Bu dünyada Türk olmak Avrupa'da müslüman olmak gibidir.

Siz çoksunuz, biz Türk'üz

Türk olmak Hocalı'da Anadolu'da ve Balkanlarda soykırıma uğrayıp, yapmadığın sorkırım ile suçlanmaktır. Türk olmak faşist olmaktır vatanına milletine sahip çıktığında, Türk olmak demokrat olmaktır çağdaş olmaktır vatanına milletine tarihine sövdüğünde, Avrupa'da horgörülmek Türk olmaktır, ataları yüz yıllar önce Viyana'yı kuşattığı için hoşgörülmemektir, tabiki sadece kuşatıp Napolyon gibi tüm Viyana'yı yakmadığı için. Türk olmak Yunanistan'da Pontus Anıtı'nın Viyana'da çiğnenen yeniçeri minberinin ve Malta'da papazın üzerine bastığı Türk Bayrağı'nın önünden geçmektir, Türk olmak zordur çetindir üç kıtadan dönüp küçük yarım adada misafir muamelesi görmektir.

TÜRK OLMAK VATANI İÇİN SAVAŞMAYANLARIN VATANINI SAVUNMAKTIR SURİYE'DE
Suriye İç Savaşına Türk Askerî Müdahalesi ya da Türkiye tarafından askerî kod adı Fırat Kalkanı Harekâtı, Türkiye ve Türk ordusu tarafından eğitilmiş Özgür Suriye Ordusu grupları tarafından devam ettirilen operasyon. Operasyonun amacı Türkiye tarafından tehlike olarak görülen unsurları temizlemek, sınır ve bölgedeki halkın güvenliği sağlamak ve kontrol altına almak ve göç sorununu yok etmek için 5 bin km² alanda IŞİD, YPG ve Suriye Silahlı Kuvvetleri güçlerinden sivillerin güvenliği dolayısıyla tamamen temizlenmesi hedeflenen Güvenli Bölge oluşturmak olduğu bildirildi. Harekâtın bir diğer amacının ise PYD'nin bölgede kantonları birleştirerek otonom bir yapı kurma hedefini bitirmek olarak açıklanmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonda IŞİD ve YPG mevzilerinin yoğun ateş ile hava ve kara unsurlarınca vurulduğunu duyurmuştur

20 Ağustos 2016'da sayıca büyük bir grup muhalif ağır ve orta seviye teçhizat yüklü elliye yakın araç ile Çobanbey'den yola çıkarak Türkiye sınırına yaklaştılar.

22 Ağustos 2016'da, Irak ve Şam İslam Devleti tarafından Gaziantep Saldırısına misilleme olarak Karkamış'a 2 adet havan ateş yapıldı. Türk Kara Kuvvetleri 60 adet obüs ateşleyerek Cerablus ve Menbiç'i bombardıman ateşine tuttu. Karkamış'da vatandaşlara şehri terketmesi söylendi ve belde kısa sürede boşaltıldı.

25 Ağustos 2016'da Türk Silahlı Kuvvetleri, "Topraklar ilhak edilmeyecek Özgür Suriye Ordusu'na teslim edilecektir" açıklamasını yaptı.

21 Aralık 2016'da, IŞİD tarafından yapılan bombalı intihar saldırısında 14 Türk askeri hayatını kaybederken, 33 Türk askeri de yaralandı. Bunun üstüne Türk Hava Kuvvetleri, 67 IŞİD hedefini vurdu. 138 IŞİD militanı etkisiz hale getirildi.

Operasyon
24 Ağustos 2016, saat 04.00'de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı'ndan, "Türk Silahlı Kuvvetleri, koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye'nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesine terör örgütü IŞİD'ten temizlenmesi amacıyla askeri harekat başlatılmıştır." açıklaması yapıldı. Bu açıklama sonrası TSK Cerablus'u ağır bombardıman ateşine tutarken, Türk Hava Kuvvetleri 12 adet hedefi bombaladı. Başbakanlıktan yapılan açıklamaya göre, 294 tane topçu atışı yapıldı ve 81 hedef etkisiz hale getirildi. Birkaç saat sonra Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı tanklar Fırat'ı geçerek yüzlerce Özgür Suriye Ordusu mensubu Türkmen ve Araplarla bir araya geldi. Amerika Birleşik Devletleri de operasyonlara havadan destek vereceğini açıklamıştır. ÖSO Keklice ve Kıvırcık köylerini ele geçirdi. Operasyon sırasında Arap birlikler kırmızı, Türkmen birlikler ise Turkuaz kol bandı takarak taraflarını belli etmektedirler. İlk belirlemelere göre 46 IŞİD'li öldürüldü.

25 Ağustos'ta Cerablus'a hareket ettiği belirlenen YPG'li bir grup Karkamış'ta bulunan Fırtına obüsleriyle vuruldu. 26 Ağustos günü, saat 00:20'de TSK tarafından yapılan basın açıklamasında, "Fırat Kalkanı Harekatının devam ettiği, bölgede yaşayan sivil halkın zarar görmemesi için her türlü tedbirin alındığı ve bu konuda azami hassasiyet gösterildiği" belirtildi.

27 Ağustos'ta YPG'li bir gurubun Türk tanklarına yaptığı roketli saldırı sonucu bir tank hafif diğeri ağır olmak suretiyle iki tank zarar görmüştür. Ayrıca Türk ordusundan 3 asker yaralanmış 1 asker de hayatını kaybetmiştir.

29 Ağustos itibarı ile 400km2'lik alanda bulunan 43 köy IŞİD ve YPG'nin elinden alarak kontrol altına alındı.

31 Ağustos'ta Cerablusun batısında IŞİD'e karşı operasyonda 1 Türk tankı roketle vuruldu, 3 asker yaralandı. Tanka saldıran teröristler imha edildi.

3 Eylül'de tarihinde Türk zırhlı araçları, Suriye'ye Çobaney ilçesinden giriş yaptı.

16 Eylül'de TSK Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Azaz-Çobanbey arasındaki bölgede icra edilen harekâta koalisyon kapsamında ABD Özel Kuvvetleri destek vermiştir" denildi.

Operasyon ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Ankara ziyaretinden saatler önce başlaması dünya basını tarafından Türkiye'nin ABD'ye bir mesajı olarak değerlendirildi

Operasyonun 92.günün sonuyla birlikte tuzaklanmış 40 mayın ve 1707 El Yapımı Patlayıcı kontrollü olarak etkisiz hale getirilip,215 yerleşim yerinde ,yaklaşık 1800 kilometrekarede kontrol sağlanmıştır.

24 Kasım günü Suriye Ordusu'na bağlı Suriye Hava Kuvvetleri Türk Silahlı Kuvvetlerini vurdu.Rus uçağı krizinin yıl dönümü olması dikkat çekti.

TÜRK OLMAK ERMENİSTAN'IN SÖZDE SOYKIRIM SAÇMALIKLARIYLA UĞRAŞMAKTIR
Ermenistan-Türkiye ilişkileri, Ermenistan ile Türkiye'nin 1918 yılından bu yana sürdürdüğü uluslararası politikaları içerir.

Türk-Ermeni ilişkileri Türklerin 11. yüzyılda Anadolu'ya göç etmeleriyle başlamış çok eski bir ilişkidir. Bahsedilen Türk göçü sonrası Ermeniler, Türklerin şimdiki adıyla Erzurum, Bitlis ve Van gibi şehirleri de kapsayan Ermeni Krallığı'nda kurdukları devletlerde yaşamış ve başta Osmanlı Devleti ile olmak üzere birçok karşılıklı çatışmaya girilmiştir. Osmanlı Devleti'nin son yıllarındaki parçalanma sürecinde ilişkiler daha da bozulmuş, Ermeniler eski Ermeni Krallığı topraklarında tekrar bağımsız bir Ermeni devleti kurmak istemişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı esnasındaki İttihat ve Terakki iktidarı döneminde Ermeni tebaasına karşı Ermeni Tehciri denilen bir tehcir uygulanmıştır ve bu tehcir esnasında çoğunluğu Ermeniler olmak üzere birçok ölüm meydana gelmiştir. Bu ölümler Ermeni Kırımı adı altında tartışılmaktadır.

1918 yılında imzalanan Brest Litovsk Barış Antlaşması Ermenilerin Kafkaslar'da Demokratik Ermeni Cumhuriyeti adı altında başkenti Erivan olan bağımsız bir devlet kurmalarını sağladı. Kurulan bu devlette Ermeni Krallığında bulunan ve Ermeni nüfüsu yüksek olan Van, Bitlis ve Erzurum gibi şehirleri içermediğinden Türklere karşı bir başka tepki uyandırmıştır. Bu arada Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda yenilmiş ve Anadolu'yu işgal eden dış güçlere karşı Mustafa Kemal'in önderliği altında Kurtuluş Savaşı başlamıştı. Kurtuluş Savaşı'nın Doğu Cephesi kumandanı Kazım Karabekir'in Ermeni kuvvetlerini yenilgiye uğratması sonucu 2 Aralık 1920 tarihinde Demokratik Ermeni Cumhuriyeti ile TBMM arasında Gümrü Antlaşması imzalandı ve böylece Türkiye ile Ermenistan arasındaki savaş sona erdi. Aynı tarihlerde Sovyetler Birliği Ermenistan'ın egemenliğini ele geçirdi. Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliği'nin parçalanması üzerine 21 Eylül 1991 tarihinde de Ermenistan bağımsızlığını ilan etti.

Türkiye, 16 Aralık 1991'de Ermenistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri oldu. Ancak Ermenistan'ın Azerbaycan'a bağlı Dağlık Karabağ Özerk Oblastı'nı işgal etmesi yüzünden Ermenistan'la Azerbaycan arasında patlak veren savaş Türkiye'yle Ermenistan arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden oldu. 1993 yılında Türkiye Ermenistan'la olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapattı. Azerbaycan'la Ermenistan arasındaki savaş Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının % 20'sini ele geçirmesinden sonra 1994 yılında yapılan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi.

Günümüzdeki ilişkiler
Günümüzde Türkiye'yle Ermenistan arasındaki ilişkiler normalleşme sürecine girmedi. Ermenistan Türkiye'nin 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirilen Ermeni Tehciri'ni bir soykırım olarak kabul etmesini ve bundan sorumlu olduğunu kabul etmesini talep etmektedir. Türkiye'nin bunları kabul etmemesi ve Ermenistan'ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarını terk etmemesi iki ülkenin diplomatik ilişkiler kurmasını engellemektedir. Türkiye'nin Ermenistan'la olan sınırlarını kapatması Ermenistan ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Ermenistan bu sınır trafiğinin yeniden açılmasını talep etmektedir. Fakat Türkiye, Ermenistan'ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan topraklarını terk etmediği sürece sınırı açmayacağını ilan etti.

19 Ocak 2007 tarihinde Ermeni asıllı Türk vatandaşı gazeteci Hrant Dink'in silahlı bir saldırı sonucu öldürülmesi üzüntüyle karşılandı. Cenazeye Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan da katıldı. Ancak bu olumlu hava ilişkilerde bir gelişmeye yol açmadı.



TÜRK OLMAK AVRUPA ÜLKERLERİNİN BİR BİRLERİNİ KAYIRMASINI İZLEMEKTİR
Son dönemde ise Fransa Meclisi'nin 2001 yılında Ermeni iddialarını 'soykırım' olarak kabul etmesi ilişkileri son derece germiştir.

Buna ek olarak Fransa Meclisi 12 Ekim 2006 tarihinde, "Ermeni soykırımının inkârının suç sayılması"nı ve ihlal edenlere 1 yıl hapis ve 45.000 Avro para cezası verilmesini öngören yasa teklifini kabul etmiştir. Türkiye bu olayı sert bir dille kınamış ve bazı yaptırımlar uygulayacağını açıklamıştır. Resmi düzeyde olmasa da sivil toplum kuruluşları ekonomik boykot kararı almışlardır.

Fransa, Almanya ile beraber Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan başlıca üyelerden biridir.

2009 yılında Fransa'da Türkiye yılı olarak ilan edildi. Etkinlikler her ne kadar kısıtlansa da Türkiye, Fransa'da bir miktar kendini tanıtma şansı buldu. Ünlü Eyfel kulesinin kırmızı beyaz ışıklarla aydınlatıldığı geceler oldu.

2011 yılında Fransa Parlementosu 1915 Ermeni soykırım inkarını suç sayacak yasa teklifini meclise sunmuş ve kabul edilmiştir. Bunun üzerine Türkiye-Fransa ilişkileri iyice gerilmiş, Türkiye Paris büyükelçisini Ankara'ya geri çağırmıştır. Tasarının Fransa Senatosu'nda da kabul edilmesi üzerine Türkiye, Fransa'ya karşı yaptırım kararı aldı. Fakat bazı Fransız senatörler bu tasarıyı Fransa Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Tasarı Fransa'daki ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle mahkeme tarafından iptal edildi.

