Libya'ya acil, ama çok acil 'Askeri Müdahale' şart...!

Önce Libya’da son duruma bakmak lazım.
Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)
Merkezi Başkent Trablus olan hükümet  BM, bazı AB ülkeleri, Türkiye, Katar ve birçok üye ülke tarafından destekleniyor.

Libya Ulusal Ordusu

Tobruk Merkezli Temsilciler Meclisi olarak adlandırılan bu oluşum General Hafter güçleri olarak da biliniyor.
Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa tarafından destek görüyor.
Hafter’e, özellikle Rusya silah, mühimmat, paralı veya sözleşmeli asker şeklinde çok ciddi destek veriyor.
Tobruk, Derne ve Bingazi’yi hayalet şehirlere çeviren Hafter güçlerinin hedefi şimdi Trablus ve Ulusal Mutabakat hükümeti.

Geçen ay sonunda Türkiye ile Libya arasında Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası' imzalanmıştı.
Bahse konu mutabakat ile Türkiye Akdeniz ve özellikle Doğu Akdeniz’de elini çok güçlendirdi.
Daha önce Türkiye’yi düşman ilan eden Hafter Güçleri anlaşma sonrası daha da saldırganlaşarak Trablus’u dört bir yandan kuşatmaya başladı.

Sadece Türkiye’den kayda değer destek alan Trablus Hükümeti çok zor durumda.
BM tarafından ülkenin meşru temsilcisi olarak kabul edilen Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı Muhammed Syala da General Hafer'in başkenti ele geçirebileceği uyarısında bulundu.


Hal böyleyken şimdi ne olacak…
Rusya’nın paramiliter güçleri ve hibrit savaş tekniğiyle desteklediği Hafter Güçleri’nin bir şekilde durdurulması şart.

Durum oldukça aciliyet kesbediyor.
Bu noktada en büyük görev Türkiye’ye düşüyor.
Olursa BM kararıyla ve BM destekli, olmazsa da Trablus Hükümeti’nin davetiyle Rusya-Suriye ilişkisinde olduğu gibi Türkiye’nin hava-kara-deniz unsurlarıyla destek olması kaçınılmaz hale gelmiştir.

Eğer Trablus ele geçirilip UMH ortadan kalkarsa Libya ile imzaladığımız mutabakatın da bir hükmü kalmayacaktır.

Bu ise yeni yaptığımız anlaşmayla Akdeniz’de elde ettiklerimizi yok hükmüne düşürecektir.
Libya ile tarihi güçlü bağlara da sahip ülkemizin bu duruma; Hafter Güçleri’nin Trablus’u ve dolayısıyla da ülkenin tamamını kontrole almalarına müsaade etmesi mümkün değildir.

İŞİD Musul’u işgal ederken Lozan Konferansı referanslı, soydaşların korunması gerekçesiyle müdahale imkanını berheva ettiğimiz gibi bu durumu da pas geçmemiz tarihi bir ıskalama olacak ve Libya gibi çok önemli coğrafyayı Rusya’ya teslim etmek olacaktır.

Keza Suriye’deki durum aşikar.
Akıllı ve akılcı bir diplomasi ve uluslararası ilişki yürütebilseydik; Suriye’de Rusya’nın yerinde belirleyici konumda Türkiye olabilirdi.

Sadece şiddetle kınamak, BM’yi göreve çağırmak, Uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmekle hiçbir sonuç alınmaz.

Atı alan Üsküdar’ı geçer misali Libya bir anda Rusya’nın arka bahçesi oluverir. Tıpkı Kırım’da, Suriye’de olduğu gibi.

1974’de Kıbrıs Barış Harekatı yapmasa idik bugün KKTC diye bir ülke olamazdı.

Zeytindalı ve Barış Pınarı Harekatları yapmasa idik şimdi Kuzey Suriye koridoru bir hançer gibi saplanır güney sınırlarımız kalbura dönerdi.

Diplomasi şart mı, evet şart.
Uluslararası kamuoyunun olumlu bakışı gerekli mi, evet gerekli.
Ama inanın dünya öyle bir hale geldi ki; önce "karıştır-savaş-elde et" sonra ise diplomasi diplomasi diye laflar sarfet.

Neden.?
Çünkü alan aldı, giden gitti ve alanın  aldığı yanına kar kalacak.
Libya'da elimiz güçlü.
BM’nin ve AB’nin tanıdığı bir hükümetle işbirliği içindeyiz.
Ve bu durumda açık, aleni ve doğrudan müdahale etmek kaçınılmaz.
Bunun için tek gerekli unsur Trablus Hükümeti’nin Türkiye’den destek istemesi.
Bugün veya yarın veyahut bir hafta içinde bunun  tesisi ve fiili müdahale tek yoldur.
Başkaca yol, yöntem, diplomasi, usul ve esas kalmamıştır.
Yoksa herşey için çok geç kalınmış olacaktır.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber