tahsin'i beklemeyeceğini yazmıştır. Ayrıca Küçük, Hasan Tahsin'in mezarının İstanbul ilinde sabetayistlerin mezarlığı olan Bülbül deresinde bulunduğunu, Hasan Tahsin'in İbrani olduğunu Kazım Karabekir Paşa'nın evrakının buna yeterli delil olduğunu belirtmiştir. Küçük bu iddialarını, 2005 yılında yayımlanan İsyan 1 isimli kitabında da yinelemektedir.
Tetikçiliği ve İlk Kurşun hakkında
Araştırmacı, yazar Mustafa Armağan ise, sunumunu yaptığı Tarih Aynası isimli programında; Hasan Tahsin'in Bükreş'te İttihat ve Terakki Fırkası adına işlediği suikast üzerinde durarak, Tahsin'in hali hazırda bir suikastçı ve tetikçi olduğu üzerinde ağırlıkla durmaktadır. Ayrıca Tahsin'in planını işgale karşı direniş gösteren cemiyetlerin istemediği bir şekilde yaptığını, cemiyetlerin ilk kurşunu işgal askerlerinin sıkacağını öngördüğünü ve istediğini, bunun da direnişi daha da güçlendireceğini belirtmesine rağmen kız kardeşi Melek'i koruyarak, İzmir halkını katliama uğrattığını belirtmektedir. Armağan'a göre Tahsin, bir iş adamının çıkarttığı gazetedeki yazılarında ilk başlarda Mondros Ateşkes Anlaşması'nı tasvip eden ve onaylayan, uzlaşmacı türde yazılar yazdığını, ancak Yunan işgaline yakın, bu tavrının değiştiğini ve halkı neredeyse galeyana getirecek tarzda ağır yazılar yazdığını, işgalden bir gün önce Hasan Tahsin'in zengin bir kişi olan Moralızade Halit Beyin yazıhanesine gittiğini, ondan borç para istediğini, Hasan Tahsin'deki şüpheli durumu sezen Halit Bey'in durumu anladığını ve Hasan Tahsin'in üzerinde bulunan silahı alarak çekmecesine koyduğunu, Hasan Tahsin'e ilk kurşunu kendilerinin sıkmayacağını söyledikten sonra para verip eve gönderdiğini belirtmektedir. Ertesi gün yani işgal günü, Hasan Tahsin'in kız kardeşini evden çıkmaması yönünde uyardığını, evden çıktıktan sonra matbaadaki çıraklardan Albert isimli Yahudi bir çocukla kız kardeşine bir not gönderdiğini, bu notta evden asla çıkmamasını, kendisi gelinceye kadar beklemesini, şayet kendisi gelmez ise Mr. Van Der Zee (Henrick, İsveç fahri konsolosu, İstanbul ve İzmir'de bulunan deniz nakliyat şirketi sahibi) isimli şahsın gelerek kendisini alacağını belirtmektedir.
1970 öncesi kaynaklarda yer almaması
Atatürk ve döneminin yazarları ilk kurşunun Hasan Tahsin tarafından atıldığına hiç değinmemiştir. 27 Mayıs Darbesine kadar Hasan Tahsin'in adı dahi fazla anılmamıştır. İlk kurşun hadisesinin günümüzdeki şekli ile bilinirliği 1970 sonrası eserlere dayanmaktadır. 1972 yılında basılan Anıt Adam kitabında Zeynel Kozanoğlu bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, yakın tarihimizde cereyan etmiş birtakım olayların ve yürütülmüş faaliyetlerin açığa vurulması ve tartışılması sakıncalı görülmüştü. ... Dünya milletlerine, Yunanların İzmir'e çıkarken bir zulüm makinası gibi davrandıkları gerçeğini kabul ettirebilmek için çırpındığımız o sıralarda, onlara karşı ilk kurşunun tarafımızdan sıkıldığından da, elbette söz edemezdik.
