Afganistan'da neler oluyor-1

Türk milletinin Afganistan hâkimiyetini kaybetmesinden sonraki neredeyse 1,5 asra yakın zamandır bölge büyük güçlerin oyun alanına dönmüş, kabilecilik anlayışından ve dini taassuptan kurtulamayan bölge halkı zikredilen süreçte sadece birer piyon olarak kullanılagelmiştir. Hal böyle olunca bölgede ne savaşlar ne de iç mücadeleler bitmek bilmemiş, istikrarsız ve terörize edilen bölge halkından en büyük zararı basit ama etkili böl-parçala-yönet siyasetinin kurbanı olan Türk unsurlar çekmiştir.

Afganistan merkezi yönetimini elinde tutmak için her türlü işbirliğine açık olan Peştun liderler anlaşılan geçmişten hiç mi hiç ders almamışlar veya almak istememişler. Bununla birlikte ülkenin bilhassa kuzey bölgelerinde yaşayan Türk soylu liderlerin de birlik ve beraberliklerine dair geçmişte yaşanan hataları tekrar etmeden yeni döneme hazırlıklı olmaları önem arz etmekte.

Şayet nüfusunun neredeyse yarısı Türk soylu halklardan müteşekkil Afganistan'da Peştunlar iktidarı kaybetmemek adına her türlü yolu mubah görmeye devam edeceklerse Türk soyluların da küçük hesapları bir kenara bırakıp birlikte hareket etmekten başka alternatiflerinin olmadığını da hatırdan çıkarmamaları gerekir.

Mevcut Kabil yönetimi anlaşılan 1979'da Sovyet ve 2002'deki ABD işgalinden gerekli dersleri çıkaramamış olmalı ki son 40 yılda ülkenin üçüncü defa ama bu sefer de Çin eliyle işgalinin önünü açacak tehlikeli hamleler yapmakta.

Son bir ayda Afganistan'da yaşanlar aslında bölge 40 küsur yıllık kaos ve savaş ortamının devam edeceğini göstermekte. Bölgeden aldığımız son haberlerde tek olumlu gördüğümüz husus ise geçmişe nazaran Türk soylu halkların daha stratejik hareket etmesi. Buna mukabil bölgeye dair yaptığımız birkaç sosyal medya paylaşımına dünyanın dört-bir yanından Peştun uyruklu kişilerin hakaretamiz yorumları ise ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir gerçeği ortaya koymakta. Bu gerçeklerden en önemlisi Peştunların ülkede kendilerinden başka hakim bir güce tahammüllerinin olmadığı ve sosyal medyada tahmin edilemeyecek kadar organize hareket etmeleri. Muhtemelen yönetimdeki bu tahammülsüzlük anlayışı halka da sirayet etmiş durumda.

Afganistan'ı neredeyse Çin işgali sürecine sürükleyen son olayların nasıl geliştiği son durumu anlamak adına yeterli ipuçları vermekte.

Şöyle ki;

Bir ay kadar önce Afganistan'ın Faryab vilayetine, Merkezi hükümet tarafından bölgede hiç tanımayan dahası askeri ve idari tecrübesi olmayan birisinin kasten olduğu düşünülen ataması, Kabil Hükümeti'nin ikinci ismi Dr. Abdullah Abdullah'ın protestosuna neden olmuştu.

Bilindiği üzere Afganistan'da kurulan son hükümet, son seçimlerde en çok oy alan iki ittifakın birleşmesi ile "koalisyon" şeklinde ortaya çıkmış, Cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmadzai ve Dr. Abdullah Abdullah, yeni Hükümet'i %50-50 şeklinde paylaşmışlar ve bu durum bir protokol ile güvence altına alınmıştı. Fakat Eşraf Gani'nin bu protokole mugayir hareket ederek, çoğunluğu Peştunlardan müteşekkil kişileri önemli makamlara ataması ortamı germiş, keyfi atamalara karşı çıkanların ya ortadan kaldırılması ya da sindirilmeye çalışılması ipleri kopma noktasına getirmişti. Bu yaşananlar Faryab vilayetinde son kargaşanın patlak vermesine yol açtı denilebilir. Yıllardır Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlere Türk olmayan kişilerin atanması ve bu atananların keyfi politikaları Güney Türkistan diye ifade edilen Afganistan'ın kuzey bölgelerinde tansiyonu yükseltti diyebiliriz. Ayrıca gelişen son olaylara Mareşal Raşit Dostum'un sert tepki göstermesi ortamı daha da gerdi. Gerginliği daha da artıran ise R. Dostum'un bölge halkının isteklerine karşı çıkılması, hükümetin paralı askerlerinin güç kullanması veyahut millete (Türklere) silah doğrultulması durumunda "vur emri" vermesi oldu.

Bölgede her geçen gün tansiyonun artması, dikkatlerin de bilhassa Faryab ve Güney Türkistan'a dönmesine neden oldu. Olayların bundan sonraki gelişmelerini bir sonraki yazımızda değerlendirmeye devam edeceğiz.

OGÜNhaber