FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a giderek yayınları kesmeye çalışan 5'i sivil, 16 sanığın yargılanmasına başlandı.

TÜRKSAT baskını davası sanıkları adliyede

ANKARA/AA - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a giderek yayınları kesmeye çalışan 5'i sivil, 16 sanığın yargılandığı davanın görülmesine başlandı.

Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanan tutuklu sanıklar, avukatları ve yakınları ile müştekiler yer aldı. Sanıklar, güvenlik önlemleri altında duruşma salonuna getirildi.

Kocaeli ve Kırıkkale'de tutuklu 2 sanık ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katıldı.

Duruşma kimlik kontrolünün ardından iddianamenin okunmasıyla devam ediyor.

Vatandaşlardan sanıklara tepki
Bu arada, sanıkların adliyeye girişinin ardından, Milli İrade Platformu adına Ensar Vakfı Ankara Başkanı avukat Ercan Poyraz, basın açıklaması yaptı.
 


Darbecilerin, tankları vatandaşların üzerine sürdüğünü, istikbali için sokağa çıkan insanları şehit ettiğini söyleyen Poyraz, "Milletimiz acı da olsa bu tecrübesini hem koruyacak hem de nesiller boyunca aktaracak, iradesinin, devletinin ve mücadelesinin bekçisi olacaktır. 15 Temmuz'da kanımızla ve canımızla verdiğimiz destansı mücadelenin hukukla perçinleşmesi için bugün görülecek olan TÜRKSAT davası ve bütün FETÖ davalarının da sonuna kadar takipçisi olacağız." diye konuştu.

"Hainler hesap verecek", "Vatan haini FETÖ" ve "Adliyede nöbete devam" yazılı dövizler taşıyan protestocular, "İdam isteriz" sloganı attı.

İddianameden
FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Gölbaşı'ndaki TÜRKSAT'a yayınları kesmek üzere giden 5'i sivil 16 kişi hakkında Cumhuriyet Savcısı Tolgahan Öztoprak'ın hazırladığı iddianamede, sanıklardan Eray Uçkun, İbrahim Altınok, Melih Varol, Mustafa Altunay, Mesut Sancak, Ergün Özyurt, Ersan Kuluçlu, Osman Kemal Küçük, İbrahim Yılmazbaş, İsmail Donat ve Tayfun Karaöz'ün "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "2 kişiyi kasten öldürmek" suçlarından 5'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.

Bu sanıkların "silahlı terör örgütü üyesi olmak", "nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs", "cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak", "nitelikli yağma", "kamu malına zarar vermek" ve "mala zarar vermek" suçlarından ayrıca cezalandırılmaları talep edilen iddianamede, sivil zanlılar Aydın Yavuz, Birol Baki, Burhan Güneş, Salih Mehmet Dağköy ve Uğur Özüdoğru için "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs", "cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs" ve "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlarından üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapsin yanı sıra "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan cezalandırılmaları talebinde bulunuluyor.

Darbecilerin TÜRKSAT'a gelmesinden önce tedbir amacıyla kuruma gelen ve personeli yönlendiren TÜRKSAT AŞ Tesisler İşletme Direktörü Ahmet Özsoy ile şirket görevlisi Ali Karslı'nın "ölen" olarak gösterildiği iddianamede, bu kişilerin yakınları ve TÜRKSAT AŞ Genel Müdürü Cenk Şen'in de arasında bulunduğu 60 kişi ile TÜRKSAT AŞ tüzel kişiliği "müşteki" olarak yer alıyor.

Sivil şüphelilerden Dağköy'ün FETÖ/PDY ile irtibatlı Yamanlar Lisesi mezunu olduğu, Samanyolu TV'de bilgi işlem direktörlüğü yaptığı ve El Cezire Türk'te çalıştığı, Yavuz'un TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezinde kurumsal gelişim başkan yardımcılığı yaptığı, Burhan Güneş'in de bilgisayar mühendisliği mezunu olduğu ve TÜBİTAK'ta İdari İşler Başkan Yardımcılığı yaptığına dikkati çekilen iddianamede, şüpheli Baki'nin elektronik şirketi olduğu, Samanyolu TV'de bir süre çalıştığı, Özüdoğru'nun ise HAVELSAN, BTK ve son olarak Başbakanlık Sektörel İzleme Biriminde bilişim uzmanı olarak görev yaptığı belirtiliyor.

İddianamede, sanıkların darbe girişimi gecesi yayınların kesilmesi için TÜRKSAT'a gittikleri, sivil şüphelilerin de bu amaçla "teknik personel" olarak burada bulundukları kaydediliyor.

"Artık durumun ciddiyetini anladım"
Bu sırada, Türkiye'deki kritik kurumlara saldırı olduğu belirtilerek, TÜRKSAT'a terörist saldırının engellenmesi için 15-20 kişilik bir grubun hazırlanmasının istendiğini bildiren Uçkun, bu emri verenin kim olduğunun sorulması üzerine, gürültülü bir ortamda bulunduklarını, emri kimin verdiğini duymadığını belirtti.

Helikopter pistine geçtiklerini aktaran Uçkun, burada kendisine bağlı askerlere, operasyonda kullandıkları "Şamil" kodunu bildirdiğini, buradaki askerlerden de çağrı adlarını sorduğunu kaydetti.

Uçkun, helikopterin kalkmasına yakın Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Osman Kılıç'ın sesine benzettiği birinden telefon geldiğini anlatarak şöyle devam etti:

"Kılıç'ın tatbikatla komutan adına ilgilendiğini düşündüm. TÜRKSAT'a gidip gitmediğimizi sordu. Bu sırada helikopterler geldi. Helikopterlere bindik. 15-20 dakika alayla TÜRKSAT arasında uçtuk. TÜRKSAT üzerinde ikinci turu dönerken arkadan ses geldi. Silahçının aşağıya, nizamiye bölgesine ateş ettiğini gördüm. Bir ya da 2 dakika ateş edildi. TÜRKSAT'a terörist saldırı oldu. Bunun üzerine buraya gönderildiğimiz söylenmişti. TÜRKSAT'a indik. Nizamiye bölgesine yanaşırken 'Tamam, yaralı var. Tamam' şeklinde sesler geldi. Bunu duyunca grubun terörist olduğuna dair bizde kanaat oluştu. Hiçbir devlet kurumunda makineli silahlı kişiler görmemiştim. İlk kez orada gördüm. Silopi ve Cizre'de ne yaptıysak onu yaptık. Silahlı birini gördüğümüzde silahlarına el koyardık, burada da onu yaptık. Silahlara el koyduk, dışarıyla irtibatlı olmaması için cep telefonlarını aldık. Türkiye genelinde tesislerden bir çoğuna yoğun saldırılar olduğu, buradaki saldırılar bertaraf edilinceye kadar sıkıyönetim ilan edildiği bize bildirildi. Ben artık durumun ciddiyetini anladım. Silopi ve Cizre'yi yaşadıktan sonra 'evet, yapabilirler' diye düşündüm. Daha sonra Osman Kılıç, 'Terör örgütlerinin propaganda yapma ihtimali var. TÜRKSAT yayınının kesilmesi lazım' dedi. Bana, 'TSK, normale dönünceye kadar yönetime el koydu.' dedi. O anda darbeyi anlayamadım. 'Normale dönünceye kadar' ibaresi beni yanılttı."

"Şalteri indirsinler"
Bu telefon üzerine biran önce yayını kesmek için harekete geçtiğini anlatan Uçkun, buradaki sivillere, "Yayını kesebilecek biri var mı?" diye sorduğunu, böyle biri olmadığını öğrenince, bir grup askerle yayın odasına geçtiğini bildirdi.

Uplink odasındaki görevlilere yayını kimin kesebileceğini sorduğunu ifade eden Uçkun, şöyle devam etti:

"Görevli, 'Burada öyle biri yok. Belki nizamiyede olabilir' dedi. Böyle deyince 'teknisyen var mı?' diye tekrar nizamiyeye doğru geçtim. Nizamiyeye ulaşır ulaşmaz yoğun bir ateş sesi geldi. Ne olduğunu anlamadım. 'Ateşkes' diye bağırdım, arkasından birkaç el havaya ateş ettim. İçinde şehidin bulunduğu arabayı gördüm. 'Niye dikkat etmediniz?' diye sordum. 'İkaz ettik, bomba yüklü araç diye düşündük' dediler. Aracın içindekilere 'Yaralı var mı?' diye sorduk. Arkadan bir ses geldi. Onu dışarı aldık. O esnada yine telefon geldi. 'Yaralılar var' dedim. Bana, 'Helikopteri hazırlayınca yaralılar için göndereceğiz. Bir an önce yayını kesin' denildi. Tekrar öbür binaya geçtik. Üst üste telefonlar geldi. Osman Kılıç aradı, onun adına albay aradı. Binadakilere aralarında teknisyen olup olmadığını sordum. Biri, 'Ben bunu deneyeyim' dedi. Bilgisayarın başına oturdu, bir şeyler yaptı. Osman Kılıç tekrar aradı, 'Bir an önce yayını kesin. TRT 1 hariç yayın kesilecek' dedi. Telefonda arkadan genelkurmay başkanı olduğunu düşündüğüm biri 'Kardeşim hala neden yayın kesilmedi. Kessinler kafamın tasını attırmasınlar' dedi."