2012 yılında Fransa'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Türkiye karşıtı Nicolas Sarkozy'nin kaybetmesi ve yerine Türkiye'ye karşı daha ılımlı Sosyalist aday François Hollande'ın seçilmesiyle iki ülke arası ilişkilerde iyileşme görülmektedir.



TÜRK OLMAK ASKERİNİN BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLMESİNİ İZLEMEKTİR

Kıbrıs Harekatı ve silah ambargosu
1 Temmuz 1974 tarihindeki Resmî Gazete'de yayınlanan habere göre Türkiye'nin haşhaş ekimini durdurmadığı için Amerika'nın ambargo koyduğu şeklindedir.

Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra dönemin ABD hükûmeti ambargoya Kıbrıs Harekatı'nı da eklemiş, Türkiye'den Kuzey Kıbrıs'taki askerleri geri çekmesini talep etti. Türkiye ise bu haksız kararı tanımayarak Kıbrıs Harekatı'na devam etti. Silah ambargosu 1978 yılında ABD Kongresi'nin kararıyla kaldırıldı. Ambargonun kaldırılmasına rağmen ancak 1980 Türkiye'ye yapılan silah yardımı 1974 öncesindeki düzeye ulaşabildi. Bu silah ambargosu nedeniyle Türkiye'de ABD'den alınan silah ihtiyacı gözden geçirildi ve Türk Savunma Sanayi'nin kurulmasına karar verildi. Aselsan ve Roketsan gibi önemli Türk Savunma Sanayi firması bu dönemde kuruldu.

1980'li yıllarda Türkiye hükûmetleriyle ABD hükûmetleri arasında genel anlamda sıcak ilişkiler gözlendi. Bu dönemde Ermeni Sorunu ve Kıbrıs Sorunu Türkiye-ABD ilişkilerine gölge düşürdüyse de ilişkiler genel olarak olumlu düzeyde gelişti. Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal I. Körfez Savaşı sırasında ABD Başkanı George H.W. Bush'la çok yakın bir dayanışma politikası izledi. Türkiye, Irak petrollerini taşıyan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattını kapattı. Ayrıca Demirel ve Çiller hükûmetleri savaştan sonra NATO tarafından Kuzey Irak'ta uygulanan uçuş yasağına destek verdiler.

Irak Savaşı
11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında Türkiye, ABD'ye terörizme karşı yaptığı mücadelede destek vermeye devam etti. Ancak ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgal etmek istemesi Türk kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılandı. ABD'nin bu işgal sırasında Türk topraklarını kullanmasına izin vermek için TBMM'ye sunulan 1 Mart tezkeresi'nın reddedilmesi ABD'de büyük bir hayal kırıklığına yol açtı ve Türkiye-ABD ilişkilerinin soğumasına neden oldu. 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan bir binbaşı komutasında 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak'taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, bir baskın sonucu başlarına çuval geçirilmek suretiyle götürülüp, alıkonularak sorguya çekilmeleri olayı ilişkileri daha da gerginleştirdi. Çuval Olayı olarak 2003 yılınan bu kriz, ABD'nin Türkiye Devletinden; dönemin Başbakanı ve cumhurbaşkanını arayarak özür dileyerek ve birçok görüşmeden sonra Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda ilişkiler iyimser düzeye ulaşmıştır. Ancak buna karşılık olarak 2014 yılında Türkiye İstanbul-Sarayburnu'nda USS ROSS adlı Amerikan gemisi askerlerinin başına Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi bir grup tarafından Çuval Olayı'na misillime olarak çuval geçirilmiş ve üzerlerine boyalar atılmıştır. Olaylar siyasi alanada sıçrayınca daha da büyümeden çözüme kavuşmuştur. Bu olaylar misilleme olarak algılanmıştır.

Filistin sorunu
İsrail-Filistin arasındaki sorunda Türkiye, Filistin Devleti'ni desteklemiş ancak ABD bu olaylarda İsrail'i savunmuştur. Ayrıca Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunda ise Türkiye Karabağ Savaşı'ndan bu yana Azerbaycan yanlısı politikasıile soruna müdahil olmuş, Ermenistan sınır kapısını kapatmış ve Ermenistan'a kısmi ambargo uygulamıştır. ABD ise müdahil olmamıştır.

2011 yılından beri devam eden Suriye İç Savaşının başlangıcında iki müttfefik de birbirini destekler niteliktedir. Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurmak istemiş Amerika bu durumu önceleri sıcak bakmamış fakat sonraları Türkiye'yi destekler açıklamalar yapmıştır. Suriye'deki iç savaşa müdahil olan AB ve ABD Cidde şehrinde toplanarak Cidde Bildirisi yayınlamıştır. Fakat Türkiye Devleti bu anlaşmayı imzalamamıştır.

Ermeni soykırımı iddiaları
10 Ekim 2007 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi'nin Dışişleri komisyonu, 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelendiren tasarıyı 21'e karşı 27 oyla kabul etti. Bu karar Türkiye tarafından tepkiyle karşılandı. Kararın yasalaşması halinde ABD'nin Türkiye'deki askeri etkinliklerinin kısıtlanabileceği belirtilmiş ancak tasarı Temsilciler Meclisi'nin genel kuruluna sunularak kabul edilmedi.

PYD ile YPG Krizi
ABD yetkililerinin PYD'yi terör örgütü olarak görmediği yönündeki açıklamalarına karşı Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu Kuzey Suriye'de Türkiye'ye komşu bir Kürt Devleti kurulmasına müsamaha göstermeyeceğini açıklamış, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da tepki göstererek PYD'nin PKK'dan bir farkı olmadığını Türkiye'nin gözünde YPG'nin de terör örgütü olduğu söylemiş ve ABD'ye "Bu nasıl ortaklık?" çıkışında bulunmuştur. Yine Erdoğan, ABD ile PYD'nin ilişkisine işaret ederek "Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani'deki teröristler mi?" çıkışına ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, YPG'nin IŞİD ile mücadelede başarılı olduğunu, ABD'nin YPG'yi terörist örgüt olarak görmediği ve kendilerini desteklemeyi sürdüreceğini söylemiştir. PKK ile PYD tarafından düzenlenen 2016 Ankara saldırısı sonrası Erdoğan ABD'ye yönelik "PYD'ye silah yardımı yaptığını dair açıkla" eleştirisinde bulundu.

ÇUVAL OLAYI
4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan (bir binbaşı komutasında) 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak'taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı'na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, sürpriz bir baskın sonucu derdest edilmeleri ve başlarına çuval (kukuleta) geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleri hadisesini tanımlamak için kullanılan terimdir.

ABD'nin sonradan özür dilediği belirtilmişse de, hadise Türkiye - ABD ilişkilerini derinden yaralamıştır.

Operasyon için ABD'nin en önemli milli bayramı olan 4 Temmuz (Bağımsızlık Günü - Independence Day) tarihinin seçilmiş olması, günün Cuma'ye denk gelmesi, bu şartlarda konuyu süratle ve diplomatik tarzda çözüme kavuşturabilecek yetkili Amerikan makamlarına ulaşmanın uzun sürmesi ve Türk askerlerinin bu yüzden 60 saat gözaltında bekletilmeleri, Amerikan askerlerince küçük düşürücü kasıtlı hareketlere başvurulmuş olması, "Çuval hadisesi"nın bir provokasyon olduğu görüşlerinin dile getirilmesine sebebiyet vermiştir.

Olay
Olayda Türk askerleri ve Türkmen mihmandarları ile birlikte Süleymaniye'de kızını aramakta olan bir İngiliz sivil de tutuklanmış, Bağdat'ta 15 gün hapiste tutulduktan sonra salıverilmiştir. Michael Todd isimli bu İngiliz ülkesine dönüşünde Amerikan hükümetine karşı 10 milyon dolarlık bir tazminat davası açmıştır.

Bu olaydan sonra "...Eyleme kolaylıkla karşılık verebilecek eğitime ve cesarete sahipken, Türk binbaşı bilinçli bir şekilde emrindeki askerlerin en doğal tepkilerini frenlemeyi başarmış, bir çatışma yaratmanın kolaylığını ve sıradanlığını aşmış, bunun bir eziklik olmadığını, davranışının muhatabıyla kıyaslanmayacak kadar büyük bir cesaret ve özgüven gerektirdiği sonraki gelişmelerle ortaya çıkmıştır." görüşü ile, "...Bir Türk subayı hiçbir durumda teslim olmamalıydı, emrindeki askerlerle beraber sonuna dek gerekeni yapmalıydı." gibi iki ayrı görüş oluşmuştur.

İddialar
Irak'ın işgalinin ardından 10 Nisan 2003 tarihinde Kerkük, 11 Nisan 2003 tarihinde de Musul'da tapu kayıtlarının tutulduğu devlet dairelerinin peşmergelerce basılarak büyük ölçüde Türkmenlere ait olan kayıtların yakılması öncesinde bu kayıtların Süleymaniye'deki Türk özel kuvvet mensuplarınca kopyalanarak Türkiye'ye gönderildiği, baskının asıl nedeninin bu olduğu iddia edilmiştir.

Genelkurmay İstihbarat Daire eski Başkanı emekli Korg. İsmail Hakkı Pekin'in, “Dikkat Cemaat Çıkabilir KOZMİK ODA” isimli kitabında belirttiği iddia, baskında ele geçirilen, Türkmenler ile ilgili arşivde yer alan yerel liderlerin suikastler ve şaibeli trafik kazaları ile yaşamlarını yitirdiği yönündedir.



TÜRK OLMAK HAKKINI SAVUNDUĞUN İÇİN YAPTIRIMA UĞRAMAKTIR
Sovyetler Birliği 1991’de dağıldıktan sonra Türkiye Rusya arasında müteahhitlik ve bavul ticareti gelişti. Sarp sınır kapısı açıldı. 1980’lerde başlayan doğalgaz anlaşmalarıyla Türkiye, Rusya’dan doğalgaz almaya başladı. Mavi Akım anlaşması yapıldı. Şu an Rusya'da 1 milyon Türk yaşıyor. Türkiyedeki Rus sayısı ise 25000 kadardır.

İki asya kıtasında yer alan ülkeler arasında 2009 yılından bu yana, bugüne kadar süregelen ikili ilişkilerle karşılaştırıldığında hiç de olağan olmayan yoğun bir ziyaret trafiği yaşanmıştır. Abdullah Gül, 2009 yılının Şubat ayında, görevi sırasında Rusya’nın başkenti Moskova’yı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olmuş, iki ülkenin başbakanları Recep Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin’in 2009 yılı Mayıs ayında Soçi’deki buluşmasını, aynı yıl içinde Putin’in Türkiye ziyareti, Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2010 yılının Ocak ayındaki iade-i ziyaretleri takip etti. Yine 2010 yılının Mayıs ayında ise Devlet Başkanı Dmitri Medvedev, meslektaşı Abdullah Gül’ün konuğu oldu.

2009 - 2011 arası
18 Temmuz 2012 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kremlin’de görüştüler. Liderler, ekonomik ilişkiler, nükleer enerji alanında ortak projeler ve buna ek olarak Suriye sorununu müzakere ettiler. Liderler, ortak basın toplantısında, görüşmelerle ilgili memnuniyetlerini dile getirdiler.

Bu arada, Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi mezunu, doğu bilimci Eduard Belousov, Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin Suriye krizi konusunda Rusya ve Batının pozisyonlarının yakınlaşmasına katkıda bulunacağından şüphe duyuyor. Belousov, Ankara’nın hem NATO hem de Rusya ile iyi ilişkilerini korumaya çalışmasına rağmen bunun gerçekleşmeyeceği görüşünde.

Kıbrıs sorunu
Türkiye-Rusya ilişkileri özellikle de giderek artan ekonomik çabalar başta olmak üzere kimi ortak çıkarların yanı sıra aynı zamanda sayısız farklılıklardan da oluşmaktadır. Örneğin Kıbrıs sorunu ile Kafkasya’da Türkiye ve Rusya hâlâ farklı düşünmektedir. Türkiye tarafının girişimiyle hayata geçirilen Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu (Caucasus Stability and Cooperation Platform) gibi bölgesel çatışmaların çözümüne yönelik yaklaşımların bugüne değin çok da verimli olduğunu söylemek mümkün değil.

