Behlül Dânâ ve Camiye gelenler/namaz kılanlar..

Bir Ramazan günüydü.
Abbasi halifesi Harun Reşid, çok sevdiği Behlül Dânâ Hazretlerinden bir ricada bulunur;
-Akşam namazına camiye gittiğinde, namaza gelen herkesi buraya getir de, birlikte iftar yapalım.

Behlül Dânâ, akşam ezanı okununca camiye gider.
Namaz kılındıktan sonra da beş on kişilik bir grupla Harun Reşid'in yanına giderler.

Harun Reşid  şaşırır:
 -Ey Behlül! Ben sana namaza gelen herkesi iftara getir demiştim; ama sen beş on kişiyle geldin.
O kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin.

Behlül Dânâ, Harun Reşid'e der ki;
 -Sen, benden camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara getirmemi istedin.
Ben de isteğinizi yerine getirmek için namazdan sonra cami kapısında durdum.
Çıkan cemaate hocanın namazda hangi sureyi okuduğunu sordum.
Bunu da, sadece getirdiklerim bildi.
Camiye gelen çoktu; ama namaza gelenler demek ki bunlarmış.

Harun Reşid'in Tahtına oturan Behlül Dânâ…

Behlül Dânâ, bir gün Harun Reşid'in huzuruna gelmiş.
O sırada Halife tahtında olmadığı gibi, odasında da yokmuş.
Behlül Dânâ bu; durur mu…
Fırsattan istifade, tahta geçip oturmuş.
Biraz sonra koruma görevleri bakmışlar ki; Behlül tahta geçmiş, oturuyor,
Hışımla hemen oradan aşağı indirmişler ve başlamışlar dövmeye…
Bir müddet sonra, Halife gelince bakmış ki, Behlül ağlıyor...
Hemen sormuş:
 -Niçin ağlıyorsun, ne oldu?
Halife, muhatabından cevap alamayınca koruma görevlerine sormuş aynı soruyu:
 -Ne oldu buna? diye…
Görevliler şöyle demişler:
Ey Müminlerin Emiri, bu sizin makamınızda oturuyordu.
Biz de hemen indirdik ve  akıllansın diye bir iki vurduk, o yüzden ağlar.

 -Behlül, söze karışıp Halifeye şöyle demiş:
 -Hayır! "Ben o yüzden ağlamıyorum, senin için ağlıyorum.
Ben ömrümde bir kez bu makama oturduğum için bu dayağı yedim.
Sen ki; her gün oturuyorsun, acaba ne kadar dayak yiyeceksin?"


Bu sözler Harun Reşid'in gözlerini yaşartır...
 -O halde söyle; nasıl hareket edersem kurtulurum.
Behlül Dane Hazretleri de şu nasihatte bulunur:
Adaletle hükmet,
Kimseyi incitme,
Millet senden memnun olup sana dua etsinler.
Ancak o zaman kurtulursun.

Behlül'den Hisse'ye gelince..;
Demek ki camiye gitmekle namaz kılmak farklıymış.
Namaz kılarken gerçekten namaz mı kılıyoruz yoksa dini bir "zorundalık" olarak gördüğümüz fiziki bir ritüeli mi ifa ediyoruz…

Yahut da, Allah'ı mı yoksa kendimizi mi kandırıyoruz..
Bedenen camideyken aklen ve ruhen nerelerde geziyor, neyi alıp neleri satıyor, kime kızıyor, kimi dövüyor veya neyi söğüşlüyoruz…

Kanımca, gayet de düşünmek lazımmış…
Demek ki, ibadet denen vecibe "yapıver ve kurtul, kılıver ve yükü at" seramonisinin tamamlanması değilmiş.

Makam, mevki ve koltuk…
Yani yetkili olmak,
Yani sorumluluk almak…
Her babayiğidin harcı değilmiş.
Ciddi bedeller içerirmiş.
Adaletle hükmetmeyi,
İncitmemeyi,
Memnun edip, dua almayı,
Hakkaniyeti,
Şefkat ve merhameti gerektirirmiş…
Yoksa;
Yoksa, burada ya da öbür tarafta sınırsız dayak yedirirmiş…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


OGÜNhaber