Ağla oğlum ağla...

Askerlerine şu tarihi sözleri söyledi:

“Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız?

Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır.

Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur.

Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.” 


Cesur komutan böyle diyerek ve yaparak İspanya’yı fethetti.

756 yılında kurulan Endülüs-Emevi Devleti 1031 yılına kadar birlik ve beraberlik içinde hareket etti.

Bu dönemde yapılan tüm saldırılara karşılık verip galip geldi.

Ne zaman ki birlik ve beraberlik bozuldu,

Fitne ve ihtilaf baş gösterdi,

Endülüs şehir devletçiklerine bölündü.

Harice karşı mücadele yerine birbirleriyle kavgaya giriştiler,

Birbirlerini yerken dışardan gelen saldırılara karşılık veremediler ve tek tek yok oldular.

Elde bir tek Gırnata (bugünkü Granada) kaldı.

Şehrin Sultanı Ebu Abdullah idi.

Uzun süren savaşlar sonrası yardım gelmemesi üzerine Hristiyan’lara teslim oldukları takdirde kimseye hiçbir şey olmayacak yalanına kanarak şehri teslim ettiler.

Bunun sonucu olarakta şehri terketmek zorunda kaldılar.

Devletin son hükümdarı, şehre hâkim bir tepenin başında durur, son bir kez arkasını döner ve gözlerinden ilk damlalar düşerken, ona söyleyebilecek en ağır sözü hemen yanı başındaki annesi söyler;

“Ağla oğlum ağla... 

Erkekler gibi savaşmadın şimdi otur kadınlar gibi ağla.

Erkekler gibi savaşmadın şimdi sana kadınlar gibi ağlamak yaraşır.”


2 Ocak 1492’de şehri terketmek istemeyen Endülüs’lülerin dilinden ise şu sözler dökülür:

“Kendi yurtlarında Bey idiler,

Şimdi küfür ülkesinde uşak,

Ululuğun görkemli yükselişinden,

Uçuruma yuvarlanan bu halka kim acıyacak?

Nerdesiniz!”


Milletin ve Ümmetin son kalesidir Anadolu,

Son Ordusudur İslam’ın bu Ordu,

Akif der ki:

Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar; 

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Kıssa’dan hisse çıkartmayacak mıyız?

Neden tekerrür etsin tarihin kötülükleri,

Tarık bin Ziyad’ın sözünü değil de, neden Ebu Abdullah’ın annesinin söylemini yaşayalım…

Mücadele etmeliyiz,

Savaşmalıyız,

Topraklarımız için, vatanımız için, devletimiz için, milletimiz için, bayrağımız için dahili ve harici düşmanlara karşı ölümüne savaşmalıyız.

Bizim gidecek yerimiz yok,

Bizim bizden başka dostumuz yok,

Son kaledir Anadolu,

İslamın son kalesi,

Mazlumların son kalesi,

Mağdurların son kalesi,

Türk’ün son kalesi,

Teröre, terör örgütlerine, Terörü destekleyen Terörist devletlere karşı bir ve beraber olmalıyız.

Coğrafyamızı parçalayarak devletçikler oluşturmak isteyenlere karşı,

Bizi bize düşürmek isteyenlere karşı,

Yurt edindiğimiz toprakları elimizden almak isteyenlere karşı,

Bizi ruh’suzlaştırmak isteyenlere karşı,

Milli ve yerli algımızı bitirmek isteyenlere karşı,

Bayrağımızı, devletimizi, vatanımızı kalbimizden sökmek isteyenlere karşı,

Bizi Endülüst’leştirmek isteyenlere karşı,

Bizi Suriye’lileştirmek isteyenlere karşı,

Bizi Irak’laştırmak isteyenlere karşı,

Bir olacağız, biz olacağız, diri olacağız, dik duracağız

Ve…

Savaşacağız.

Başka ülkemiz, vatanımız, devletimiz ve çaremiz yoktur.

Korkunun, ihtilafın, fitnenin, ihanetin, kahpeliğin, kalleşliğin, bölünmenin neler getirip, neler yaşattığının en acı ve dramatik örneği Endülüs’tür.

Çok geç olmadan aklımızı başımıza almalıyız.

Dahili ihtilafları unutarak; harici düşmanlara, dahili virüslere karşı tavizsiz bir mücadelede olmaya mecbur ve mahkumuz.

Ebu Abdullah gibi hasımlarla savaşmadığımızda annesinin sözünü unutmayalım.

“Girmeden tefrika (bölünme) bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Mehmet Akif Ersoy

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
OGÜNhaber