İlk Kurşun Balıkesir'de atıldı
Türk Milli Mücadelesinde bugüne kadar İlk Kurşun'un kim tarafından atıldığına dair çeşitli tezler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi 18 Mayıs 1919 tarihinde Balıkesir Alaca mescid'de, İzmir'in işgalini protesto amaçlı toplanan bir grubun ilk silahlı mücadeleyi başlattıkları yönündedir.
İlk Kurşun Hatay Dörtyol'da atıldı
Bir diğeri ise; araştırmacı ve yazar olan Kadir Aslan'ın yaptığı araştırma doğrultusunda, Mehmet Çavuş olarak bilinen ve daha sonradan Kara soyadını alan Mehmet Kara'nın, 19 Aralık 1918 tarihinde Fransızların Dörtyol'u işgal etmesinin ardından iki Ermeni ile kavga ettiği, bunun üzerine Mehmet Çavuş'u arayan ve köyüne gelen Fransız askerlerine karşı Mehmet Kara'nın silahıyla ilk ateşi açtığı ve vur emri vermesi ile 15 Fransız askerinin öldürüldüğüne dairdir. Kadir Aslan yaptığı araştırmayı Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı'na da gönderdiğini ve olayın canlı şahitleri ile birebir görüşerek kayıt altına aldığını da belirtmektedir. Genelkurmay Başkanlığı'nda Mehmet Kara'nın olayı ile ilgili bilgiler bulunduğunu, ancak ilk kurşunu Mehmet Kara'nın sıktığına dair herhangi bir bilgi gelmediğini belirtilmektedir. Bu araştırma doğrultusunda Hatay ili Dörtyol ilçesinde 1993 yılında yapılarak açılan "İlk Kurşun Anıtı" isimli bir anıt bulunmakta ve ilçede İlk Kurşun isimli bir İlköğretim okulu eğitim öğretim faaliyetine devam etmektedir.
Mustafa Fehmi Kubilay
Kubilay Olayı olarak tanımlanan ve Menemen'de Mustafa Fehmi Kubilay, bekçi Hasan ve bekçi Şevki'nin 23 Aralık 1930'da Cumhuriyet karşıtı bir grup tarafından öldürülmesiyle başlayan ve faillerin yargılanması sürecinin sürdüğü Ocak/Şubat 1931 aylarını kapsayan olaylar zincirinin simgesi olan Türk askeridir.
1906'da Kozan'da, Giritli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep'tir. Mustafa Fehmi Kubilay 1930 yılında öğretmen olarak İzmir'in Menemen İlçesi'nde asteğmen rütbesiyle askerlik görevini yaparken 23 Aralık 1930’da Derviş Mehmet'in başında olduğu bir grup şeriatçı tarafından öldürüldü.
Olay, Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica girişimidir, tarihe "Menemen Olayı" ve "Kubilay Olayı" olarak geçmiştir. Atatürk'ün Silahlı Kuvvetlere mesajı, Genelkurmay Başkanı'nın mesajı, TBMM'de soru önergesi ve Başbakan İsmet İnönü'nün konuşması, Bakanlar Kurulu'nun sıkıyönetim ilanı kararı, Sıkıyönetim ilanının TBMM görüşmeleri, yargılamanın ilk günkü tutanakları, Savcılığın Esas Hakkındaki İddianamesi, Divan-ı Harp Kararnamesi, TBMM Adliye Encümeni Mazbatası ve TBMM Genel Kurul kararları, tam metin olarak yer almaktadır.
Menemen olayının izleri toplumsal bellekte yer etmiş ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, "devrim şehidi" olarak simgeleşmiştir. Her sene 23 Aralık'ta Kubilay Olayı ile ilgili olarak çeşitli yayın organlarında konu ile ilgili makaleler yayımlanmakta ve olay lanetlenmektedir.
OLAYLARIN GELİŞİMİ
Mustafa Fehmi Kubilay, 1930 yılında Menemen'de yedek subay sıfatıyla askerlik görevini yapmaktaydı. 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de cereyan eden hadiseler genel anlatıma göre şu seyri izlemiştir:
Şeyh Esat’ın Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirdiği Laz İbrahim tarafından yönlendirilen, Manisa tarafından gelen çember sakallı, sarıklı ve cüppeli dördü silahlı 6 kişi, 23 Aralık 1930'da sabah namazından sonra camiden aldıkları Yeşil Sancağı yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. Elebaşılar arasında, Giritli Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan vardı. Derviş Mehmet camide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıttı ve dini korumaya geldiklerini söyledi.
Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylediler. Camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya taktılar ve Menemen şehir meydanında kazdıkları bir çukura diktiler. Bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye ve "Şapka giyen kafirdir! Yakında yine şeriata dönülecektir." diyerek bir isyan hareketi başlatmak isterler. Bayrağın altından ahaliden bazı kişileri (bir fabrikada çalışan Hayimoğlu Jozef de dahil) geçirdiler. Kasabaya halife ordusunun geleceği iddiası halkı korkuttu.
OLAYLARA MÜDAHALE
Olayların ilçedeki askeri birlikte duyulmasıyla, bir bilgiye göre; alay komutanı, yedeksubay Kubilay'ı olay yerine gönderdi.
Kubilay bu hareketi bastırmak için bir manga askerle olay yerine geldi. Askerlerin yanından ayrılarak tek başına onların arasına girip teslim olmalarını istedi. Onlardan biri ateş ederek Kubilay’ı yaraladı. Karşıdan bunu gören askerler ateş açtılar. Fakat tüfeklerinde öldürücü etkisi olmayan manevra fişekleri vardır. Derviş Mehmet "bana kurşun işlemiyor” diyerek halkı kandırmaya çalıştı.
Kubilay yaralı halde cami avlusuna sığındıysa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları peşi sıra geldiler. Derviş Mehmet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkardı ve yaralı Asteğmen Kubilay'ın başını kesti.
Kesik başı yeşil bayrağın sopasına dikmeye çalıştılar ancak başaramadılar. Birisi ip getirdi ve Kubilay'ın başı yeşil bayrağın dikili olduğu sopaya iple bağlandı. Olay yerine yetişen Bekçi Hasan ateş edip gruptan birini yaraladı. Ancak açılan ateş sonucu o da öldü. Arkadaşının yardımına koşan Bekçi Şevki de açılan ateş sonucu öldü.
Bu aşamada askeri birlik yetişir. Komutan "Teslim olun!" diye bağırır. Ancak olay çatışmaya dönüşür ve askeri birlik ateş eder. Göstericilerden Derviş Mehmet de dahil bazıları ölürken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır.
OLAYIN ANKARA'DA DUYULMASI
Kubilay Olayı, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin 1925'deki Şeyh Said İsyanı'ndan sonra tanık olduğu önemli olaylardan biridir.
Devlet sert tepki gösterdi. 27 Aralık 1930 günü Dolmabahçe Sarayı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında bu konuda bir toplantı yapıldı. Kaynakların ifadesine göre, Atatürk, Kubilay Olayına çok kızmıştı. Daha birkaç yıl önce Yunan İşgalinin acısını tatmış bir muhitte bu olayın meydana gelmesi üzerine, bazı kaynaklara göre, ilçenin haritadan silinmesini emretti. Ertesi gün de, "Böyle emirler verirsem, uygulamayın, sonra bir daha sorun", dedi. 28 Aralık 1930'da orduya gönderdiği başsağlığı telgrafında, "Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise" olduğunu belirtti.
İSMET İNÖNÜ'NÜN MESAJI
Kubilay devrim uğruna, vatan sevgisi ve bütünlüğü yolunda yalnız başına, kuvvet hesabı yapmayan bir idealist vatanseverlik örneğidir. Kubilay, millet yolunda canını her an fedaya hazır olan geleneksel Türk yaradılışının müstesna abidesidir.
