Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınmasının ardından Türkiye 'ikiye bölündü.' Sabah Gazetesi başta olmak üzere; AK Parti medyası Aziz Yıldırım’ı neredeyse 'mafya babası' ilan etti.
(Barış YARKADAŞ) - Operasyonun iktidar eliyle başlatıldığını ve işin içinde cemaatin olduğunu söyleyenler ise, Fenerbahçe'yi Cumhuriyet'in "son kalesi" ilan ederek, Yıldırım’dan “Anti – AK Parti’ci bir kahraman” yaratmaya çalıştı.
Oysa Aziz Yıldırım belki her ikisi de değil…
Aziz Yıldırım, sadece ve sadece para kazanmaya çalışan, bunu yaparken “oyunun kuralları”na uyan paragöz bir işadamı… Dayısı Faruk Yalçın sayesinde iş dünyasına adım atan ve askeri ihalelerdeki ‘’başarı’’sıyla öne çıkan Yıldırım, hiçbir şekilde “Anti-AK Parti’ci” olarak anılamaz. Yıldırım gibilerin savunduğu düzen, AK Parti’nin felsefesine uygundur. Yıldırım da AK Parti’yi destekleyenler de “ne olursa olsun kazan” anlayışıyla hareket eder. Bitmek tükenmek bilmeyen para hırsı, milyar dolarlık ihalelerde kendini gösterir. Gücü yetenin, diğerini tasfiye ettiği adına da “ticaret” denilen o cangıl, Aziz Yıldırımların yıllarca beslendiği ortamlardır. Spor Kulübü Başkanlığı ise bu işlerin sosudur… Futbol, gücüne güç katma, kapalı kapıları ardına kadar açtırmanın sihirli anahtarıdır. “Darağacında bile olsam; son sözüm Fenerbahçe” sözü bu yüzden anlamsız ve kuru bir ajitasyondan ibarettir.
Yıldırım eğer söylediklerine inanmış olsa, operasyondan kurtulabilmek adına Başbakan Erdoğan’dan randevu alabilmek için günlerce beklemezdi. Kendisini “darağacı”na hazırlar, başına geleceklere karşı sesini yükseltirdi.
Ancak öyle olmadı… Aziz Yıldırım, adına ‘Yeni Türkiye’ denilen bu cangılda, belki de milyar dolarlık bir askeri ihaleden çekilmeyi kabul etmediği için hedef tahtasına konuldu. Gazeteport’un iddiasına göre, Yıldırım, AK Parti’ci Çalık Grubu’nun da almak istediği 4 milyar dolarlık ihaleye girmekte ısrar edince “ipi çekildi.” Çalık Grubu’na bağlı Sabah Gazetesi’nin “Şike Operasyonu” hakkındaki ateşli yayınları, bu teoriyi doğrular nitelikte…
Belli ki; Aziz Yıldırım,”Yeni Türkiye”yi kavrayamadı. Artık hiçbir kuralın geçerli olmadığı, TV ve gazete yayınlarıyla insanların infaz edildiği, itibarsızlaştırıldığı, ticari açıdan yok edildiği düzende, kendisinin de eskisi gibi at oynatabileceğini düşündü. Oysa ki; yanılgısı tam da burada başlıyordu. AK Parti’nin en sıkı destekçilerinden Atasay Kuyumculuk’un Sahibi Cihan Kamer’le “ortak” olması, Yıldırım’ın kendisini rahat hissetmesini sağlıyordu. AK Parti’yle ilişkilerini iyi tutuyor, parasına para katmaya devam ediyordu.
Öyle ki; AK Parti’ye bağlarını sıkılaştırmak için, EKREM TOSUN’u bile kendisine ortak yapmıştı.
