Adalet, Mülkün (Devlet) neresinde..?

“Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Nahl suresi, Ayet:90


Hatırladınız değil mi bu ayeti,
Erkeklerin yarıdan fazlasının Cuma namazına gittiği bir ülkede, hemen hepimiz hatırlamışızdır.
Cuma hutbesinde okunur…
Bu ayetten mülhem söyleyecek olursak, Kuran’da en fazla zikredilen olgulardan biridir; “adalet, adil olmak, hakkaniyet…”

İstanbul’u fethederek, Peygamber müjdesine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet’e atfen denir ki;

“Aklı öldürürsen, ahlak da ölür.
Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür.
Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür.
Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”


“Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” diyecek kadar müjdeye mazhar olmayı hedeflemiş hükümdar diyor bu sözü,
Kızdığı için Mimar Atik Sinan Paşa’nın elini kestiren ve Mimar’ın şikayeti üzerine, kendisinin Bursa’dan getirtip Kadı yaptığı Hızır Bey’in  önüne çıkarak muhakeme edilip, ellerinin kesilmesine hükmedilen Fatih Sultan  Mehmet söylüyor bu sözü…

Yine bir Müfessir der ki;
“Bir gemide dokuz cani, bir masum bulunsa yine o gemi hiç bir kanun-u adaletle batırılmaz.”

Bu üç örnekte de gördüğümüz temel vurgu, “adalet/adil olmaktır”
Şer’i ve Laik hukuk sisteminde en temel ortak noktalardan birisi de; “Suçların şahsiliği” ve “Masumiyet Karinesi”dir.
Yani; din de, mer’i mevzuat da, ana-babanın suçundan evladını, evladın suçundan ebeveynini mesul tutmaz.
Suç isnadı ve cezalandırmada toptancılık; vahyi olarak da, beşeri olarak da kabul edilemez bir hukuki, insani ve vicdani gerçekliktir.

Şimdi ise, Devlet ve Terör Örgütü kavramlarına bakalım…

Terör-Terör Örgütü-Terörist’in tanımı:
Siyasi, dini veya iktisadi hedeflere ulaşmak amacıyla, araç olarak insanların can ve mal güvenliklerini tehlikeye düşürecek ve onlara zarar verecek şekilde, yine bunun yanında resmi, yerel ve merkezi yönetimlere karşı baskı, yıldırma, tehdit, cebir ve şiddet içeren eylemlere ve bunlarla oluşturulan korku ortamına “terör”, teröre başvuran organize yapılanma “terör örgütü” ve mensuplarına da “terörist” denilmektedir.

Devletin Tanımı:
Devlet Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal, hukuki, ekonomik ve sosyal kurumları ile teşkilatlanmış millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıklardır.

Yani;
Terör Örgütünde cebir ve şiddet vardır,
Devlet’de yoktur.
Terör Örgütü insanların mal ve can güvenliğini umursamaz,
Devlet umursar hatta korumak ve kollamak asli vazifesidir.
Terör Örgütü etnik ve mezhebi amaç güder,
Devlet ayrımcılık yapmaz,
Terör örgütü  tehditle hareket eder,
Devlet etmez. Hatta halkın huzur ve sükununu sağlamak ana görevidir.
Terör Örgütü hukuk tanımaz, adalet gibi olgulardan uzaktır,
Devleti devlet yapan hukuktur, adalet devletin yüceliğinin gereğidir.
Terör Örgütü öldürür,
Devlet yaşatır,
Terör örgütünün prensip ve ilkesi yoktur,
Devleti kural, kaide ve prensipler yönetir.
Terör Örgütü  keyfi hareket eder,
Devlet yöneticileri kanunlarla hareket edebilir,
Terör Örgütünde hesap verme yoktur,
Devlet, hesap verebilirliği ölçüde iyi devlettir.
Terör Örgütü kin, nefret ve canilikle hareket eder,
Devlet kin, garez ve rövanşizmle hareket etmez.
Terör Örgütünde muhakeme, yargılama yoktur,
Devlet, düşmanlarını bile mer’i mevzuatına göre yargılar, cezalandırır.
Terör Örgütü imhacıdır,
Devlet inşacı.
Terör Örgütünün varlık sebebi, yok etmektir,
Devletin ise, yaşatmaktır.
Terör Örgütü toptancı şekilde davranır. Çocuk, sivil, masum ayırt etmez,
Devlet ise; “suçların şahsiliği” ilkesince hareket eder.
Terör Örgütü misillemecidir,
Devlet ise, muhakemeci.
Terör Örgütünde, bireysel veya tüzel adalet yoktur,
Devlette ise, adalet olmazsa olmazdır.
Terör Örgütünde vicdani insani, ahlaki, hiçbir kaide yoktur,
Devlette ise bunlar olmazsa olmazdır.

Bunları daha çok sıralayabiliriz…
Çünkü Devletle Terör Örgütü ak ve kara gibidirler. Bir diğerinin zıddıdırlar.
“Devleti Prensipler Yönetir”
Prensip ise, “adalet”tir.
Türk devlet geleneğinde, bu hep böyle olagelmiştir.
“Türk Cihan Hakimiyet Mefkuresi”nin  temeli  bu prensiple örüntülenmiştir.
Türk düşüncesinde, yapılan fetihlerin hepsinin ana amacı, kaide, kanun ve nizam yaratmak olmuştu.
Bu nedenle de, Türklerin Fetih seferleri hep bir kutsallık taşımıştır.
Seferlere kutsallık veren ise “adalet” amaçlı fütuhat olmasıdır.
TBMM’de yazan “Adalet Mülkün Temelidir” sözü, nerdeyse Türklerin kadim devlet geleneğiyle eş sürelidir.
Türk tarihinin kaynakları olan, “Oğuz Kağan, Manas, Alp Er Tunga” destanlarında esas vurgu; “Adalet Mülkün Temelidir” olgusunadır.

Bu temel doğrular çerçevesinde günümüze gelirsek;
Adalet ne derece Mülkün (devlet) temeli olarak uygulanıyor..?
Kamusal ve bireysel adalet algımız ne durumda..?
Devlet, kılı kırk yarar gibi, suçlu-suçsuz ayrımını, ne  derece hakkaniyetle yapıyor..?
Bazen maalesef demekten kendimizi alamıyoruz.
12 Eylül 1980 sonrası, sağcı da solcu da aynı çuvala koyuldu, suçlu suçsuz ayrıştırması yapılamadı,
28 Şubat sürecinde binlerce mağdur yaratıldı,
Kimi dönemlerde her Kürt, potansiyel Terör Örgütü yardım ve yatakçısı diye düşünülüp, “sakıncalı vatandaş” olarak görüldü.
Bir dönem geldi;  aykırı her ses Ergenekon torbasına atılarak suçlandı, tutuklandı ve mağdur edildi.
Ne acıdır ki, şimdi de; toptancı şekilde “sapla saman karıştırılarak”, masumlar insanlar, FETÖ’cü algısına maruz bırakılarak, aynı torbaya koyulabiliyor.
Eğer idareciler adaletle hükmetmezlerse, Kılıçdaroğlu gibiler böylesi kutsal kavramı maske yaparak kirli emellerine alet edebilirler, ederler.
Yazarlar kalkıp; “iktidarın Adaletle imtihanı” diye başlıklar atabilirler.
Kimsenin bundan şikayet etmeye hakkı da olamaz.

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüş sonrası mitingi..
Ciddiye almalıyız,
Art niyet ve emellerle başlayan bu yürüyüşün sonundaki mitingi dikkate almalıyız.
MİT Tırları belgeleri kimden çıktı sorusu korkusuyla başlayan, adalet pankartlı ama kişisel çıkarlı miting bile; birbirine benzemez, alakasız kitleleri  bir araya getirdi ise, dikkatle incelemek, irdelemek zorundayız.
Adeta, FETÖ projesi olarak başlayan yürüyüşün mimarı Kılıçdaroğlu’na, FETÖ Mücadelesinde yapılması ve yapılmaması gereken şeyleri konuşturan sebeplere dikkat kesilmeliyiz.
Parti içi muhalefetin sesini kesmek gibi basit çıkarları setretmek için ele alınan “adalet” pankartıyla başlayan yürüyüşün, kitleleri hangi noktalara getirdiğini görmezden gelmemek zorundayız.
Yedi seçim kaybetmiş bir liderin, sanki yedi seçimdir kazanıyormuşçasına, zafer kazanmış edasıyla konuşmasına sebebiyet veren mitingi ciddiyetle analizlemeliyiz.
Yürüyüşe, mitinge bakarak; “biz nerde neyi eksik yaptık, hatalarımız eksiklerimiz neler” sorgulamasını yapmak zorundayız.
Sadece muhalefet konumuyla, sürekli eleştirici yaklaşımı kamuoyu nezdinde yapsak da; iç istişarelerimizde, gözlemlerimizi, analizlerimizi ve alınması, çıkartılması gereken mesajları mutlaka gözden geçirmeliyiz.
Yürüyüş, şöyle böyle, şunun oyunu, bunun oyunu demeyi bırakmalıyız. O konuda kuşku yok.
İktidar biziz, yumurta küfesi ve idare sorumluluğu bizim üzerimizde. Çünkü yetki bizde. Bu nedenle de; yetkiyle, sorumluluk bilinciyle hareket ederek sebep-sonuç boyutlu çalışma yapmalıyız.
İktidar, “müzmin muhalif” gibi eleştiremez.
İktidar mazeret getirme değil, çözüm merciidir,
İktidar Devlet demektir,
Devlet ise; muhalefete muhalefet gibi davranmaz,
Devlet, Terör Örgütüne bile Terör Örgütünün davrandığı gibi davranmaz.
Yukarıda da söyledim; “Devleti Prensipler Yönetir”,
Bu Prensip ise; “Adalet”dir.
Bu nedenle de; Herkesin Erdoğan’ın yönetsel ciddiyet ve ihtimamını örnek alması ve ona göre devlet ciddiyetiyle davranması olmazsa olmazdır.
Bu yürüyüş ve mitingi de, soğukkanlı ve devlet adabıyla muhakeme ve murakebe etmeye, soğukkanlı incelemeye mecburuz.

Not: Dün ziyaretime gelen Diyarbakırlı dostlarla sohbet ederken konu FETÖ’ye geldi. Ortalama vatandaşların ( bakkal hasan, kasap hüseyin, ev hanımı Ayşe, filanın eşi Fatma gibi) gözaltına alınıp tutuklandığı bir ortamda, FETÖ Finansörlerinin elini kolunu sallayarak gezdiklerini, ticaretlerine devam ettiklerini, gözaltına alınanların ise, buldukları eş-dost vb gibi hatırlı dostlar sayesinde serbest bırakıldıklarını duydum. Kaldı ki bunlar; öyle üç-beş bin tl’lik destek  değil, milyonlarca TL veya Dolar desteği vermiş olanlar.

Sadece Diyarbakır’da mı böyle peki,
Yazımda da belirttiğim gibi hemen her ilde yürütülen soruşturmalarda, böylesi “manidar ayrımcılık”lar her geçen gün artıyor..

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

OGÜNhaber