Sultan II. Abdülhamid Hân’ın tahta çıktığı sene olan 1876’da, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Karadağ ve Sırbistan'da milliyetçi Slavlar çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden pek çok Müslüman'ı acımasızca şehit ederken sanki suçlu Osmanlıymış gibi Avrupa kamuoyu Osmanlı Devleti aleyhine tek taraflı olarak propaganda yapmaya başlamış ve bunun üzerine kendilerine ‘Büyük Devletler' diyen bir takım devletler hemen olaya müdahil olarak İngiltere'nin teklifiyle İstanbul'da bir konferans düzenlenmesini istemişlerdi. İstanbul'da Haliç Tersanesi'nde Bahriye Nezareti'nde toplanan Tersane Konferansı’nda Osmanlı Devleti’ne kabul edemeyeceği teklifler sunmuşlardı.
1877–78 Osmanlı-Rus Harbi başlamadan önce, Bab-ı Ali’de toplanan Büyük Konsey’de Katolik Ermenilerin Patrik Naibi Kirikor Enfiyeciyan “…devletimizin ebedi düşmanına karşı hepimiz kanımızın son damlasına kadar akıtmaya hazırız. Netice itibariyle harp istiyoruz” demiş ve bu sözleri alkışlarla karşılanmıştır.
Uzun yılların savaş yorgunu olan
Devlet-i Aliyye’yi savaşa sokmak istemeyen Sultan Abdülhamid, Hân vükelayı saraya davet eder. Konferans kararları hakkında onların görüşlerini sorar. Osmanlı hazinesi böyle bir savaşı karşılayacak durumda değildir. Balkan isyanlarını yeni bastıran ordu yorgundur. Rusya tehdidi kapıdadır.
Sadrazam Mithat Paşa kabinesinin kararını padişaha şöyle bildirir: “Böyle tekliflerde harp etmek için askerin kuvvetine bakılmaz; biz Anadolu'ya dört yüz atlı ile geldik, yine dört yüz kişi kalıncaya kadar harp etmek lazımdır!” Mithat Paşa’nın bu harp sevdası memleketi muazzam bir uçurumun kenarına getirecektir.
Mithat Paşa, Redif Paşa ve Damat Mahmud Celalettin Paşa, savaş isteyenlerin başını çekmektedir.
Sultan Abdülhamid onlara ordunun durumu hakkında soru sorduğunda ordunun mevcudu hakkında bile yeterli bilgileri olmadığı ortaya çıkar. Paşalar Sultan Abdülhamid Hân’ın savaş istememesine karşılık olarak onu harekete geçirmek için Talebe-i Ulum, saray civarında “Harp isteriz!” diyerek nümayiş yapmaya başlarlar. Padişaha Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi hadisesi hatırlatılır. Hatta Sultan Abdülhamid Hân’ın savaşı istememesini ‘Moskof yanlılığı' olduğuna ilişkin yalan rivayetler üretilir.
Sonuçta Tersane Konferansı kararları reddedilir. Rusya, bunun üzerine Osmanlı Devleti'ne savaş ilan eder.
O günlerde
Eğinli Said Paşa anılarına şöyle yazacaktır; “Vay gidi humk-u belahet (kalınkafalı ahmaklar) Rumeli'nin bütün bütün gitmesine sebep olacaklar!”
Sonuç neredeyse facia olur Kars, Ardahan, Batum, Erzurum Rusların eline geçer. Rumeli'den elde kalanlar ise ancak İngiltere'nin sözde müdahalesi ve Kıbrıs'ın hediye edilmesiyle korunabilir. Doğu cephesinde Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın bir dizi başarısı, Batı Cephesi'nde Gazi Osman Paşa'nın Plevne Savunması dışında, Osmanlı ordusu adeta dağılır. Üstelik pek çok bakımdan teknik olarak Rus ordusuna üstün olmasına rağmen sonuç, büyük bir bozgun olur. Rus Ordusu, İstanbul Yeşilköy'e kadar gelir. Sonunda ‘Büyük Devletler!' ve özellikle İngiltere'nin müdahalesi ve Rus Ordusu'nun da perişan hali İstanbul'u kurtarır.
Harpten Osmanlı mağlup çıktı. Rus orduları Ayastefanos’a kadar geldiğinde Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Rus komutanı Grandük Nikola’nın karargâhına kadar giderek, ondan Doğu Anadolu’daki Ermeniler için muhtariyet (otonomi) talep etmiş ve nihayet ateşkes anlaşmasına, bölgede Ermeniler lehine reformlar yapılmasını öngören bir madde koydurmayı başardı. Fakat İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni zayıflatırken Rusya’nın fazla güçlenmesini istememesi yüzünden Ayastefanos Anlaşması iptal edilir. Yerine Berlin Antlaşması imzalanır ama onun da şartları çok ağırdır. Rusya’ya pek güvenemeyen Patrik Nerses, bu defa İngiliz Elçisi H.Layard’la temasa geçerek, İngiltere’den muhtar Ermenistan sözünü alır.
1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin acı neticesi ve getirdiği yıkım Sultan Abdülhamid Hân’ın uzun saltanatı boyunca öncelikli hedefinin Osmanlı Devleti’ni olabildiğince savaştan uzak tutmak politikasının temelini oluşturur.
Evet, sevgili okuyucularım size tarihi bir hadiseden bahsettim. Harbin ne olduğu hakkında en ufak bir fikri olmayanların savaş çığırtkanlığının koca imparatorluğu ne hale getirdiğini tarihten biliyoruz. Düvel-i Muazzama denilen yapı, tarih boyunca zayıflatmak istediği devletleri birbirlerine düşürerek amacına ulaşmaya çalışmıştır. Bunlarla başa çıkmanın tek yolu Allah’a iltica ederek akl-ı selim sahibi olmak, duygularla hareket etmek yerine akıl ile hareket etmektir.
Allah bu aziz milletin yar ve yardımcısı olsun.