İsmet İnönü
OLAYLARIN SİYASİ BOYUTU
Siyasi bağlamda Kubilay Olayı, 1930'da Ali Fethi Okyar tarafından Atatürk'ün tavsiyesiyle kurulmuş olan ve Menemen Olayı'ndan hemen önce 17 Kasım 1930'da kendi kendini fesheden, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci ana muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın 99 günlük varlığı ile bir arada değerlendirilmektedir.
Olayın, zamanın Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Menemen'de uygulamaya konulduğu iddia edilmiştir. Olaylar Menemen'de cereyan ettiği için genellikle Menemen Olayı olarak anılmaktadır.
Ömer Halisdemir
Ömer Halisdemir, Türk asker. 2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevliyken, komutanlığı ele geçirmeye kalkışan darbe yanlısı Tuğgeneral Semih Terzi'yi alnından vurarak öldüren koruma astsubayıdır. Kendisine "vur" emrini Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı vermiştir
Hayatı
Yedi çocuklu bir aileden gelen Ömer Halisdemir çocukluğunu Niğde'nin Çukurkuyu beldesinde geçirmiştir. Çukurkuyu'da okul sonralarında çobanlık yapmıştır. Hatice Halisdemir ile olan evliliğinden Elifnur ve Doğan Ertuğrul adlarında iki çocuk sahibi olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yurt içinde ve yurt dışında görev yapmıştır. Babası Hasan Hüseyin Halisdemir'in aktardığı bilgiye göre, vurduğu komutan Semih Terzi ile Afganistan'da birlikte görev yapmıştır.
Ölümü
2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı'na girmeye çalışan Özel Kuvvetler komutan yardımcısı Tuğgeneral Semih Terzi'yi, Özel Kuvvetler komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'dan aldığı emir üzerine alnından vurarak öldürmüştür. Semih Terzi'nin korumalarından binbaşı Fatih Şahin ve üsteğmen Mihrali Atmaca da Ömer Halisdemir'i 30 kurşunla öldürmüşlerdir. Daha sonra ise askeri darbe yanlısı Nedim Şahin ve Gökmen Ata isimli astsubaylar ölü ele geçirilmiş; 36'sı ise teslim alınarak Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanmıştır.
Çeşitli basın kaynaklarında çıkan haberlerde Halisdemir'in "darbe girişimin seyrini değiştiren isimlerden" biri olduğu ifade edilmiştir. Fransız haber ajansı AFP, 24 Ağustos 2016 günü başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu'nun Ömer Halisdemir tarafından öldürülen Semih Terzi ve bazı komutanlarca 2 yıldır engellenmeye çalışıldığını iddia etmiştir. Bu operasyona katılan Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı askerler ise üniformalarına "Şehit Ömer Halisdemir" yazan apoletler takmıştır.
Fethi Sekin
Şehit trafik polisi Fethi Sekin'in, Adliye önündeki bölgede görevli olduğu ve teröristleri fark edince araçlarını durdurduğu, teröristlerin araçlarından inerek kaçma istediği sırada silahını çekerek hainlerden birini orada öldürdüğü, sonrasında ise şehit düştüğü öğrenildi.
İzmir'deki terör saldırısında şehit düşen polis memuru Fethi Sekin'in, dikkati ve kahramanlığı sayesinde büyük bir faciayı önlediği ortaya çıktı.
İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şubesi Motosikletli Şahinler Timi'nde görevli 43 yaşındaki Sekin, yaklaşık 9 yıldır görev yaptığı İzmir Adliyesi önünde düzenlenen terör saldırısında şehit düştü.
Adliye binası C kapısı istikametine seyreden şüpheli aracı gördükten sonra yola çıkan Fethi Sekin, dikkati ve tecrübesi sayesinde çok sayıda insanın yaşamını kurtardı. Teröristleri fark ettikten sonra silahını çeken şehit polis memuru, aracın kapıya yönelmesine mani oldu.
Araçtan inen silahlı teröristleri de kovalayan Sekin, açılan ateş sonucu şehit oldu. Şehit polis memuru, kovalamaca sırasında da teröristlerden birini öldürdü.
Adliye ve polis camiasında yardımsever kişiliğiyle tanınan Fethi Sekin, 2014 yılında görevi sırasında manevra yapan bir aracın çarpması sonucu yaralanmıştı.
Bu arada, İzmir Valisi Erol Ayyıldız da şehit Sekin için, "Şehit düşen cefakar ve fedakar polis memuru, olayın daha az zaiyatla atlatılmasını sağladı." ifadelerini kullanmıştı.
EŞİ GÖZYAŞLARI İÇİNDE
İzmir Adliyesi yakınlarında meydana gelen hain terör saldırısı sonucu şehit olan polis memuru Fethi Sekin'in eşi Rabia Sekin gözyaşları içerisinde Ege Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinden ayrıldı.
İzmir Adliyesi'nin hakim ve savcıların kullandığı C Kapısı önünde bomba yüklü aracın patlatılması ve ardından çıkan çatışmada şehit düşen polis memuru Fethi Sekin'in eşi Rabia Sekin ve şehidin kardeşi, haberi alır almaz şehidin kaldırıldığı Ege Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne geldi.
Burada bir süre kalan şehidin eşi Rabia Sekin ve şehidin kardeşi daha sonra gözyaşları içinde polislerle birlikte hastaneden ayrılarak evine geçti.
VALİ'DEN ŞEHİT POLİS AÇIKLAMASI
İzmir Adliyesi önünde açıklama yapan İzmir Valisi Erol Ayyıldız, çatışmada iki adet kalaşnikof tüfek, bir RPG-7 roketatar, buna ait 8 fişek ve 8 el bombası ele geçirildiğini belirtirken şehit polisle ilgili şunları söyledi:
Ayyıldız, “Örgüt bazında kim olabilir değerlendiriyoruz. Elde olan verilen terör örgütü PKK’yı gösteriyoruz. Eylem biçimine ve kimlik tespitine bakıldığından böyle değerlendirdik. Buradaki tedbirler sayın başsavcımız ve komutanlarımız ile güvenlik değerlendirmeleri yapmıştık. Tedbirli ve teyakkuz halindeydik. Bu değerlendirme sonucu arkadaşımız araca müdahale etmesi sonucu bu hadise yaşandı. Bu hadiseyi önleyen kardeşimiz şehit oldu. Polisimiz onları durdurmak istedi. Teröristler kaçarken çatışma çıkıyor ve polisimiz karşılık veriyor. Sonrasında araç patlatılıyor. Tüm istihbaratlar değerlendiriliyor. Başka yerde eylem ihtimaline karşın teyakkuzdayız. 3 polisimiz yaralı. Yaralı sayımız 6-7 civarında. Tedavi olan polislerimiz tedavi altında. Allah emniyet mensuplarımızdan razı olsun” dedi.
AZİZ KOCAOĞLU: "POLİSİMİZ FELAKETİ ÖNLEDİ"
Patlamanın olduğu Bayraklı Adliyesi'ne gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, binada yaptığı incelemelerin ardından basın mensuplarına açıklamada bulundu. Kocaoğlu "Polisimizin fedakarlığı başta Adliye olmak üzere herkesi daha büyük bir felaketten kurtardı. Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz. Yaralılara da acil şifa diliyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi birlik beraberlik içinde olduğumuz sürece, küçük hesapları bir kenara bıraktıkça içeride veya dışarıda belli şer odaklarının etkisinde kalmadıkça 80 milyon olarak bu terörü yeneriz. Hepimizin başı sağolsun" dedi.
Aziz Kocaoğlu bir soru üzerine adliye içinde çatışma veya benzeri bir şeyin söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi.üü
3 YIL ÖNCE ÖLÜMDEN DÖNMÜŞTÜ
İzmir'de adliye önündeki patlamada teröristlerle son mermisine kadar çatışmaya giren ve şehit düşen trafik polisi Fethi Sekin, 2014 yılında da ölümden dönmüştü.
İzmir Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şubesi'nde motosikletli 'Şahinler' timlerinde görevli polis memuru Fethi Sekin, caddeden karşı tarafa geçmek için hamle yapmış, bu sırada, bir duruşma için adliyeye gelen 16 DO 044 plakalı otomobilin sürücüsü, tek yön olan yolda manevra yapınca, karşıya geçmeye çalışan Sekin'e çarpmıştı.
Çarpmanın etkisiyle havaya savrulup takla atan trafik polisi Sekin, sevk edilen ambulansla Ege Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılıp tedaviye alındı. Kazadan dolayı belinde ve sırtında zedelenmeler meydana gelen Sekin'e 5 gün 'iş göremez' raporu verilmiş, kaza anı güvenlik kamerası görüntülerine de yansımıştı.
'BABAMIZ EVDE YOK, KAPIYI AÇAMAYIZ'
İzmir Adliyesi'ndeki patlamada şehit olan polis memuru Fethi Sekin'in acı haberini Bayraklı Osmangazi Mahallesi'ndeki evine gelerek haber vermek isteyen polislere şehidin çocukları kapıyı açmadı. Dairenin kapısını çalan polis memurlarına, şehidin çocukları Tolunay (16), Dila (15) ve Nisa (8), "Babamız evde yok kapıyı açamayız" yanıtını verdi. Bu sırada şehit polisin eşi Rabia Sekin'in evde olmadığı belirtildi. Polis memurları, çocukları, "Biz zaten babanız için geldik, onun arkadaşlarıyız" diyerek ikna etti ve eve girdi. Polisler acı haberi, şehidin eşi Rabia Sekin eve gelince verdi.
Şehit polisin oturduğu dokuz katlı apartmana beş katı kaplayacak şekilde Türk bayrağı asıldı.
ŞEHİT POLİSİN BABASI UYUTULUYOR
İzmir Adliyesi'ndeki patlamada şehit olan polis memuru Fethi Sekin'in acı haberinin doktor gözetiminde verildiği babası 66 yaşındaki Mehmet Zeki Sekin'in, uyutulduğu öğrenildi. Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde böbrek taşı ameliyatı olan Mehmet Zeki Sekin'in, saldırının düzenlendiği saatte ameliyattan çıktığı belirtildi.
ABLASI AYDIN VALİLİĞİ'NDE GÖREVLİ
Şehit Polis Fethi Sekin'in ablası Fethiye Acun'un, Aydın Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Birimi'nde şube müdürü olduğu öğrenildi. Fethiye Acun'un şube müdürü olmadan önce Aydın Valiliği Şehit Aileleri Bürosu'nda memur olarak çalıştığı belirtildi.
OKUL ALBÜMÜNDE YAZANLAR YÜREK BURKTU
İzmir'deki terör saldırısında şehit olan polis Fethi Sekin'in okul albümüne arkadaşlarının yazdığı, "Mert Gakkoş'u karakteriyle, hoş gülüşüyle biz arkadaşları asla unutmayacağız" notu yürek burktu.
İzmir Adliyesine katliam yapmaya gelen teröristleri fark ederek çatışmaya giren ve şehit düşen kahraman polis Fethi Sekin'in okul albümündeki fotoğrafı ortaya çıktı. Şehit Polis Fethi Sekin'in okul albümünde arkadaşları tarafından mertliğiyle ön plana çıkarıldığı görüldü.
Yürek burkan fotoğrafa kahraman polis Fethi Sekin için arkadaşlarının, "Polis okuluna efsane gibi gelip, giden uykusunda bile hoşkin oynama kabiliyetine sahip. Mert Gakkoş'u karakteriyle, hoş gülüşüyle biz arkadaşları asla unutmayacağız" notunu yazdıkları görüldü.