Suriye sorunu
Suriye'de Beşar Esad rejiminin değişmesini isteyen batılı devletler ve ABD, Özgür Suriye Ordusuna silah ve cephane yardımı yaparken, krizin çözümünde Türkiye batı yanlısı, Rusya ise Esad yanlısı olduğunu beyan etmektedir.

Öte yandan 24 Kasım 2015 günü Lazkiye'den havalanan Rus Su-24 tipi uçak Türk hava sahasını işgal ettiği için Türkiye tarafından 5 dakikada 10 kez uyarılmasına rağmen uyarıya cevap vermeyen Rus pilotları,devriye gezen Türk F-16'ları tarafından vurulmuştur.Paraşütle atlayan pilotlar Türkmen Dağı bölgesine düşmüşlerdir.Bir pilot ölmüş olup diğer pilot ise Rus askerleri tarafından Rusya'ya götürülmüştür.

Olayın ardından Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu angajman kurallarının değiştiğini önceden Rus yetkililere belirttiklerini ifade etti.Ardından Ürdün Prensi ile görüşmekte olan devlet başkanı Vladimir Putin, ''Sırtımızdan bıçaklandık'' ifadesini kullandı. G20 zirvesinde belirttiği "IŞİD'e destek veren G20 ülkeleri var" sözünü yineleyerek Türkiye'yi ve NATO ülkelerini IŞİD'ten petrol almakla suçladı.Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 25 Kasım'daki Türkiye ziyaretini iptal etti ve yaptığı basın açıklamasında: "Ben Türkiye'ye gitmiyorum, siz de gitmeyin, çünkü Türkiye Mısır'dan güvenli değil" açıklaması yaptı. Ayrıca uçağın hava sahasını ihlal etmediğini ve bunu kanıtlayabileceklerini söyleyen Putin'e ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nden uçağın iz haritası belgesi yayınlandı.Türkiye uçakların iz haritasını yayınlamiş ABD bu haritayı onaylamiştır Rusya bazı alanlarda ambargo uygulamış, bu turizm konusunda en etkili olanıdır. Şuanda ilişkiler gergin bir havada devam etmektedir.Türk ve Rus medyaları birbirlerini karalama kampayası yürütmektedir.



TÜRK OLMAK MÜSLÜMAN KARDEŞLERİNİ ASLA YALNIZ BIRAKMAMAKTIR
Türkiye, İsrail Devleti’ni 1949 yılında tanıdı. Türkiye’nin İsrail’deki ilk diplomatik misyonu bir temsilcilikti ve göreve başlangıç töreni 7 Ocak 1950 tarihinde gerçekleşti ve misyon şefi Seyfullah Esin itimatnamesini İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Weizmann’a sundu. Buna rağmen 6 Kasım 1956 tarihli Süveyş Kriziyle birlikte, Türk temsilciliğinin seviyesi maslahatgüzarlığa indirgendi.

1958’de İsrail Başbakanı David Ben-Gurion ve Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ile gizlice buluşarak, çevresel bir anlaşma için masaya oturdu. Anlaşmada halkla ilişkiler kampanyaları, istihbarat paylaşımı ve askeri destek vardı. 1967 yılında, Türkiye, Arapların 6 Gün Savaşı sonrasında İsrail kınamalarına katıldı, işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısını yaptı, fakat İsrail’in saldırgan taraf olduğuna dair kısmı oylamaktan vazgeçti. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Fas’ın Rabat şehrindeki bir toplantısında, Türkiye, İsrail’le diplomatik ilişkileri kötüleştirmeye yönelik çözüm önerisine karşı çıktı.

Aradaki ilişkilerin pozitif olarak gelişmesiyle birlikte, Türkiye’nin Tel Aviv’deki misyonu tekrar temsilcilik seviyesine yükseldi, Temmuz 1963’te ve Ocak 1980’de Elçilik seviyesine yükseldi.

İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesi ve Kudüs’ü sonsuz başkent olarak ilan etmesi üzerin]e, 30 Kasım 1980 tarihinde temsilcilik, İkinci Katip seviyesine indirgendi.

90'lı yıllar
1990’ların başına dek İkinci Katip seviyesinden sürdürülen ilişkiler 1990 yılı itibariyle İsrail-Filistin Savaşında Oslo Anlaşması yapılmış, bunun üzerine 1991 yılında diplomatik ilişkiler yeniden Büyükelçi seviyesine yükseltilmiş; Büyükelçi Ekrem Güvendiren güven mektubunu dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Haim Herzog’a 23 Mart 1992’de sunmuştur. Sözkonusu dönemden itibaren Türkiye-İsrail ilişkileri karşılıklı yarar temelinde devam etmiş iki ülke işbirliğinin yasal çerçevesi bir dizi anlaşmayla sağlanmış ve birçok üst düzey ziyaret gerçekleştirilmiştir.

1990 ve 2000'lerin başında Türkiye ve İsrail askeri, stratejik ve diplomatik açıdan işbirliği içindeydi.

İsrail Türkiye’de iki diplomatik misyon açtı; elçiliği Türkiye başkenti Ankara’da ve Başkonsolosluğu, Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’da kurdu. Yakın dönemdeki ilişkilerin kötüleşmesinden önce, Türkiye’deki İsrail elçisi Gabby Levi’ydi ve İsrail Başkonsolosu, Mordechai Amihai’ydi. Bu misyonlar, İsrail’in konsolosluk işlerini, Marmara, Ege, Doğu Trakya ve Karadeniz’in batı tarafında yürütmekle sorumludurlar.

2000'li yıllar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2005 yılında, Orta Doğu barışı için arabulucu olmak adına ve ticari ve askeri bağlar kurmak için İsrail’i ziyaret etti. Erdoğan, iki günlük ziyaretinde çok sayıda iş adamı getirdi. Ziyareti esnasında Başbakan Ariel Şaron’la ve Cumhurbaşkanı Moşe Katsav’la görüştü, Yad Vashem’ deki Holokost’u Anma anıtına çelenk bıraktı. Erdoğan Şaron’a, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Anti-semitizmi “insanlık suçu” olarak gördüğünü iletti. Ayrıca, Erdoğan, İran’ın nükleer programı hakkında sadece İsrail için değil, bütün dünya için bir tehlike teşkil ettiğini belirtti.

2006 yılı başında, İsrail Dışişleri Bakanı, ülkesinin Türkiye’yle ilişkilerini “mükemmel” olarak adlandırdı. Türkiye sayesinde, İsrail ve Filistinlilerin ortak olarak girişiminde bulunduğu bir endüstriyel park kurulmaya başlandı. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas bir gün arayla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuştu. Peres Türkiye için “Amerika, Suriye, Filistin ve bizim için Türkiye, Orta Doğu’da önemli bir oyuncudur” dedi. Jerusalem Post’ta yayınlanan bir rapora göre, Suriye Dış ilişkiler Bakanlığı’nda görevli bir sözcü, Türkiye’yi İsrail ve Suriye arasında “bir iletişim kanalı” olarak görüyordu.

İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Kasım 2007’deki üç günlük Ankara gezisinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüştü ve TBMM’ye konuştu. Gül, alı koyulan üç İsrailli asker; Gilad Şalit, Ehud Goldwaasser ve Eldad Regev’in özgür bırakılmaları konusunda yardım edeceği sözünü verdi.

İlişkilerin gerilemesi
Türk hükümetinin 2008-2009 İsrail-Gazze savaşını kınamasıyla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkiler gerildi. Aralık 1987’de Türkiye, Filistinlilerin kendi geleceklerini tayin etmelerine yardım edeceğini deklare etmişti. 2004 yılında, Türkiye, Şeyh Ahmed Yassin suikastını kınadı. Türkiye İsrail’in Gazze şeridi politikasını “devlet destekli terörizm” olarak tanımladı. İsrail’in Gazze’deki operasyonlarıyla ilgili Türkiye’nin her yerinde protestolar vardı.

5 Mart 2009’da, İsrailli günlük gazete Ha’aretz, İsrail ve Türkiye ilişkilerinin tekrar düzelmesi için “yüksek seviyede gizli uzlaşma görüşmeleri” nin yapıldığını yazdı. Bu yazı Türk gazetelerinde de paylaşıldı.

11 Ekim 2009 tarihinde Türkiye, İsrail, ABD ve İtalya’nın içinde bulunduğu bir hava egzersizi gerçekleşecekti. Ama Türkiye, İsrail’e “Anadolu Kartalı” askeri tatbikatını yasakladı. Ekim 2009’da Türkiye’nin Anadolu Kartalı egzersizinden İsrail’i men etmesi sonrasında, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Türkiye’nin arabulucu olmasına karşı çıktı ve “Türkiye, Suriye ve İsrail arasında dürüst bir arabulucu olamaz” dedi.

Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu sırasında Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail Devlet başkanı Şimon Perez'le arasında çıkan tartışmadan sonra podyumu terketmesi

2009 yılı başında gerçekleşen, Dünya Ekonomik Forumu’nda, Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye karşı tutumunu şiddetle eleştirdi. Dinleyicilerin Peres’i alkışlamasının ardından, Erdoğan: “İnsanların söylediklerini alkışlamalarını üzücü buluyorum. İnsanlar ölüyor ve ben bunun oldukça yanlış olduğunu düşünüyorum” dedi. Washington Post köşe yazarı olan moderatör David İgnatius, insanların akşam yemeğine gideceklerini belirterek, Erdoğan’dan konuşmasını tamamlamasını istedi. Erdoğan, Peres’in 25 dakika süren konuşmasından sonra kendisine 12 dakika verilmesini şikâyet etti ve sahneyi terk etti.

Ekim 2009’da, TRT 1’ın prime time dizisi Ayrılık’ta, kurgulanan sahnelerle İsrailli askerlerin Filistinli çocukları öldürdüğünü ve yaşlı Araplara kötü davrandığını gösterdi. İsrail Dışişleri bakanı Avigdor Liebermann, diziyi eleştirdi ve Türk Elçisini medya önünde azarladı. Liebermann daha sonra, Türkiye elçisini geri çekmekle tehdit ettiğinde özür diledi.

14 Şubat 2009 tarihinde Türkiye'nin Filistin tavrını eleştirerek “Erdoğan aynaya baksın. Ermeniler'i katlettiler, şimdi aynı şeyi Kürtlere yapıyorlar, Kıbrıs’ı işgal ettiler” diye konuşan İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mirzahi'nin sözleri nedeniyle İsrail'e açık nota vermiş ve Mizrahi’nin laflarını “hezeyan” olarak niteliyerek İsrail’den “izahat” istemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı da ağır bir açıklama yayınlayarak Mizrahi’nin “görev, yetki ve sorumluluklarını” aştığını, sözlerinin “milli çıkarlara zarar vereceğini” açıklamıştır. İsrail Ankara büyükelçisi Gabby Levy Dışişleri Bakanlığı'na çağırılmıştır.

Hamas lideri Halid Maşal’ın resmi Ankara ziyaretinden sonra, aradaki gerginlik yatışmaya başladı. Ocak 2010’da İsrail, Kurtlar Vadisi adlı Türk dizisinin, İsrail istihbaratının Türkiye’de casusluk yaptığını ve Türk bebekleri kaçırdığını resmetmesini protesto etti. Dizi ayrıca, MOSSAD’ın Tel-Aviv’deki Türk elçiliğine saldırdığını ve Elçiyle ailesinin esir alındığını gösterdi. 11 Ocak 2010 tarihinde İsrail Dışişleri Bakan yardımcısı Danny Ayalon, Türk elçisi Ahmet Oğuz Çelikkol’la görüştü. Görüşmeleri esnasında, Çelikkol, Ayalon’dan daha alçakta bir yerde oturuyordu. İddialara göre, Ayalon yardımcılarına dönüp alaycı bir tavırla, “Gördünüz gibi, asıl mesele, o daha alçakta oturuyor ve biz ondan yüksekteyiz… Masada sadece bir bayrak (İsrail bayrağı) var ve gülümsemiyoruz” dedi.

İsrail, Türkiye'den resmen özür diledi
İsrail Stratejik İşler Bakanı Moşe Ya’alon, Türkiye’yi Hamas ve İran’la işbirliği yapmakla suçladı. Şin Bet’e göre, Hamas, Türkiye’de geçici karargâh kurmuştu ve buradan Orta Doğu’da operasyonlar yönetip, yeni görevliler topluyordu.