Ekrem Tosun’u hatırlayacaksınız…
Atasay Grubu Şirketleri’nin Mali Müşaviri Tosun’un adını kamuoyu ilk kez, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından duydu. Kılıçdaroğlu, 2009 yılında yapılan yerel seçimler öncesi, “Kim bu Ekrem Tosun?” sorusunu ortaya attı. Uzun süren tartışmalar sonrası, Ekrem Tosun’un, Atagold adlı şirkete ortak oldukları ortaya çıkan Başbakan Erdoğan’ın çocukları Bilal Erdoğan ile gelini Sema Erdoğan adına genel kurulda ‘’imza attığı” belgelendi. Ekrem Tosun’un, Türk Futbol Federasyonu eski Başkanı ve Başbakan Erdoğan’ın yakını merhum Hasan Doğan’la da bir süre çalıştığı öğrenildi.
İşte aynı Ekrem Tosun, ne ilginçtir ki; bu kez de Aziz Yıldırım’ın “ortağı” olarak karşımıza çıkıyor.
Önümde bir belge var… Öyle gizli – saklı bir belge değil…
Aziz Yıldırım’ın “Anti – AK Parti’ci bir kahraman olmadığı”nı ortaya koymak için yazacağım bu belgedekileri…
Belge, İstanbul Ticaret Odası’nın ve 3 Kasım 2009 tarihli… Belgede, Aziz Yıldırım’ın şirketi ‘Maktaş Makine’ kurucu olarak yer alıyor. Altınova Yat İnşacılar Sanayi ve Anonim Şirketi’nin kuruluşunu düzenleyen noter evrakında, ortaklar arasında Cihan Kamer’in eşi Çiğdem Kamer, Aziz Yıldırım’ın kızı Hande Yıldırım Gamgam, Gülşah Yıldırım, Gül Han Denizcilik ve Ekrem Tosun yer alıyor.
Atagold adlı şirkette, Bilal Erdoğan ile Sema Erdoğan adına genel kurulda imza atma yetkisine sahip olan Ekrem Tosun, bu kez “Gemi İnşa” şirketinde ortak olarak görünüyor.
Yukarıda da anlattıklarımdan yola çıkarak, Aziz Yıldırım’a “kahraman” muamelesi yapmanın anlamsız olduğunu söylememe gerek yok sanırım.
Aziz Yıldırım, diğer işadamları gibi bu çarkın bir dişlisiydi. Para – ticaret – siyaset – spor - güç ilişkilerinin tam da göbeğinde yer aldı. Türk futbolu ne kadar temizse; o da o kadar temiz kaldı. Ancak gün geldi; artık o dişlinin değişmesi gerekti. Çünkü; ‘Yeni Türkiye’ yoluna yeni oyuncularla devam etmek istiyor. Sporun kitleler üzerindeki etkisini bilenler, Yıldırım gibi “güç sembolü” bir ismi “saha dışına” itiyor ve “kendi oyuncusu”nu oyuna alıyor.
Başbakan Erdoğan’la ‘’arasının epey süredir açık olduğu” bilinen Cihan Kamer’in Fenerbahçe Yönetim Kurulu üyeliğine alınması bile, Yıldırım gibi “tam biat etmemiş”leri kurtarmaya yetmiyor. “Yeni Düzen”in sahipleri, “Ya bendensin, ya da düşmanımsın” anlayışıyla hareket ettiği için, teslimiyet istiyor. TSK, medya, polis, yargı ele geçirildiği için, sıra kitleler üzerindeki en etkili araca, futbola geliyor. Aziz Yıldırım, işte bu sürecin kurbanıdır… “Yeni Türkiye” Yıldırım gibi güçlü görünenlerin omuzlarının üstünde yükseliyor!
‘Şike - para - mafia – temiz krampon’ sözleri ise işin tuzu biberi oluyor… Yıldırım'ı Cihan Kamer de, Ekrem Tosun da kurtaramıyor. Çünkü; birileri "ortaklıktan gelecek pay"a değil, hissenin tamamına sahip olmak istiyor.