Mahkeme başkanının, "Genelkurmay Başkanıyla hiç telefonla görüştün mü? Onun olduğunu, sesini nereden biliyorsun?" sorusu üzerine Uçkun, "Hayır, konuşmadım. Osman Kılıç'ın aramış olması, beni bu düşünceye sevk etti." karşılığını verdi.

Uçkun, "Telefondaki ses, 'Orada şalter yok mu?' Şalteri indirsinler' dedi. Osman Kılıç bana 'Şalter yok mu?' diye sordu. Görevliler, şalterin olmadığını, sistemin birbirini yedeklediğini, yayının bu şekilde sürdüğünü söylediler. Bu sırada yine telefon geldi. 'Hala yayın devam ediyor. Neden?' diye sordular. Ben de 'Elimden gelen bu' dedim. 'Sana mesajla bir numara göndereceğiz. Numarayı ara, sana anlatacaklar' dediler. Mesaj geldi, numarayı aradım. Karşıda çıkan şahıs, bana kabaca yayının nasıl kesileceğini tarif etti. Bizim yaptığımız işlemlerle karşılaştırdım. Telefondaki kişiye, aynı şeyi yaptığımızı söyledim." diye konuştu.

Osman Kılıç'ın kendisini tekrar arayarak, "Plan değişti. 5 dakika içinde uçaklar gelecek, TÜRKSAT'ı boşaltın" dediğini aktaran Uçkun, bunun üzerine personeli de uyararak yapıyı tahliye ettiklerini, 3 sivil araçla TÜRKSAT'tan ayrıldıklarını, Konya Yolu'na çıkarken kendilerine ateş edildiğini söyledi. Konya Yolu'nda da silahlı saldırıya uğradıklarını aktaran Uçkun, bu sırada arkadaki aracın devrildiğini, kendi araçlarındaki 4 kişinin de yaralandığını söyledi. 

Ana yoldan ayrılıp köy yoluna girdiklerini belirten Uçkun, boş bir arazide durup yaralıların durumuna baktıklarını, bu sırada Osman Kılıç'ın arayıp helikopter göndereceklerini söyleyerek koordinat istediğini ifade etti.

"Darbeyi Akıncı Üssü'nde öğrendim"
Helikopterin kendilerini Akıncı Üssü'ne götürdüğünü anlatan Uçkun, burada bir süre uyuduğunu, uyandığında bir araçla üsten ayrılmak istediklerini, nizamiyeye yaklaştığında siyah bir makam aracı gördüğünü belirterek, "Burada Akın Öztürk'ü gördüm. Kendisini daha önceden tanıyordum. Etrafındaki kalabalıktan biri 'Darbeyi beceremedik' dedi. O anda darbe olduğunu anladım. Darbe bilinciyle olaya karışmış değilim. Hiçbir planlamasında bulunmadım. Kasten öldürme olayını asla kabul etmiyorum." diye konuştu.

Uçkun'un, TÜRKSAT personelinden sürekli terörist diye bahsetmesi üzerine Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, "Deneyimli bir askersin. Yarbay rütbesindesin. Sürekli teröristlerle mücadele ettiğini söylüyorsun. Bir buçuk saat TÜRKSAT'ta kaldınız. Buradaki insanların terörist olmadığını anlayamadın mı, bu normal mi?" diye sordu. Eray Uçkun, "Ben bunları tehdit olarak algılıyorum. Aldığım eğitim gereği öyle davranmak zorundayız. Tecrübelerimle hareket etmek zorundayım." dedi.

Mahkeme Başkanının "15 Temmuz'dan önce size tatbikattan bahseden oldu mu?" sorusuna Uçkun, "Hayır" karşılığını verdi. "Tatbikatlarda rütbelerin sökülmesi normal mi? Daha önce bunu yaptınız mı?" sorusuna karşılık Uçkun, "Evet, çıkarıyoruz." dedi. "Muhafız alayında size silah dağıtıldı. Bu normal mı?" sorusu üzerine ise Uçkun, "Dağıtılabilir." yanıtını verdi. Uçkun, "Bu silahların kaydı tutuldu mu? Siz hangi silahı aldığınızı hatırlıyor musunuz? TSK'da kayıtsız silah dağıtılması normal mı?" soruya karşılık, "Çok normal bir durum değil." ifadesini kullandı.

Mahkeme Başkanının, "Telefonla sürekli irtibat halindesin. 12 saat boyunca kalkışmayı öğrenemedin mi? İnternette bunun kalkışma olduğunu bağırıyor herkes" demesi üzerine Uçkun, internete girmediğini öne sürerek, "Komutan seviyesinde kimse interneti açıp bakmaz. Ülke gündemini takip ederken yanındaki insanın hayatına mal olabilirsin." şeklinde cevap verdi. 

Kollukta verdiği ifadelerindeki çelişkileri sorulan Uçkun, önceki ifadelerinin kayıtlara eksik geçtiğini öne sürdü.

"Kimseye silah doğrultmadım"
Sanıklardan İbrahim Altınok, FETÖ ile irtibatının olmadığını ve örgüt üyesi hiç kimseyle görüşmediğini ileri sürerek, "Bunların yurtlarında kalmadım, himmet vermedim ve ByLock kullanmadım. Yıllardır askerlik yaparım, görevim vatanı korumak. Kuzey Irak'ta aylarca görev yaptım. Erbil, Süleymaniye ve Zaho gibi bölgelerde görev yaptım. Buna rağmen silahlı terör örgütü mensubu olarak yargılanıyorum." şeklinde savunma yaptı.

Kara Harp Okulu'nda subaylık kursunda tanıdığı Mehmet Hamza Başaran ve tanımadığı bir askerin evine geldiğini söyleyen Altınok, şöyle devam etti: 

"Bana 15 Temmuz Cuma günü saat 20.30'da eğitim tatbikatı olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayına gitmem gerektiğini söylediler. Ben de 'Hastayım, katılamam' dedim, onlar da ısrar etti. Tatbikata gittiğimde operasyon ve tatbikatlarda giyilen bir kıyafet giydim. Bize silah dağıtıldı, hazır bulunan araçlarla helikopter pistine geçtik. Kod adının 'Şamil' olduğunu öğrendiğim bir yarbay, TÜRKSAT'a terör saldırısı olduğunu ve oraya gideceğimizi söyledi. 2 helikopterle TÜRKSAT'a gittik, ilk helikopterden ateş edilmiş. İlk helikopterdeki personelin nerede olduğunu görmedim. Nizamiye bölgesinden 'Buraya gelin, acele edin' diye çağırılınca oraya gittik. 

Biri araç içerisinde 2 yaralı gördük. İsminin Ergun Özyurt olduğunu öğrendiğim üsteğmen, bana nizamiyedeki sivillerin yanına gitmemi söyledi. Kimseye kötü söz söylemedim, hakaret etmedim ve silah doğrultmadım. Şamil Yarbay güvenlik görevlilerine 'TSK, yönetime el koydu' tarzında şeyler söyledi. Korkmaya başladım, Şamil sivilleri gönderdikten sonra sivil araçlarla oradan ayrıldık." 

Uzun namlulu silahların ateşine maruz kaldığını öne süren Altınok," TÜRKSAT'tan uzaklaşırken ikinci kez yoğun ateşe maruz kaldık, yaralandım. Sonrasını hatırlamıyorum, bir süre sonra helikopterle hastaneye götürüldüm. Bilerek ve isteyerek böyle bir olaya katılmadım. mesleğim emir komuta zinciriyle, ben emir kuluyum. Arabaya ateş edenler içinde değilim. Namuslu ve şerefli bir askerim, bunlarla işim olamaz." diye konuştu. 

"Biberoğlu'nun aramasına şaşırdım"
Sanıklardan Melih Varol ise savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyerek, beraatını talep etti. 

Mahkeme Başkanı Ademoğlu, Harp Okulu Bölük Komutanı eski jandarma üsteğmen Önder Biberoğlu'nun darbe girişimi gecesi saat 03.00'te yolladığı mesajları sorduğu Varol, "Telefonumu Kırıkkale'ye giden Mesut'un arabasında unuttum. Cumartesi sabah Kırıkkale'ye telefonumu almaya gittiğimde çeşitli aramaların yapıldığını ve gelen mesajları gördüm. Biberoğlu'nun aramasına şaşırdım. Biberoğlu ile konuştuğumda bir durum olmadığını söyledim." yanıtını verdi. 

Biberoğlu tarafından birkaç kez daha arandığı hatırlatılarak, "Şaşırdım, diyorsun. Neden şaşırdın ki?" sorusu yöneltilen Varol, "O tarihte istirahatliydim. Gece saat 3'te arayınca çok şaşırdım. Sabah telefonu almaya gittiğimde kendisini aradım." dedi.
OGÜNhaber