Hayırlısı olsun.. Hayırlısı buymuş..

Bazen farkında olmadan bile, dökülür dilimizden.
Güzeldir, hoştur, manevi ve uhrevidir,
En güzel dilektir,
Mutlak İradeye tevekkül ve teslimiyettir.
Çünkü son tahlilde; takdir, Mutlak Kudret sahibinindir.
Bu hal ve ahvalde, söylenebilecek tek kaçınılmaz söz ve kelamdır.
Ama;
Sebeplere teşebbüs yoksa,
Karanlığa bir mum yakılmıyorsa,
Sorunun halli için bir adım bile atılmıyorsa,
Haksızlık karşısında susuluyorsa,
Zulme rıza irtikap ediliyorsa,
Neme lazımcılık almış başını gidiyorsa,
Leş kesilmişçesine bir duyarsızlık hakimse;
"Hayırlısı Olsun…" demek; ne kadar "hayırlısı" olur, sizce…
Veya konuşuruz, konuşuruz konuşuruz; ama bumerang cehenneminden çıkamayız,
Kesif bir çözümsüzlük hakimdir artık.
Taraflar için her şey "çıkmaz sokak"laşır.
Ümit ışığı iyice sönükleşir,
Olumsuzluk, kayıp ve kötü son, artık mukadderdir.
Hemen imdada yetişir o söz;
"Neyse bakalım… Hadi hayırlısı… Hayırlısı olsun…"
Laf olsun torba dolsun kabilinden,
"Hayırlısı olsun" diyorum ama aslında ben de inanmıyorum, acziyetiyle söylenen bir geçiştirme…

Yahu "Hayırlısı Olsun…" derken ve kendin bile inanmıyorken; sence hayırlısını verecek Takdir-i İlahi bu durumu bilmiyor mu…

Kendin inanmadığın bir şeye karşındakini bile inandırmakta zorlanırken; seni var edenden, sana aklı, beyni, kalbi verenden mucize bekler gibi; "hayırlısını" beklemek de neyin nesi oluyor..

Gelir birisi, başlar anlatmaya…
Daha doğrusu uçmaya, kaçmaya, atmaya, satmaya…
Şu olacak, böyle yapılacak, şöyle olmayacak,
Yapacağım, edeceğim, kazanacağım, gibi gibi…
Karşıdaki anlar: boş atıp dolu tutulmaya çalışıldığını,
Yemez,
Kanmaz,
İnanmaz…
Ve hatta sıkılmaya başlar.
Nezaketi de ihmal etmez veya baştan savmaktan yanadır.
Fısıltıyla karışık dilinden dökülür; "Hadi Hayırlısı… Hayırlısı Olsun bakalım…"
Kimse sözün özüne de lafzına da,
Kelamın güzelliğine de; kem söz ettiğimi sakın düşünmesin.
Lakin tuhaf geliyor bazen.
Hiçbir şey yapma; hayırlısı olsun de,
Çözüme gayret etme; hayırlısı olsun de,
Mücadele etme; hayırlısı olsun de,
Çalışmadan sınava gir; hayırlısı olsun de,
Şemsiye almadan dışarı çık ve ıslan; hayırlısı olsun de,
Tehlikeye hazırlık yapma; hayırlısı olsun de…
Sonunda o mukadder ve malum son gelip; yenilgi, kaybediş ve zararla yüzleşince de;
"Hayırlısı Buymuş…" de ve kurtul…
Hadi oradan, hadi oradan…
Bence, Allah çok sabırlı bile davranıyor.
Akıl, izan, idrak, azim ve irade verdiği,
Elçi’si vasıtasıyla "iki günü aynı olan zarardadır" dediği,
Ama buna rağmen atalet batağında, tembellik döşeğinde, eylemsizlik halinde "Hayırlısı Olsun.." deyip; "armut piş, ağzıma düş" kabilinden; sebepleri yerine getirmeden ve sadece isteyip, bekleyen  kullarını gördükçe –Rabbimiz hadsizliğimi bağışlasın ama- Onun katından bu halin nasıl göründüğünü çok merak ediyorum…

Bence sorar bize…
"Ey akılsız, beyinsiz, nadan kulum,
Karınca olmak yerine Ağustos böcekliğini seçtin,
Hayırlısının olması için hiçbir şey yapmadın,
Verdiğim hasletleri heder ettin,
Emek etmedin,
Çalışmadın,
Ve sadece yattın…
Sonra da kalkıp "Hayırlısı olsun…" diye kendini kandırdın.
Üstelik utanmazca beni de kandırmaya kalktın.
Bilmez misin; "Ben sana şah damarından daha yakınım.." diye sorar, sorar.
Bence, mutlaka sorar…

Fıkra…

Kısa boylu ve zayıf bir genç, yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek;
"Ben senin yerinde olsam, dünya ağır sıklet boks şampiyonu olurdum." der.
Bunu duyan kuzeni şu manidar cevabı verir:
"Seni dünya hafif sıklet boks şampiyonu olmaktan alıkoyan ne…?"

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber