FETÖ mücadelesinde, tarih tekerrür mü ediyor..

Bir önceki yazımda güzel şeyler olacağından bahsettim.

Ve inanıyorum, diliyorum ki, bambaşka bir 2018 olacaktır; ülkemiz, vatanımız, devletimiz ve coğrafyamız için…

Kimyamızı bozan, devletimizin kurumsal yapısını zedeleyen, milletimizin dini, milli ve manevi değerlerini dumura uğratan FETÖ Mücadelesine parmak basmak, uyarıda bulunmak ve değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum bu yazımda…

17-25 Aralık sonrası yazılarımı takip edenler bilirler;

Sürekli uyardım, ikaz ettim ve FETÖ mücadelesindeki rehavetin intihar olacağını söyledim.

FETÖ’ye rehavetin ülkeye ihanet olacağını dile getirdim.

Aman dedim,
Sakın ha diye feryat ettim.
Haykırdım…

FETÖ denen örgüt ayrık otu gibidir. Kılcallarımıza kadar nüfuz etmiş ölümcül bir virüs gibidir dedim.

Dedim de ne oldu..!
Açık-gizli eleştiriler aldım.

Sen de iyice abarttın” kabilinden müstehzi bakış ve söylemlere muhatap oldum.

Yazıp, söylediklerimden rahatsız olanların, rahatsızlıklarını şahsıma belden aşağı saldırılarla dile getirdiklerine şahit oldum.

Ama acı olan neydi biliyor musunuz.!

FETÖ’nün hayati, ölümcül ve sinsi ihanetine dair uyarılarıma kendi çevremden, cenahtan ve camiadan gelen tepkiler idi.

Varlığını AK Parti ve Erdoğan’a borçlu olanların, bu mücadelede lakaytlığını ve benim mücadele stratejime düşmanca eleştirilerini gördüm, yaşadım.

Bu devlet, vatan, millet sayesinde bir yerlere gelenlerin, “kerameti kendinden menkul’casına” mücadelede rehavet ve zaaflarını, beni eleştirerek gizleme çabalarına şahit oldum.

Ama ben yılmadım, pes etmedim ve kötümserleşmedim.

İnandım ve inandığım gibi yaşamaya ve mücadeleye devam ettim.

İnandığı gibi yaşamayıp, yaşadığı gibi inanan olmaktan şiddetle imtina ettim.

Ama ne yazık ve ne acıdır ki; sorumluluk merciindekilerin bu rehavet ve aymazlığı, örgütün elebaşı konumundaki kişilerin kaçmasına sebebiyet verdi ve  bizi 15 Temmuz ihanet gecesini yaşatma noktasına getirdi.

Allah, millet, basiret ve sorumluluk sahibi yöneticiler sayesinde devletimiz, ihanet şebekesinin, hain saldırısını geri püskürttü.

15 Temmuz’dan beri, yine inandığım doğrultuda, tavizsiz ve cansiperane mücadeleme kendi çapımda devam ettim ve ediyorum.

Yine, rehavet olmaması gereğine şiddetle parmak bastım ve basıyorum.

Mücadelenin şiddetle, tavizsiz ama adil ve adaletli şekilde yürümesi hassasiyetini sürekli dile getirdim, getiriyorum.

FETÖ denen sinsi ihanet örgütünün;   hala devam ettiği, manipülasyonlara, algı operasyonlarına ve sapla samanı birbirine karıştırarak mücadeleyi bulandırma çabalarına azami dikkat edilmesi gereğine sürekli vurgu yapıyorum.

Şimdi bile, rahatsız olanlar çok.
Hala bile, yazıp söylediklerimden hoşnutsuzluk duyanlar fazla.

15 Temmuz’un dumanı hala tüterken; yine rehavet döşeğine uzanıp; “rehavete yer yok, mücadele mücadele” diyenlere  köstek olacak boyutta umursuzluk içinde, kişisel çıkar hesabı yapanlar gün be gün artıyor.

İt ürür kervan yürür misali inandığım şekilde, yolda ve istikamette yürümeye devam edeceğim.

Hiç olmazsa safım belli olur” diyen karınca misali, ülkemizi yakan FETÖ ateşini söndürmek için, kendi imkanımca su götürmeye devam edeceğim.

Ölümden öte köy yoktur” diyerek, hem mücadeleye ve hem de mücadelede gördüğüm aksaklık, hata, yanlış ve subjektif eylem ve eğilimlere parmak basmaya devam edeceğim.

Kimi dönemlerde yapılan hata ve ihmalin, kasıt gibi sonuç doğuracağını ve ihanete eş değer olacağını vurgulamayı sürdüreceğim.

Geldiğimiz noktada gözlediğim durum özeti şudur.

Şuyu vukuundan beterdir” diye bir söz var.

FETÖ mücadelesine bu sözü teşmil edersek; Maalesef maşeri vicdanı, kamuoyunu ve “ortalama vatandaş” diye niteleyebileceğimiz kahir ekseriyeti rencide edip, kalbini acıtacak eylemleri görebiliyoruz.

Şahıs, küçük bir ilimizin eski milletvekili…
FETÖ konusunda pek çok iddia ile müttehem durumda.
Soruşturma, kovuşturma ve/veya muhakeme süreçleri devam ediyor.

Kayıtlı olduğu il halkı tarafından konu ayyuka çıkmış vaziyette.
Ama bir de bakıyoruz ki; bu şahıs  partide önemli denecek bir göreve getiriliyor.

Hadi gel bunun izahını yap, yapabilirsen…

Bir başkası vekil ise, kamu kurumu niteliğindeki bir müessesenin Genel Müdürlüğüne getiriliyor.

Gazeteler bile, “FETÖ elebaşıyla resim çekilmek ödüllendirildi” diye haber yapıyor.

Buyurun bunun da izahını yapın, yapabilirseniz..!

Bir başka örnek; soruşturma, kovuşturma, gözaltı ve tutuklama süreci yaşamış birisi, il başkanlığına getiriliyor.

Başını diğer yana çeviriyorsun; bir spor kulübü başkanı gözaltına alınıyor ve serbest bırakılıyor.

Aylar sonra “Mor Beyin” mağduru 11.480 Bylock mağduru kitle olduğu belirleniyor ve bu spor kulübü başkanının da bu kategoride yer aldığı söyleniyor.

Soruyorum o halde..!

Bu kulüp başkanı haricinde 11.479 Bylock mağduru neden bugüne kadar tutuklu kaldı..!

Hemen tahliye, o şahsa uygulandı da, diğerlerine neden şimdi uygulanmaya başlandı..!

Şimdi de farklı bir yaşanmışlığı paylaşmak istiyorum.

Eskişehir’de bir hoca üniversiteden ihraç ediliyor ve tutuklanıyor.

Sekiz-on ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılıyor ve sonra beraat ediyor.

YÖK’e müracaat ediyor, görevine dönmek için.

Ona bu mağduriyeti yaşatan ve FETÖ konusunda kendisi meşkuk rektör uğraşmaya devam ediyor hala.

Hocayı üniversitesinde değil de, başka bir üniversitede göreve başlatmak için hala şerir tavrına devam ediyor..!

Buyursun çıksın birisi; Hocanın çevresine, ailesine ve çocuklarına bu durumu izah etsin, edebilirse...!

Benzeri örnekleri onlarca, yüzlerce çoğaltmak mümkün.

Sürekli benzeri şikayet ve yakınmaları işitiyoruz.

Şunu önemle belirtmek istiyorum burada;

Dile getirdiğim konulardaki şahıslarla ilgili “suçlu/suçsuz” hükmünü tabi ki yargı verecektir.

Bu kişilerle ilgili asla bir itham ve yargısız infaz söyleminde bulunuyor değilim ve bulunmam.

Şu veya bu şekilde ve zamanda, yargı bu kişilerle ilgili hükmü verecektir.

Ben konunun farklı bir boyutuna parmak basmak istiyorum.

Velev ki”, bu kişiler yargıda beraat ettiler veya “kovuşturmaya yer yok” kararıyla yargısal süreç sonlandı.

Şuyu vukuundan beterdir” sözünü tam da bu nokta için söylemiştim.

Halk nezdinde FETÖ içerikli soru işaretleri bitmemişken, bazı yaşanmışlıklar ve geçmişe dair bilinen bazı olaylar canlı iken; bu kişiler neden kamuoyunca bilinirlik arzeden görevlere getiriliyor.

Mahkeme kararı mı var da,  bunlar bu göreve getiriliyor.!

Ortalama Vatandaş”lar ve/veya onların çocukları, yakınları beraat ettiğinde veya “haklarında kovuşturmaya yer yok” kararı verildiğinde eski görevlerine bile iade edilmezken, bu insanların tebarüz ve temayüz etmiş vasfı ve vazgeçilmezliği nedir ki; “ödüllendirilerek” bürokratik veya siyasi göreve getiriliyorlar..!

Bu şahısların “lekelenmeme hakkı”, diğer vatandaşlara göre daha “imtiyazlı bir hak” mıdır..!

Yoksa “ortalama vatandaş”, ismen bilinir ve meşhur değil diye, “eşit haklardan yararlanma” bağlamında, ikincil vatandaş mıdır..!

Taaccüp içindeyim.
Sürekli; “neden, niçin, nasıl” soruları beynimi kemiriyor.

Bu mücadeleye baş koymuş, tehditler almış, ölümle sınanmış birisi olarak bu dengesizliklere isyankarlaşıyorum bazan…!

İnanın, Akif’in beyiti aklımdan çıkmıyor ve dişimi sıkarak dilimden dökülüyor;

Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm,
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?

Bazan cevap veremiyorum çevreme,
Susup kalıyorum.
Duyduklarıma, işittiklerime, dinlediklerime söyleyecek söz bulamıyorum.

Siz bu mücadelede en samimi ve tavizsiz olansınız. Ama şurada şu yaşandı. Burada bu yaşanıyor. Filan hala sorgusuz sualsiz içerde, filanca ise ön kapıdan girdi, arka kapıdan çıktı” bağlamında anlatılanları dinliyorum ve ben gibi birisi verecek cevap bulamıyor.

Şunu soruyor insanlar; “meşhur, zengin değilsek, siyasi ve bürokratik dayımız yoksa mağduriyetimizi duyuramayacak mıyız?”!!!

Ailelerin kıyısından, köşesinden birisi FETÖ laneti nedeniyle muhakeme ve muaheze ediliyor ise, hüküm bile kesinleşmeden vebalı gibi, hain gibi bir muameleye muhatap oluyoruz. Ama bizlere isnat edilenlerin çok daha fazlasını ve ağırını belirgin ve görünür şekilde irtikap etmiş olanlar beraat ediyor ve hatta önemli makamlara getirilerek ödüllendiriliyor” diyorlar.

O kadar çok muhatap oluyorum ki, bu ve benzeri feryatlara..!

Hadi buyurun devletlüler, yetkililer, ey ehli insaf ve karar merciinde olanlar..!

Siz bir cevap verin, açıklama yapın; benim de, bu insanların da kalpleri soğusun ve biraz olsun içleri rahatlasın..!

Orgeneral Yaşar Güler’in koruma müdürü Yüzbaşı Burak Akın, “Ben FETÖ üyesiyim” diyerek teslim oldu.

Şahsı bilirsiniz; 15 Temmuz gecesi genelkurmay Karargahında darbeciler tarafından vurulan ve gazilik payesi verilen bir yüzbaşı.

Baskılara dayanamadım” diyerek gelip teslim olmuş.

Demek ki; baskı olmamış olsa teslim olmayacaktı ve biz onu hala “kahraman gazi” olarak görmeye devam edecektik.

Çok yönlü, üzerinde durulması ve titizlikle irdelenmesi gereken bir olay.

Acaba, devletin istihbarat örgütleri şahsa ulaşmak üzereydi ve bu durumdan haberdar oldu da; ön almak boyutlu mu teslim oldu..?

Acaba, vereceği ifadeyle Genelkurmay çatı davası gidişatını manipüle etmek için talimat üzere mi teslim oldu..?

Acaba, yakın gelecekte Genelkurmay başkanı olması muhtemel Yaşar Güler’in önünün tıkanması için ifade vermesi mi istendi?

Acaba; abileri/ablaları/imamları veya münafık/şeytan/mülevves elebaşı “vaaz”la “sıra sende, git teslim ol ve söylemen gerekenleri söyle” kabilinden şifreli talimat mı verdi.?

Yoksa, gerçekten gördükleri, yaşadıkları ve vicdanıyla insafa geldi de, taşıdığı yükün ağırlığına kalbi, aklı, insafı ve insanlığı dayanamadı da,  teslim oldu.?

İnşallah ve umarım ki; bu nedenle teslim olmuştur.

İnşallah, kalbi, vicdanı, aklı; zulümkarlığa, ihanete, zulmete dayanamamıştır da gelip teslim olmuştur…


Not: FETÖ denen ihanet şebekesiyle mücadelede Sayın Cumhurbaşkanı’mızın azmini ve ciddiyetini örnek alarak, cansiperane devam edenlere, tavizsiz ama adil olarak belanın defi için taşın altına elini, kolunu ve hatta gövdesini koyarak, rehavetten uzak ve ciddiyet içinde yürüyenlere selam olsun. Allah yar ve yardımcıları olsun. Bu yazımın muhatabı asla onlar değil, asıl onlar gibi olmayan/olamayanlardır.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım…
OGÜNhaber