Gazze filosu saldırısı ve tepkiler
31 Mayıs 2010 tarihinde, 9 aktivist (sekizi Türk ve biri çifte vatandaşlığa sahip Türk-Amerikan) İsrailli askerler tarafından öldürüldü ve birçok kişi de yaralandı. Yaralananlar arasında yedi İsrail askeri de vardı. Olay, “Gazze Özgürlük Filosunun” bir parçası olan Mavi Marmara adlı yolcu gemisinde gerçekleşti. Filoda altı gemi ve 37 milletten 663, aktivist vardı. Akdeniz üzerindeki uluslararası sularda gerçekleşen müdahalenin ardından, iki ülke arasındaki tansiyon yükseldi. Filodaki gemilerden biri Türk bayrağı taşıyordu. Türkiye Başbakanı Erdoğan müdahaleyi “devlet terörizmi” olarak adlandırdı. Türkiye elçisini İsrail’den bir açıklama talep etmek için geri çekti. Türk Dışişleri Bakanı, olayın iki ülkenin arasındaki ilişkileri geri dönülmez bir şekilde zedeleyebileceğini belirtti.

2 Eylül 2011’de Türkiye İsrail’le olan diplomatik bağlarının derecesini düşürdü ve Birleşmiş Milletler Mavi Marmara müdahalesiyle ilgili raporunu yayınladıktan sonra İsrail’le arasındaki askeri işbirliğini askıya aldı. İsrail başbakanlık ofisinden gelen bir açıklama, “İsrail’in bu sorunu çözmek için bir yol bulmayı ümit etmekte olduğunu ve bir çözüm yolu bulmak için çalışmaya devam edeceklerini” belirtti. Türkiye İsrail tarafından bir özür ve müdahale esnasında ölenler için tazminat talep etti. İsrail hükümeti taleplere ret cevabı verdi.

Eylül 2011’de, Birleşmiş Milletler raporu, gemiye karşı müdahale esnasında orantısız güç kullanıldığını belirtse de, Gazze ablukasını yasal buldu. Bunun ardından, Türkiye İsrail elçisini kovdu. İsrailli yetkililer bağları tekrar onarmak istediklerini belirtti fakat özür dilenmeyeceğini vurguladılar. Hamas Türkiye’nin kararını övdü.

Muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İsrail’le ilişkilerin kötüleşmesini kınadı, bunun hiçbir yararı olmayacağını ve küçük amaçlar için Türkiye’nin çıkarlarını riske atmamaları gerektiğini iddia etti. Cumhuriyet Halk Partisibaşkan vekili Faruk Loğoğlu, “İktidar partisinin Türkiye bir sıcak savaşın eşiğine getirmesi olasılığı üzücü ve kabul edilemez” diyerek Erdoğan’ı eleştirdi. İsrail’in eski Türkiye elçisi Alon Liel, Türk askerinin İsrail sularına girmeyeceğini belirtti. Ayrıca Türkiye’nin gelecekte İsrail’in Kıbrıs’a ihraç ettiği gaza engel olabileceğini speküle edip, Mısırla Türkiye arasındaki bir ittifakın İsrail’i Akdeniz’de yalnız bırakacağını belirtti.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, ilişkilerdeki bu bozulmanın zamanla geçeceğini belirtti. Eylül 2011’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ABD Başkanı Barack Obama, Erdoğan’a İsrail’le krizi çözmesi çağrısında bulundu.

Mavi Marmara saldırısı iddianamesi
Olayın ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca hazırlanan Akdeniz'in uluslararası sularında düzenlenen müdahaleye ilişkin olay tarihinde "İsrail Genelkurmay Başkanı olan Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi" hakkında hazırlanan iddianame İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiş iddianame oy birliğiyle kabul edildi.

İsmi geçen komutanların Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmeye teşebbüs suçuna azmettirmek, silahla yaralama suçuna azmettirmek, kemik kırığına neden olacak şekilde yaralamaya azmettirmek, yaralama suçuna azmettirmek, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak suçuna azmettirmek, haberleşmenin engellenmesine azmettirmek, Eziyet suçuna azmettirmek, Yağma suçuna azmettirmek, ve 'mala zarar vermeye azmettirmek suçlarından da toplam 8 bin 578 ile 18 bin 32'şer yıl arasında yakalandıkları yerde hapis cezasına çarptırılmaları öngörüldü.

İsrail'e uygulanan yaptırımlar
Palmer Rapor'unun açıklanmasının ardından rapor için Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan "Bu raporun hiçbir önemi yok, bu rapor onu yazanların ayıbıdır. Rapor Gazze ablukasına meşrutiyet kazandırıyor ve işgale kapı aralıyor. Biz bunu kabul etmeyeceğiz" demiştir. Ardından Türkiye, İsrail'e yaptırım kararı almış ve ilişkilerin düzeyini dahada düşürmüştür.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu şu 5 maddelik yaptırımları açıklamıştır:
- Türk İsrail diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. İkinci katip düzeyi üzerindeki tüm görevliler, başta büyükelçi olmak üzere en geç Çarşamba günü ülkelerine geri döneceklerdir.

 - Türkiye ile İsrail arasındaki tüm askeri anlaşmaların tümü askıya alınmıştır.

- Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de seyrü-sefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır.

- Türkiye İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır. İsrail’in 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Gazze’ye yönelik uyguladığı ambargonun Uluslararası Adalet Divanı’nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu’nu harekete geçirmek için girişimlere başlıyoruz.

- İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine gereken her türlü destek verilecektir.



TÜRK OLMAK SABRETMEKTİR ARKADAN VURMALARA
Brüksel'deki Türkiye-AB Zirvesi'nde anlaşma sağlandı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, AB-Türkiye anlaşması sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu. Davutoğlu, zirvenin yapıldığı binanın yanına PKK'nin çadır kurmasına izin veren Belçika hükümetine sitem etti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, zirve sonrası Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk ile birlikte düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

Davutoğlu Belçika hükümetine sitem etti
Konuşmasına "Bugün çok tarihi bir gün. Türkiye AB arasında bir anlaşmaya vardık" sözlerine başlayan Davutoğlu, zirvenin yapıldığı binanın yanına PKK'nin çadır kurmasına izin verilmesi konusunda şu sözleri söyledi:

"Biz görüşlerimizi paylaştık. Bugün şunun farkına vardık. Türkiye ve AB'nin kaderi aynı. 3 Milyon Euro sadece Suriyeliler için kullanılacak. Biz para pazarlığı yapmadık. Bu şekilde algılanmamalı. Bizim için önemli olan konulardan birisi de vize serbestliği. Biz üzerime düşeni yapacağız ve AB'nin de üzerine düşeni yapmasını bekleyeceğiz. 3 koşul Mayıs'a kadar bitecek. Bütün gelişmeler AB'siz bir Türkiye'nin olamayacağını Türkiye'siz için de bir AB olamayacağını gösteriyor.

"Terör örgütleri arasında ayrım yapmamalıyız"
“Teröre karşı dayanışma konusu da çok önemli. Ankara’da 35 sivili öldüren bir terör örgütü. Düşünün Brüksel’de geliyor bir durağı patlatıyor. Bu terör örgütü aynı semboller ve bayraklarla burada gösteri yapıyor siz nasıl hissederdiniz. Biz acımıza saygı gösterilmesini istiyoruz” diye konuştu.



TÜRK OLMAK YILLARCA KISKANÇ KOMŞU İLE UĞRAŞMAKTIR
Ege Sorunu
Ege Sorunu, Ege Denizi'nde kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası ve Ege Adaları'nın silahsızlandırılması gibi konuları kapsayan Türk-Yunan anlaşmazlığıdır.

Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi ile alakalı başlıca anlaşmazlık maddeleri;
*Ege Adaları'nın silahlandırılması

*Karasuları

*Havasahası ve Uçuş bilgi bölgesi (Flight information region-FIR)

*Münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının kullanımı

*Adacık ve kayalıkların statüsü


Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs Sorunu, Akdeniz'in doğusunda bulunan Kıbrıs adasında Kıbrıs Cumhuriyeti-Türkiye arasında yaşanan siyasi tabanlı sorun. Britanyalılar, Kıbrıs Sözleşmesi sonrasında adayı kolonileştirmeleri ile halklar arası çatışmalar artış gösterdi. Bu tarihlerde taksim isteğinde bulunan Türkler ile enosis isteyen Rumlar birbirleri ile çatışmaya başladı. Kıbrıslılar tamamen öz belirtim hakkı istiyordu. Britanyalılar, sorunu "Rum-Türk anlaşmazlığına" bağladı ve sonunda 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs; Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık'ın "Kuruluş, İttifak ve Garanti" adındaki 3 anlaşmayı imzalaması ile bağımsızlığını kazandı.

Bağımsızlıktan sonra da ada üzerinde çatışmalar durmadı ve 1963'te Kıbrıs Türkleri ada yönetiminden çekildi. 1974'te, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında siyasi gerilimler şiddetli olarak artmaktaydı ve Yunanistan'daki askeri cunta desteği ile Kıbrıs'ta enosis'e yönelik aşırı milliyetçi Rumların darbe yapması sonucunda Türkiye, Kıbrıs'a harekât düzenledi. Bunlarla birlikte, adanın kuzeyinde Türklerin yönetiminde politik bir düzenin meydana gelmesine neden oldu. Bu siyasi olaylarla günümüzdeki "Kıbrıs Sorunu" ortaya çıktı. 1983 yılında Türkiye, Kıbrıs Türk toplumunun ilan ettiği de facto yönetim olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tanımasından sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'ne Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak hitap etmektedir. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi Türkiye'nin "işgali" altında olduğunu nitelendirdi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti günümüzde bağımsızlığı sadece Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanımayan de facto bağımsız bir cumhuriyet konumundadır. Adanın kuzeyi de jure olarak Kıbrıs Cumhuriyeti'ne ait kabul edilir.

Bugün soruna ABD, Birleşik Krallık, Türkiye, Yunanistan, Birleşmiş Milletler ve son zamanlarda Avrupa Birliği dahil bulunmaktadır.

Kardak Krizi
Kardak Krizi Ocak 1996'da Yunanistan ile Türkiye arasında Türk bandıralı bir geminin Kardak Kayalıkları'nda karaya oturması sonucu Türk ve Yunan kurtarma ekipleri arasında çıkan anlaşmazlık sonucu patlayan krizdir ve iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. Olayı 20 Ocak 1996 tarihinde ilk kez Yunan Gramma gazetesi kamuoyuna duyurmuştur.

Figen Akat isimli Türk gemisi 25 Aralık 1995 tarihinde Ege Denizi'ndeki Bodrum'un 3,8 mil uzaklığındaki Kardak Kayalıkları'nda karaya oturdu. Bu olaydan sonra Yunanistan, deniz kazasının kendi karasularında olduğunu ileri sürdü. Türkiye ise söz konusu adaların kendisine ait olduğunu belirtti.

Yunanistan Ordusu, bir süre sonra doğudaki adacığa asker çıkarıp bayrak dikti. Bunun üzerine iki ülkenin deniz kuvvetleri adanın çevresinde konuşlandı.

Dönemin başbakanı Tansu Çiller, O bayrak iner, o asker gider diyerek Türk Silahlı Kuvvetleri'nin savaşa hazır olduğunu belirtti ve 30 Ocak 1996 gecesi adaya asker çıkarılmasını istedi. Türk SAT ve SAS komandoları Doğu Kardak’ı kuşatmış olan Yunan donanmasının arasından geçerek hemen yandaki ikinci adaya (Batı Kardak) gece operasyonu ile çıkıp Türk bayrağını diktiler. Daha sonra Bill Clinton'un telefonu ve Amerikan delegesi Richard Holbrooke ile NATO Genel Sekreteri Javier Solana girişimleriyle tansiyon düşürülmüş ve kriz öncesi duruma dönülmüştür.

2013 yılının Ocak ayında Yunanistan'ın Altın Şafak partisi milletvekili İlias Panayotaros, parlamentodaki konuşmasında Yunan hükümetinin Kardak’a Yunan bayrağını dikmesini yoksa bunu kendilerinin yapacağını söyledi. Partinin lideri Nikolas Mihaliolakos ise Türk komandoların kayalara çıkıp Türk bayrağı çektiği 30 Ocak gecesinin kendileri için “utanç gecesi olduğunu” söyledi.

2013 yılının Şubat ayında Radikal Sol Koalisyon Partisi SYRIZA’nın İnsan Hakları Komitesi üyesi avukat Nasos Theodoridis, İmia kayalıklarının adı bence Kardak’tır. İtalya 12 Adaları, Yunanistan’a bıraktığında, bu adalara yakın kayalıkları dahil etti. Kardak Kilimli adasına kıyasla Türkiye’ye daha yakın şeklinde açıklamada bulununca İnsan Hakları Komite üyeliğinden alındı ve SYRIZA, Teodoridis'in partinin değil kendi görüşlerini dile getirdiğini belirtti. Yunan medyası "Theodoridis vatan hainidir" yorumları yaptı.

OGÜNhaber