Bırak ilişkiyi geliştirmeyi, koşar adım kaç: 'Çin Ekonomisi'

Hatta bu tarafgirlik, Doğu Türkistan meselesinin bilinçli olarak, bilhassa ABD tarafından gündeme getirilerek, gelişmekte olan Türkiye-Çin ilişkilerinin, bu mesele yüzünden akim kalacağı ve bu oyuna düşülmemesi gerektiğine dair de ciddi bir kamuoyu oluşturulmuştu. Peşinen söylemek gerekirse, bu algının oluşturulmasında Çin devletinin desteklediği, gazete yazarları, radyo programları, akademik çalışmalar, Çin ile sıkı fıkı olanların propagandaları da etkili olmuştu. Gönüllü olarak Çin propagandası yapanları da bu kategoriye eklemek gerekir. İşin acı tarafı, olayı sadece maddi çıkar üzerinden değerlendirenlerin, 2016 yılından bu yana Doğu Türkistan'da yaşanan insan hak ve özgürlükleri ihlalleri ile, dini ve ırkı aşağılamalara dair tek kelam etmemeleri olmuştur.
 
Peki durum gerçekten anlatıldığı gibi miydi?
 
Doğu Türkistan'da yaşananlara dair bu köşede birkaç yazı kaleme aldığımızdan, yaşanan insanlık dramlarını tekrar etmeyeceğiz. Bugün ki yazımızda, Çin'in denildiği gibi ekonomik olarak gerçekten güçlü bir ülke olup-olmadığı, hatta sıkıntılı günler geçirdiğimiz bu dönemde Çin'in Türkiye'ye bir faydasının dokunup-dokunamayacağına dair olacaktır. Hatta bu minvalde verilerini ortaya koyduğumuzda, Çin ile bırakın ilişkileri geliştirmeyi, az-buçuk ekonomiden anlayanların ifadesiyle, ondan "koşar adım kaçmak mı" gerektiğini değerlendireceğiz.



Aslında gerçek olanın, Çin üzerine ciddi araştırmalar yapılmadığınıdır. Şöyle ki, Çin ekonomisi kamuoyunun genel olarak algıladığının aksine ciddi sıkıntılar ve potansiyel patlama noktaları olan problemli bir ekonomidir. Bu durumu, Çin’in yayınladığı verilerin doğru kabul ederek, temel makro göstergelerden kolayca anlamak mümkündür.
 
Değerli dostum, aynı zamanda finans sektöründe iyi bir uzman olan Abdullah Oğuz beyden Çin ekonomisi ile ilgili bir rapor hazırlamasını rica ettiğimde, açıkçası ben de böyle bir tablo ile karşılaşacağımı beklemiyordum. Raporun özeti enteresan bilgiler sunmakta. Şöyle ki, Çin'de uzun yıllar süren yüksek büyüme ivmesinin, 2014 yılından sonra yavaşladığını ortaya koymakta idi. 2014 yılında % 14,2 büyüyen Çin ekonomisi, takip eden yıllarda sürekli güç kaybetmiş ve 2018 yılında ise bu rakam % 6.6 olarak gerçekleşmiştir. Bu rakamın son 28 yılın en düşüğü olduğunu belirtmek gerekir. Yani Çin'in ekonomik büyümesi % 50'den fazla azalmıştır. Bununla birlikte 2014-2018 döneminde Çin'in ekonomik avantajlarının başında gelen cari fazlanın, gayrisafi milli hasılaya oranı % 9.9'dan % 1.1'e düşmüştür. 2014 yılından bu yana Çin'e gelen doğrudan yabancı yatırımlarda ise % 40 azalma olmuş, yine aynı dönemde Çin'in döviz rezervleri 900 Milyar Dolar azalmıştır. Bu temel göstergeler Çin ekonomisinin gücünü ve cazibesini kaybettiğini açıkça ortaya koymaktadır.



Raporun daha enteresan, bir o kadar da biz ve dolayısıyla bütün dünyayı ilgilendiren kısmı ise Çin ekonomisinin en büyük probleminin, sadece kendisini değil, bütün dünya ekonomisini tehdit eden borç sorunu oluşturmaktadır. Çin’in toplam borcu (kamu, özel sektör ve hane halkı) 34 Trilyon Dolar'dır. Bu rakam Çin'in ekonomik büyüklüğünün tam 2,66 katıdır. S&P gibi bazı uluslararası kuruluşların raporlarına göre, Çin yerel yönetimlerince bu rakamlara dahil etmedikleri 5.2 Trilyon Dolar borcu daha vardır.
 
Çin açısından işin en dikkat çekici yanı ise bu borcun ekonomik büyümenin düştüğü dönemde artış göstermesidir. 2008 yılında borcun ekonomik büyüklüğe oranı % 141 iken, bu rakam 2017 yılında % 266'ya yükselmiştir. İşin özü Çin ekonomisi büyük bir balon ve bu balon patladığında çok yıkıcı etkileri olacağıdır. Bu yıkıcı etkinin sadece Çin ile sınırlı kalmayacağını söylemek de abartı olmasa gerekir.



Ayrıca Türkiye ile Çin arasında dış ticaret Türkiye’nin başına bela olan bir durumdur. Bunu 2007-2017 yıllarını kapsayan dış ticaret rakamlarından kolayca anlamak mümkündür. Zikredilen dönemde Çin ile Türkiye arasındaki dış ticaret hacmi 250 Milyar Dolar'dı 250 Milyar Dolarlık yekunda ithalatımız 225 Milyar Dolar, ihracatımız ise sadece ama sadece 25 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu 200 Milyar Dolarlık fark, Ülke ekonomimizin en sıkıntılı noktası olan cari açığın, zikredilen 2007-2018 dönemindeki tutarının % 46'sına tekabül etmektedir. Bu farkın yorumunu okuyucularımıza bırakıyorum. Zikredilen bilgilerden açıkça anlaşılacağı üzere Çin ile ekonomik ilişkiler faydadan çok yük getirme potansiyeli taşımaktadır. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, bizim için, Çin ile ekonomik açıdan değil işbirliği yapmak, koşar adım kaçmamız gereklidir. Çin'e neleri ihraç edip, neleri ithal ettiğimizin listesine bakmak, bu kanaate varmaya yeter de artar bile…
 
NOT: Çin ile ABD arasındaki ticaret savaşına yönelik gelişmelerin 2019’un ilk aylarında da küresel piyasa gündemindeki ağırlığını koruduğunu ifade etmek gerekir. Ayrıca Çin ekonomisi son 28 yılın en zayıf büyümesini kaydetmiş durumdadır. Çin ekonomisindeki ivme kaybı 2018’in son çeyreğinde de devam ederek yıllık büyüme % 6,4 ile 2009'dan bu yana en düşük seviyede gerçekleşmiştir. Çin'de sanayi üretimi Şubat ayında % 5,3 ile son 17 yılın en yavaş artışını kaydederken, ihracatın yıllık bazda % 20,8 oranında gerilediği görülmüştür. Çin’de yerel hükümetlerin borç seviyelerinin azaltılması ve GSYH’nin % 300’ünü aştığı tahmin edilen toplam borç stokunun düşürülmesine yönelik adımlar son dönemde hız kazanmıştır. Moody’s’in tahminlerine göre varlık yönetim şirketleri tarafından "gölge bankacılık" kanalıyla ekonomiye sağlanan fonlar bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık 530 milyar Dolar azalarak 2018’in üçüncü çeyreği itibariyle 8,8 trilyon Dolar (GSYH’nin %70’i) seviyesine geriledi. Öte yandan yılın ilk iki ayında konut satışları bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 3,6 azaldı. Temmuz ayından bu yana gerileyen otomobil satışları Şubat’ta geçtiğimiz yılın aynı ayına kıyasla % 13,8 oranında düştü. Otomobil satışlarındaki gerilemede ekonomideki yavaşlamanın etkili olduğu söyleniyor. 2018 yılı Ağustos ayından bu yana kaydedilen ve Kasım’da 27,1 milyar dolar düzeyine kadar yükselen sermaye çıkışı, Ocak ayında 10,8 milyar dolar seviyesine kadar geriledi. Çin'de doğum oranı 70 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. Resmi kayıtlara göre, Çin’de doğum oranı 2018 yılında son 70 yılın en düşük düzeyine indi. Çin, 1979'dan beri uyguladığı aile başına tek çocuk politikasını 2016 yılında esneterek, kentlerde yaşayan çiftlerin iki çocuk sahibi olmasına izin vermişti. Ancak, veriler nüfus kontrollerini gevşetme politikasının etkili olmadığını gösteriyor. Ülkede doğum oranı düşerken, yaşlı nüfusun hızlı yükselmesi endişe yaratıyor.

Kaynak: Türkiye İşbankası Mart 2019 Çin Raporu
OGÜNhaber