Binali Yıldırım – Ekrem İmamoğlu tartışması ve seçim…

Binali Yıldırım kişisel tavrına uygun olarak yine sakin ve dingindi.

Heyecan ve hırsının düşük görünmesini genel tavrı ve tarzıyla ilintilendirdim.

Ama 17 yıldır iktidarda olmanın bagajı Yıldırım’da biraz hissediliyor gibiydi.

Çünkü dile getireceği her vaadde “17 yıldır neredeydiniz, neden bugüne kadar yapmadınız” sorusuna muhatap olabilirlik riskinden dolayı sözlerini seçerek kullanmaya çalışıyordu.

Ekrem İmamoğlu ise heyecanlı ve sanki söyleyecek çok sözüm var der gibiydi.

Biraz da gençliğinin verdiği heyecanla hırslı idi.

Bir ara yeni bir ‘Mustafa Sarıgül mü doğuyor acaba’ diye gülümsedim.

İmamoğlu, Yıldırım’a göre daha avantajlı idi.

Çünkü onun taşımak zorunda olduğu benzeri bir bagaj yok.

Hatta 31 Mart seçim sonuçları nedeniyle elde ettiği kazanabilirlik motivasyonu daha üst perdeden konuşmasına imkan veriyordu.

Yüzüne hakim olan zoraki ve taktiksel tebessümle gizlemeye çalışsa da zaman zaman sinirlenebilir olduğunu hissettim.


Ki buna da çok memnun oldum.

Çünkü hepimiz sevinen, kızan, üzülen, sinirlenen varlıklarız.

Ekrem İmamoğlu’nun da sinirlerinin alınmamış olduğunu görmek açısından bu açık oturum faydalı oldu.
 
Açıkçası İmamoğlu’ndan daha yüksek performans bekliyordum.

Yıldırım için negatif sonuç doğurur beklentisi vardı.

Fakat öyle de olmadı.

Biri diğerinden üstün denecek bir form durumu göremedim.

Ama, negatif konumda olan Yıldırım’ın oturum sonucunda durumunu nötr hale getirdiği kanaatindeyim.

Ama her iki adayda da altı aylık kampanya sürecinin yorgunluk ve bıkkınlığı hakim gibiydi.

İmamoğlu bunu, daha yeni başlıyor olması ve gençliğiyle kapatıyor görünse de bu durum onda da gözden kaçmıyordu.

Her ikisi de dersine çalışarak gelmişti ama İmamoğlu’nun daha profesyonel ve ciddiyetle hazırlandığını müşahede ettim.


Herkes her şeyi söyledi.

Tabir caiz ise bu açık oturumla gökkubbe altında söylenmedik bir şey kalmadı.

Programı bir maça benzetirsek; sonuç berabere.

Kazanan yine uzatmalara, yani 23 Haziran’a kaldı.


Açık oturumu yöneten İsmail Küçükkaya’yı tecrübe eksiği ve içinden geçtiğimiz siyasi süreçteki gerginlikten kaynaklı heyecanlı ve biraz tedirgin buldum.
 
Özellikle sonuç bölümündeki centilmenlik ve karşılıklı tebessüm ihtiyacımız olan bir uzlaşı ve hoşgörü örneği idi.

Sonuç olarak dağ fare doğursa da uzun zaman sonra böylesi bir tartışmanın olması demokrasi ve siyasi kültür açısından olumlu idi.

Fair Play kazandı.

Umarım bundan sonra da bunun devamı gelir.
 

23 Haziran seçiminde hedef kitle bir milyon seçmen.

Seçimin kaderini bu kitle belirleyecek.

Açık oturumda bu kitlenin kararını etkileyecek bir boyut gözlemedim.

Son bir haftaya girilirken Cumhurbaşkanı geçmişte olduğu gibi bir atak yapmazsa seçim ortada görünüyor.

Lakin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu sürece özellikle, müdahil olmadığını/olmayacağını düşünüyorum..

Ve hatta Ak Parti İstanbul’u kazansa da kaybetse de; partisi ve hükümetinde çok ciddi değişiklikler yapacağı kanaatindeyim.


Aklıma Atatürk’e yapılan İzmir Suikastı geldi.

Malum suikast, İttihat Terakkici Abdülkerim Efendi tarafından planlanmıştı.

Fakat suikast başarısız olmuş ama bu girişim İttihatçı’ların tamamen tasfiyesi sürecini getirmişti..


Bu seçim sonrası Cumhurbaşkanı’nın da 31 Mart akşamı dile getirdiğideğişimi radikal bir şekilde gerçekleştirmesi ve hizipleri tasfiyesi için iyi bir gerekçe olarak kullanacağı fikrindeyim.

Kaldı ki, bu değişim ve yenilenme geç bile kaldı.

Cumhurbaşkanı’nın da bunun farkında ve bilincinde olduğunu düşünüyorum.

Sanıyorum ki, sadece doğru zamanı kolluyor.

Bu “doğru zaman” da seçimin hemen ertesidir.

Kısaca ve özetle bu seçim için; bu bir belediye başkanlık seçimi dense de,
Sonuçları itibariyle bu seçimle alakasız olduğu iddia edilecek bile olsa;
Genele taalluk eden “değişim, dönüşüm, yenilik” içeren çok ciddi sonuçlar ortaya çıkacaktır.


23 Haziran sonrası; ülke için de, Ak Parti ve hükümet için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber