1 Mayıs

Henüz ne Adam Smith (Kapitalizmin babası) ne de Karl Marx (Sosyalizmin babası) okumuşum. Bihaberim ikisinden de. Daha sonraları, önce ilkini, sonra ikincisini okuyup öğrenerek, kıyaslama yaparak tercihte bulunacağım. 

Hem de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ders olarak başlayıp, özel ilgi alanıma girecekler.

Ama o yıl, o gün, içgüdüsel olarak, emekten yanayım ve bu yüzden Taksim’deyim.

Bir önceki yıl Maden-İş’ in efsane başkanı Mehmet Ertürk’ün çabalarıyla Taksim’de kutlanmış ve şenlik havasında geçmişti.

Egemenler tüm dünyanın kutladığı ‘Emek Bayramı’nı, biraz da dünyaya mahçup olmamak için ‘Bahar Bayramı’ adı altında kutlarlardı.

Korkulurdu emekten ve emekçiden.

Ve topluma kaka çocuklar olarak tanıtılmaları, terorist, kavgacı, huysuz insanlar olarak gösterilmeleri gerekirdi sendikacı ve sendikaların.

Onlar egemenlerin doymak bilmez kâr hırslarının düşmanıydı.

İş vardı ya daha neydi. Köle fiyatına çalışsınlardı işte.

Köle fiyatı darken ciddiyim.

Kölelik döneminde, mesela antik Roma’da; köle besliyorsanız, onların geçiminden, barınmasından, sağlıklarından sorumluydunuz.

Bugün bir işveren, yanında çalıştırdığı işçinin bu sorumluluklarını yerine getirmeye kalksa verdiği maaşın iki katını harcamak zorunda kalabilir.

Köleden bile ucuz yani.

O zaman sermayenin önünü tıkayan sendikalar kahrolsun.

Grevlerle sanayiyi tıkayan sendikadır suçlu.

O grevlere neden olan, hakkaniyetli ücreti vermeyen sermaye değildir suçlu.

Fazla ücret verilirse üretim kalmazmış.

E az kar ediver.

Beş araba yerine iki, altı ev yerine üç, üç tekne yerine bir taneyle idare ediver.

Neyse, bu sendikacıların ve sendikalı emekçilerin haşarı ve zararlı olduklarını göstermek için devletin karanlık eli devreye girer ve Taksim Sular İdaresi’nin üstünden ve (O zamanki adı İntercontinantel olan) The Marmara’dan alana ateş açılır.

Ortalık karışır ve canlar yere düşer. İtiş kakis ve ezilenler.

Ben, İstiklal Caddesine doğru gitmeye çalışırım ve görürüm ki; hilal şeklinde caddeyi kaplayan polis, meydandan uzaklaşmak isteyenleri sürüyerek alana iteliyor.

Bu, uzunca süre halka işçi terörü diye anlatıldı, bir sene önce şenlik havasında geçen kutlama devlet tarafından felakete dönüştürülmüş ve denmişti ki; “İşte bunlar anlamazlar şenlikten, şiddet yanlısı vandallardır, yasaklandı Taksim”

Yıllar geçmiştir ve 2010 yılında Taksim’e izin verilmiştir.

Koşa koşa giderim. Sinema emekçileri grubunda yerimi alırım. Ama diğerleri gibi ön sırada, fotoğraf karesine poz verircesine değil. Tam aralarında, göbeğinde.

Sol tarafımızda kortejin en renkli grubu LGBTTİ’ ler ve kadınlar. Şarkılarla, oyunlarla yürüyorlar.

Olaysız geçti gün. Halaylar, şarkılar ve türkülerle bitti.

Şimdi ne oldu da yasaklandı Taksim?

Dünyanın her yerinde kentin simgesi meydanlarda kutlanır 1 Mayıs.

Yarın haberlerde görürsünüz.

Yenikapı ya da Maltepe’deki miting alanlarını kullansınlar deniyor.

1 Mayıs ‘Miting’ değil, ‘Kutlamadır’

Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Galatasaray şampiyon olsa, taraftarları Yenikapı ya da Maltepe’de mi kutlayacaklar? İzin mi alacaklar validen? Taksim’de trafik durmayacak mı ? Esnaf tedirgin olmayacak mı? Hele mazallah Türkiye Avrupa Şampiyon’u olsa.

Sebep yaratılarak haksız yere kapatılan, sonra olgunca kararınızla açtığınız, sonra sebepsizce (çünkü 2010’da kimsenin burnu kanamamış, cam çerçeve kırılmamıştı) yeniden kapattığınız Taksim’i ‘Miting’ değil, ‘Bayram Kutlaması’ için yeniden açmanızı dilerim.

Hatta Taksim’de ilk sivil ‘Cumhuriyet Bayramı Kutlaması’ nın fikir babası ve uygulayıcısı olarak, her bayram coşkuyla kutlansın Taksim’de.

Zamanla ve teknolojiyle değişen ‘emek’ tanımından dolayı, tulumlu, beyaz yakalı, mavi yakalı tüm emekçilerin bayramını kutlarım.
OGÜNhaber