​Türk Emniyetinin yüzkarası, bir Haşhaşi cinayeti

Daha öncesinde örtülü cinayetler işledikleri 15 Temmuz sonrası ifadelere de yansıdığı bir gerçek. Ama açık, aleni, görünürlük arz eder şekilde, bilinçli ve mesaj içerikli ilk eylemi Rusya Büyükelçisi’nin katledilmesidir.

Eylem; şekliyle, failin görevi ve söylediği sözlerle, konjonktürel durumla ilgili bütüncül şekilde planlanarak, ince ince mesajlarla bezenerek; “yıkılmadım ayaktayım, içerdekiler, görevlerinden atılanlar  ümidini kesmesin, biz hala güçlüyüz ve etkiniz” mesajlı  profesyonel nitelikli bir suikasttır.

Geniş anlamda bu eylem, Türk-Rus ilişkilerini baltalamaya yöneliktir. ABD ve AB’nin  Suriye denkleminde çözüm çalışmalarının dışında kalmanın kuyruk acısıdır. FETÖ’nün ipini elinde tutan Obama yönetiminin giderayak yaptığı alçaklığın, silikliğin, katilliğin, “benden sonrası tufan” şeklidir.

Bu suikast eyleminin, kamikaze dalışın, “Haşhaşi fedailiğin” diğer boyutlarını bir kenara koyarak, failin FETÖ iltisak ve irtibatına dair boyutlarını paylaşmak istiyorum.

15 Temmuz sonrası dikkatler ve tepkiler Askeriye’ye ve özellikle de TSK’daki FETÖ’cülere yöneldi. Emniyet içindeki örgüt mensuplarıyle mücadele gölgede kaldı. Özellikle kripto Emniyet FETÖ’cüleri rahatladı.

Hal böyle olunca, geldiğimiz nokta ortada.

Çevik Kuvvet mensubu bir polis, FETÖ’cü olduğu kuvvetle muhtemel bir terörist, canlı bomba, Rus Elçisi’nin ölümüyle sonuçlanan menfur saldırıyı işledi.

Bu eylem ilktir.

FETÖ’nün farklı bir sürece geçip, organize, planlı ve mesaj içerikli eylemselliği bağlamında bir ilktir. Ve ne acıdır ki; bundan sonrası plan ve adımlarına dair tehlikeli işaretlerini içermektedir.

Bu eylemle başlatılan sürecin kodları şöyledir:

Hala güçlüyüz ve bizde ölecek kişi çok var vurgusu,

Kamuoyunun hassas olduğu konulara dair “mesaj içerikli” eylemlerin tercih edileceği,

Bir eylemle birkaç sonuç alma odaklı planlamalar yapılacağı,

Hala devletin kılcallarında; emniyet, askeriye, maliye vb gibi etkin yerlerde hala varız ve bizi yok edemediniz mesajının verileceği,

Ve en önemlisi de; ülkemizde istikrarsızlık, kaos, bıkkınlık, tedirginlik, güvenlik kaygısı oluşturacak eylemlerle ses getirilmek istenmesi.

15 Temmuz sonrası ihmallere dair tesbitlerim:

 Emniyet ve Askeriye’de FETÖ temizliği yavaşlamaya ve savsamaya başladı,

 Tıpkı 17-25 Aralık sürecinden altı yedi ay geçtikten sonra başlayan rehavet 15 Temmuz sonrası da başladı. “Su uyur düşman uyumaz” atasözü göz ardı edildi.

 Emniyette 2007’den 2013’e kadar alınan polisler ve Komiser adaylarıyla alakalı gerekli temizlik gereği şekilde yapılmadı. Çünkü bu  zaman aralığında alınan komiserlerin % 90’nı, polislerin yaklaşık %70-80’ni bu örgütün mensupları veya muhabbetçileri idi.

 Hele de; 15 Temmuz gecesi Emniyet teşkilatı vatanperverlerinin mücadelesi, bu kurumdaki hainlerin ihraç ve cezalandırılmasını örttü ve gözden uzaklaştırdı

Konuyu dağıtmamak için Devletin genel yapısına dair FETÖ’cü temizliği konusundaki aksaklıklara girmeyerek konuyu Emniyetle sınırlı tutuyorum.

Şimdi de yapılması gerekenler konusunda düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:

 Sayın Cumhurbaşkanı’mız, Başbakanımız ve İçişleri Bakanımız bu  örgütle mücadelede maalesef hala yalnızlar. Bürokraside bulunan sorumluluk ve yetki sahiplerinin pek çoğu, yeterli ve gerekli mücadeleyi vermemektedirler. Bu zaaf bizi maalesef 15 Temmuz gecesini yaşamaya maruz bıraktı.

 Emniyetteki bu hain yapılanmaya dair bilgi ve belgeye sahip olanların tüm uyarılarına rağmen temizlik işlemi % 20'yi geçmedi. Yaklaşık 70-80 bin civarı örgütle irtibatlı olanlar hala teşkilatın içinde bulunmaktadırlar. Bu ise; bugün yaşadığımız olayda görüldüğü gibi ciddi “güvenlik zaafı” olarak acı bir şekilde bize döndü.

 Acilen, tavizsiz ve süratle, temizlik yapılmalıdır. Bu olay Emniyet içindeki sıkıntıyı iyice su yüzüne çıkartmış ve böyle gitmeyeceğini herkese göstermiştir.

 Büyük harekat ve operasyonlar cesur, korkusuz ve vatan ülküsünü temel hedef edinmiş, zeki, pratik ve ölümü öldürmüş kişilerle olur. Bu bağlamda; Emniyette karar vericilerinin, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın ve İçişleri Bakanının cesaret ve çabasını görüp onlara ayak uyduracak kişilik, kalite ve mücadele azminde olabilenlerden olması lazımdır. Ancak bu şekilde radikal temizlik ve arınma yapılabilir.

 Bu olay sonrası, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, devlet büyüklerinin koruma ve güvenlik ekiplerinin yeniden ve çok titizlikle gözden geçirilmesi şarttır.

 Kirli, ihanetçi, hain kişilerin Emniyet’ten ivedilikle, hemen,  bir an evvel uzaklaştırılarak yerlerine yeni personel alınması şarttır. Ki; Özel Harekat Polisi olmak için 185 bin vatan evladının müracaat etmiş olması bu konuda eksiklik hissedilmeden ikame edilebileceğinin en önemli göstergesidir.

 Bu olayın failinin 2014 yılında mezun olması, bu katilin 17-25 Aralık öncesi Polis Meslek Yüksek Okuluna girdiğini göstermektedir. Bu da temizlik konusunda milat olacak nihai tarihi göstermektedir. Yani 2014 okul girişlilere kadar herkes incelenmelidir.

 Emniyette son yapılan değişiklikleri daha da mukavim kılmak, güçlendirmek ve titizlikle yeniden gözden geçirmek gerektiği ortadadır. Sayın Bakan’nın cansiperane ve ölümüne bir gayretle çalışmalarına ayak uyduramayanların varlığı bu mücadeleye zafiyet vermektedir. İçişleri Bakanı’mızın, bu geceden olmak üzere, yeniden bazı şeyleri gözden geçirerek, özellikle teşkilattaki aksayan boyutlarla ilgili radikal kararlar alacağını düşünüyorum.

Buradan herkese, hepimize, hükümete, milletvekillerine, bürokrasiye, vatanseverlere, Milletimize sesleniyorum:

FETÖ gibi sinsi terör örgütüne karşı mücadeleyi sadece Erdoğan’a, Yıldırım’a ve Soylu’ya bırakmak vicdansızlıktır. Gecesini gündüzüne katan bu idarecilerimizi yalnız bırakmamalısınız ve bırakmamalıyız. 

Sorunun sadece bu insanların sorunu olmadığını 15 Temmuz’da hepimiz gördük.

Hala ne diye devletin etkili, yetkili yerlerinde oturup da, gerekenleri yapmazsınız.

Hala neden oturduğunuz koltukların hakkını vermezsiniz,

Hala neden bir korkak gibi davranırsınız.

Yazık çok yazık…

Emin olunsun ki; rehavet ve atalet artık “ihanete eşdeğer” neticeler vermeye başladı. 

Neden hala aklınızı başınıza almaz; aymazlık, umursamazlık, korkaklık içinde davranırsınız?

Eğer terör örgütleriyle ve teröristle mücadeleye yüreğiniz yetmiyor ise, o makamları, koltukları bırakıp gidin. “Yapamıyorum, cesaretim yok, korkağım” deyin…

Hiç olmazsa; cesur, kararlı, ölümden korkmayan vatanperverlerin yolunu tıkamayın.

Sizlerin rehavetinin bedelini millet ödemesin, vatanperverler ödemesin, masumlar ödemesin, Türkiye ödemesin……

Bir kere de; "zilletle korkakça yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih ederim" diyecek yiğitlik gösterin ve mücadelenin gereğini yapın….

Yoksa…

Sizi ne Allah, ne de bu Millet affeder….

Bir sonraki Bir Potre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun yüce Türk halkı ve sevgili okurlarım.
OGÜNhaber