Ah şu 'dış güçler' yok mu..!

Ne zaman ki, yapıcı da olsa bir eleştiri yaparsın,
Hakkı da teslim edersin, sahibine…
Ama bir de yanlışı dillendireyim dersin…
Tam işte bu anda;
"İyi hoş da arkadaş.. İçinden geçtiğimiz şu kritik süreçte bunların zamanı mı şimdi…" derler.
Her devrin, dönemin popülaritesini yitirmeyen en namdar sözü…
Tutuyor da üstelik.
Anlam ve önemini hiç kaybetmiyor.
"Siz yok musunuz siz.. Yürüyen atın başına vurmak isteyen, siz"…
Ve iktidarların değişmezi;
"Gösterin bakalım; şu muhalefetin bir defa destek olduğunu."
Yahu, yaptın da muhalefet ne dedi, neyi engelledi, neye mani olabildi…
Engel olabilecek gücü olsa zaten muhalefet olmaz,
İktidara gelirdi.

Ah şu “dış Güçler”…
Son 250 yıldır dilimizden düşmemiş.
Hem iktidarız, hem muktediriz.
Her şey elimizde, kontrolümüzde…
Ama o mahur beste çalar, birileri yine ağlaşır;
"Çok şey yapacaktık, yapacağız ama ah şu "dış güçler" olmasa…"
Ne gariptir ki; iktidarların sıkıştığı anlarda başucu ilacı gibi başvurduğu anahtar probiyotik…
Ve nedense bu "dış güç" denen melanet hep muhalefetle işbirliğinde…
Yapma, etme, eyleme ama bülbül gibi şakı; "dış güçler" diye…
Bir fıkra var;
Kaplumbağa hacca gitmeye niyetlenmiş...
Yola çıkmış...
Yavaş yavaş ilerliyormuş...
Aylar ayları kovalamış.
Bir gün... Yoldan geçen kurbağa sormuş?
- Nereye gidiyorsun.?
-Hacca, demiş kaplumbağa.
 Bu tempo ile hacca nasıl gideceksin?
Kaplumbağa "Er geç gideceğim gitmesine de" demiş:
- Geçtiğim yerlerde mahallenin veletleri ikide bir, beni ters çevirmeseler.

Anadolu’da  çok güzel vecizeler var.
Sayfalarla anlatamadığını, bir cümleyle ifade eder.
“Geline oyna demişler,
Yenim (kıyafetin kolu) dar demiş.
Yenini genişletmişler,
Bu defa da; yerim dar” demiş.

Son bir söz daha;
Hamur yoğurmak istemeyen gelin, beş gün un elermiş…
Valla geldiğimiz noktada ben de şaşkınım.
Kimin yeni dar, kimlerin yeri dar,
Kim un eler, kim ekmek yapar…
Anlamadım gitti…
Hal böyleyken bakınca;
Ne mutlu bize(!)  demekten kendimi  alamıyorum.

Not: Cumhurbaşkanımızın da "bürokratik oligarşi ve çözümsüzlükten" ne kadar muzdarip olduğunu biliyorum/biliyoruz.
Eminim ki; pek çok şeyin kendisi de farkındadır ve yazı içeriğinde vurguladığım genel-geçer "bahanelerin" artık geçer akçe olmaması için hala bir şeyler yapılması gerektiği kanaatindedir.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber