CHP'de aslında ne oldu?

CHP bir Kurultay yaptı.
Bir ilk oldu ve mevcut genel başkan, koltuğunu kaybetti.
CHP'ye 13 senedir genel başkan olan Kılıçdaroğlu, Özgür Özel'e yenildi.
Aslında hep yeniliyordu,
Neredeyse girdiği tüm seçimlerde yeniliyordu ama kurultaylarda hep kazanıyordu.
Ama her şeyin bir sonu vardı ve yenilgi Kurultaya da sirayet etti.
Aslında kaybeden hırs ve basiretsizlikti!
Çıkıp Özgür Özel'le ilgili "…ama onları da Kılıçdaroğlu bu makamlara getirdi! İhanet ettiler…" gibi söz edenler oluyor.

Arkadaşlar,
Siyaset böyle bir şey,
CHP'nin koltuğuna AK Parti'den veya MHP'den veya İYİ Parti'den yahut da herhangi başka bir partiden birisi gelip oturacak değildi ya…
Atatürk'ün koltuğuna İnönü, İnönü'nün koltuğuna Ecevit, Ecevit'in koltuğuna Baykal ve Baykal'ın koltuğuna da Kılıçdaroğlu oturmamış mıydı?
Hepsi bir öncekiyle beraber çalışan mesai arkadaşı değil miydi?
Baykal'ın bir kaset skandalıyla istifasına kadar, Kılıçdaroğlu ona en yakın adamlardan birisi değil miydi?
Olur olur bal gibi olur ve oldu.
Artık yeni bir dönem başladı.

Bu arada 14 Mayıs seçimlerine yazılı olmayan siyasal bir pratik vardı:
"İstanbul'u alan Türkiye'yi alır."
Erdoğan, bu paradigmayı yıkmıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesini CHP'li İmamoğlu kazanmasına rağmen 14 Mayıs seçimlerini kazanarak "İstanbul'u alan Türkiye'yi alır!" söylemini bir şehir efsanesine çevirmişti.
Ama görüyorum ki CHP özelinde bu gelenek devam ediyor.
CHP İstanbul il kongresini Özgür Özel-İmamoğlu yanlısı "değişimciler" kazanmıştı.
Ve kurultayda genel başkanlığı da onlar alarak partisel düzeyde de olsa, İstanbul'un önemine atfedilen efsaneyi devam ettirdiler.
Başka bir deyişle; CHP'de gelenekçiler kaybederken, aslında gelenek kazandı…

Özgür Özel kazanınca CHP için her şey tamam mı peki?
Hayır,
Asıl macera şimdi başlıyor.
Neden?
Çünkü Kurultay'ın görünmez galibi/kazandırıcısı ve asıl organizatörü İmamoğlu…
Kurultay salonunda dikkatinizi çekmiştir: Divan Başkanlığı konuşmasını yaparken de, kazanan Özgür Özel'i takdim edip elini kaldırırken de yüzünde "Ben kazandım ben!" ifadesi o kadar belliydi ki…

Sorular sorular…
—Bundan sonra İmamoğlu ne yapacak?
—Özgür Özel emanetçi mi?
—İmamoğlu'ndan bağımsız kararlar alabilecek mi?
—Özel, 2028'de koltuğu veya Cumhurbaşkanı adaylığını İmamoğlu'na mı verecek?
—Kılıçdaroğlu yanlıları tamamen tasfiye edilecek mi?

Başka bir husus ise:
CHP'de yaşanan bu değişikliğin diğer partilerde de etki oluşturmaması mümkün değil.
Özellikle de diğer muhalefet partilerinde…
En başta da İYİ Parti'de…
Hatta iktidar partisi ve Erdoğan da farklı stratejiler oluşturmak durumunda kalacak.
Çünkü Özgür Özel'in kazanmasıyla beraber taşlar yerinden oynadı. Bundan sonra oluşacak bu yeni zeminde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı aşikâr.

Önümüzdeki günlerde bu dayatmanın siyasetteki etkilerini hep beraber göreceğiz.
Eğer ki Özgür Özel dünün devamı şeklinde bir yaklaşım sergilerse CHP statüko partisi olmaya devam edecek, bu ise CHP'nin olduğundan daha beter hale gelmesi ve aşağılara inmesi anlamına gelir.
Bana göre yakın zamanda Özel-İmamoğlu çatışması da görebiliriz.
Bu da alternatifler arasında…
Hep böyle olmadı mı? Hele de CHP'nin iç kavgaya yatkın genetiğini düşünürsek…

Hatırlayın: Kılıçdaroğlu'nu başkanlığa getiren Önder Sav idi ama sonrasında Kılıçdaroğlu tarafından tasfiye edildi.
Ondan sonra gelen kadrolar da değiştirildi.
Hatta yakın zamana bakarsak tanınırlığı yüzde 14'ler düzeyinde olan İmamoğlu'nu tutup İBB adayı yapan ve son bir yıldır da gözden düşürmeye çalışan yine Kılıçdaroğlu değil miydi…
Burada da/Özgür Özel'li CHP'de de böyle olabilir mi?
Olabilir ama İmamoğlu ile ilgili durum biraz daha farklı ve "derin"…
Çünkü İmamoğlu'nun elindeki veri/imkan/destek ve doneler şimdi çok daha güçlü…
Neden?
İmamoğlu kendini bitirmek isteyen Kılıçdaroğlu'nu bitirdi ve Özel'i getirdi.
Halen İBB Başkanı ve bir de Mart seçimlerinde yeniden kazanırsa eli çok daha güçlü olabilecektir!

Hal ve ahval böyleyken Özgür Özel'in önünde iki buçuk yol var:
• Güncellenmiş Ecevitçi politikalarla "üçüncü yolcu" bir CHP oluşturmak (tabi CHP'nin statükocu yapısı buna aman verirse…)
• "Küçük olsun benim olsun"cu bir yaklaşımla CHP'yi kuşatmak,
• Veya İmamoğlu'nun emanetçisi olmak…

Sonuç:
Hırs öyle bir ateştir ki kontrol edemezsen en önce kendini yakar kül eder.
Kılıçdaroğlu'nun yaşadığı tam da bu oldu…
Halbuki 14 Mayıs'ın hemen ertesi hafta "Benden buraya kadar!" diyebilirdi.
Olmadı, "Kurultayda aday değilim." diyebilirdi.
O da olmadı; kurultay günü ilk sonuçlar açıklanıp geride olduğunu görünce salona gelip Özgür Özel'in elini kaldırabilir ve ikinci tura girmiyorum, diyerek siyasî hayatını onurlu şekilde sonlandırabilirdi!
Ama olmadı/yapmadı ve belki de yaptırılmadı.
Belki de etrafını sarmış olan "muhterisler katmanını" aşamadı.
Bu, neyi getirdi?
Kendi kendini bitirdi ve "Kifayetsiz Muhterisliğin Kitabı"nı yazdı!

40 yıldır Türk Siyasetini takip ediyorum.
Ecevitli/Demirelli/Erbakanlı/Türkeşli/Özallı/Çillerli yılları yaşadım.
12 Eylül Darbesini ve Kenan Evrenli yılları gördüm.
Pek çok liderle ve siyaset kadrolarıyla yakın iletişim içinde oldum.
Tüm bunlardan sonra, yaşadığım deneyim ve tecrübeler çerçevesinde şunu söyleyebilirim:
Siyasette öyle bir şey var ki devir/parti/lider ne ve kim olursa olsun değişmez/değişmemiştir.

"Siyasette 20 yılda edindiğin itibarı 20 dakikada kaybedebilirsin.
Aslolan başlamak değil sonunu güzel getirebilmektir!
Bazıları "Benim yapabileceğim bir şey yoktu ki…" dese de; ben buna katılmıyorum.
Gerçekten lidersen bu senin elindedir.
Yaparsan vezir olur omuzlarda vedalaşır, yapmazsan rezil olur sıfırlanırsın!"



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber