Hayvanlara zalimlik, acımasızlık ve merhametsizlik..

Efendimiz, onun ezilmesinden endişe duydu. Bunu önlemek için de bir mücahidi yanına çağırdı:

"Git, köpeğin önünde dur! Ona ve yavrularına kimse ilişmesin!” diye emir verdi.

Böylesi bir şefkat, merhamet abidesi ve ayırt etmeksizin tüm canlılara duyarlı bir peygamberimiz var.

Mekke’nin fethi gibi büyük bir sefere giderken gördüğü hayvana halel gelmesin diye güzergahı değiştirip başına görevli dikecek kadar muhteşem bir hassasiyet...

Teoride mangalda kül bırakmayız;

Hobilerim arasında hayvanseverlik; köpek, kedi, kuş beslemek var”, filan gibi lafları dilimizden düşürmeyiz.



Ama iş başa düşünce bahanelerimiz hazırdır.
Öyle bir anlatırız ki; o hayvanı beslersek kendimiz aç kalacağız, sanki.

Bu arada, hayvanlar konusunda sonsuz duyarlılık ve hassasiyet üzere olanlara da saygıyla selam ediyorum, şapka çıkartıp, şükranlarımı sunuyorum.

Gazetelerde, Tv’lerde, sosyal medyadaki paylaşımlarda gördüklerim içimi ürpertiyor.
Tek kelimeyle vahşet..!



Antalya’da parkta ateş yakıp ısınanlar bir kediyi yaktılar,

Çorum’da bir parkta patileri kesilmiş kedi, ölü bulundu,

Edirne’de yorgunluktan yere düşen atının başına odunla vurdu ve tekmeledi,

Aracına bağladığı köpeği sürükleyerek götüren zalim insan,

Eskişehir’de bir öğrencinin kedisini işkenceyle öldürme videosu…


Bu acı, zalim ve hunharca örnekler o kadar çok ki.!
Vicdanlar bu kadar mı sükut etti.
İnsanlığımızı bu derece nasıl kaybettik.
Hiç mi kalmadı; merhamet, vicdan, acıma duygusu…

Allah Peygamberi ne yapmış, biz ne yapıyoruz..!

Şefkat peygamberimiz buyuruyor ki;
Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler.

Bu hadiste dile getirilen düsturda asla ayırım yapmıyor Rasulullah.

Merhamette tüm canlılar eşittir.
Hayvanları istisna tutmuyor.

Peygamberimiz hayvanlara iyi davranmamıza dair bir başka yerde şöyle buyurur;

Bir adam yolda yürürken çok susadı, nihayet bir kuyu buldu, oraya inerek su içip çıktı. 

O sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. 

Bunun üzerine o adam, “Bu köpek de benim gibi susamıştır.” dedi ve kuyuya inerek ayakkabısına su doldurdu, onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı ve köpeğe su içirdi. 

Peygamberimiz, onun bu davranışına “Allah razı oldu” dedi. 

Ashab:

– Ya Rasûlallah, hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır, dediler.
– Peygamberimiz, her canlıda bizim için sevap vardır. buyurdu.

Hayvanlara eziyet etmenin ahirette bile, ne büyük bir bedeli olduğuna dair bir hadisinde şöyle buyurur;

Peygamber Efendimiz (s.a.v) güneş tutulduğu bir gün kusuf namazı kıldıktan sonra:

Bana namazda cehennem gösterildi. Cehennem ateşi bana o kadar yaklaşmıştı ki ben: Allah’ım! Ben de cehennemliklerle (ateşe atılanlarla) beraber miyim, diye telaşlandım. 

Orada bir kadın gördüm. 
Bu kadının yüzünü bir kedi tırmalıyordu.

– Bu kadının günahı nedir, diye azap meleklerine sorduğumda,
– Bu kadın dünyada bir kediyi aç olarak ölünceye kadar hapsetti, diye cevap verdiler. 

Mukaddes kitabımız Kuran’da, Rabbimiz buyurur ki;

Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da, ancak sizin gibi birer ümmettir".

Dikkat edelim,
Yaratıcı bile asla ayırt etmiyor.

Ama biz gözümüzü kırpmadan canice, hayvanlara eziyet edip, zulmedebiliyoruz.

Allah’ın ve Peygamberimizin lanetini çekercesine, hem de.

Ve üstelik, bu zalimane eylemi irtikap edenlerin bazısıyla konuşsak; din, diyanet ve maneviyat konusunda mangalda kül bırakmazlar.


Biraz olsun düşünelim, akledelim ve kendimize gelelim.

Alemlere Rahmet olan Peygamberimiz, çok zayıf bir deve görünce üzülmüş, sahibine “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah'tan korkun!" buyurmuştur.

Görüyor musunuz, nasıl bir hassasiyet, nasıl bir merhamet ve nasıl bir örneklik…



Hz. Aişe validemiz, hepimiz için ibretlik bir olay naklediyor;

Peygamberimizin kedisi Müezza abdest almak için hazırlanmış sudan içince, sahabelerin suyu değiştirmek istediğini, Peygamberimizin ise “Onlar en temiz ağıza sahiptirler" diyerek abdestini aldığını anlatıyor.

Bir de, kerameti kendimizden menkul şekilde kimi hayvanların davranışlarına “uğursuzluk” atfederiz.

Ezan okunurken uluyan köpeğe, miyavlayan kediye kızan mı dersiniz,

Baykuş konduğu eve uğursuzluk getirirmiş diyen mi dersiniz,
Yok efendim, kedi nankörmüş diye saplantılı ruh hali mi dersiniz…

Daha neler neler….



Hanımlar, beyler,
Tüm yaratılanlar lisan-ı halleriyle Allah’ı zikrederler.

Ezan esnasında uluyan köpeğin, miyavlayan kedinin Allah adını duyunca kendi hal ve lisanıyla güzel ve hoş bir refleks gösterdiğini neden düşünmeyiz.

Neden, sadece olumsuza kanalizeyiz.

O hayvanın “hayat çipini” var eden Yüce Yaratıcı’dan, daha mı çok şey biliyoruz.

Bir nefes sonrasının garantisi olmayan aciz, zavallı, fani iken; kendimizi her şeyi bilen, anlayan, ebedi ve her şeyin sahibi görme gafletimizi, neden göremiyoruz. 

Bilelim ki; insanlar olarak yeryüzünün tek kullanıcısı bizler değiliz.

Yeryüzü tüm canlıların kullanım alanıdır.

Hiçbir insan kendini ayrıcalıklı düşünüp, diğer canlılara eziyet edebilir hakkını kendinde görmesin.

Hiç dikkat ettik mi; Allah Kuran’da kimi surelerin isimlerini bile hayvan isimlerinden koymuş.

Bakara (sığır, inek), En'âm (evcil hayvanlar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca) ve Fîl (fil) sureleri gibi

Haşa… Tesadüfi mi olmuş yoksa.

Mukaddes Kitabın her zerresi hikmet, ibret, ders ve bilinçle  muhtevidir.

Kainatta tesadüfe tesadüf edilmeyeceği gibi, Allah kelamında ise, asla ve asla olamaz.

Yahu, insani duygu ve refleksle yapamıyorsak bile, “Yaratılanı Yaradandan ötürü sevmek” yaklaşımıyla sevelim, diğer canlıları.

Merhamet edelim ki, Allah’tan merhamet dilenmeye yüzümüz olsun.



Tüm bu olumsuz davranış ve eylemlerin yanında ruhumuza, gönlümüze iyi gelen hayvansever, canlılara duyarlı insanlar yok mu…

Çok şükür ki, var ve bunlar biraz olsun yüreğimize su serpiyor.

Mimar Sinan’ı hepimiz biliriz. 

Kayseri’ye bağlı Ağırnas kasabasında Allah rızası için bir çeşme inşa edip vakfediyor.

Koca Sinan’daki hayvan hassasiyetine bakın… 

Çeşmenin yakınında, boyu 260, eni 160 arşın genişliğindeki arazisini, çeşmeye su içmek maksadıyla gelen hayvanların dinlenmesi için vakıfnameye koyuyor.

Daha az önce haberlerde izledim.

Adam köpeğini uyutmak için ninni söylüyormuş.

İzlerken bile tebessüm ettim ve tanımadığım o kişiye içimden onlarca teşekkür sundum.

Bir aracın çarptığı hayvanın başında ağlayarak hızlıca  veterinere götüren kadın,

Kuyuya düşen ineği çıkartmak için saatlerce mücadele eden itfaiyeciler,

Kayalıklarda mahsur kalan keçiyi kurtarmak için canını tehlikeye atan delikanlı,

Maişet sıkıntısı çekmesine rağmen oturduğu minik barakada kedileri besleyerek soğuktan koruyan ihtiyar teyze,

Hayvan barınaklarına giderek kimsesiz hayvanlara yemek veren, şefkat gösteren öğrenciler…

Bunlar da iç açıcı ve yürek soğutucu, örnek ve güzel davranışlar.

Hepsinden Allah Razı olsun…
Kendi köpeğim ve kedim var.

İnsanlarla iletişimin yorgunluğunu onlara bakarken ve oynarken atıyorum.

Bu arada, kedimin nankörlüğünü filan da hiç görmedim.
Konuşuyorum onlarla…
Adeta, can kulaklarıyla dinliyorlar beni.

İçten pazarlıklılık yok, madik atma yok, kıvırma yok, kayırma yok, kaçak-göçek davranış yok…

İnsanlardan çok zarar gördüm ama inanın bugüne kadar hiçbir hayvandan zarar görmedim.

İnsanlardan nankörlükleri çok gördüm ama, kedi de dahil hiçbir hayvandan nankörlük görmedim.

İnsanlardan çok yoruldum ama hayvanlarla hep dinlendim.

Adeta ruhuma ilaç oluyorlar,

Havlamaları, miyavlamaları, ötmeleri sanki bana hep teselli gibi geliyor.

Dalgın beynime, suskun kalbime, yorgun aklıma hep destek gibi hissediyorum.

Bilesiniz ki; insanlardan görülen zarar ve kötücüllüğü başka hiçbir canlıdan göremezsiniz.

Çünkü, “hiçbir şey insan kadar yücelemez ve onun kadar alçalamaz”.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar..
OGÜNhaber