'Allah mısınız ulan siz..!'

Son günlerde herkesin dilinde,
Özel sohbetlerde,
Ve hatta, tam manasıyla dile gelmese de/getirilmese de/susularak konuşulsa da; siyasetin de baş gündeminde olan konu/kişi…
Sedat Peker ve başlıkları bile, slogan gibi olan videoları…

Başlıyor anlatmaya…
Coşuyor; bir yanardağ gibi lavlar saçıyor.
Mücavir alandaki köy ve mezralar, saçılan lavlardan nasibini alıyor.
Köy ve mezradan kasıt, hedefindeki isimler/olaylar…
Lavlar daha büyük yerleşim yerlerine/şehirlere ulaşacak mı/ulaşır mı; bekleyip göreceğiz…
Lavlar saçan yanardağ gibi konuşan adam, bir anda susuyor,
Hüzünlü bir yüz hali/kırgınlık/kızgınlık içinde derin nefes alışlara dönüşüyor.
Sanki “daha neler söylerim, neler de; neyse…” der gibi…
Nefesli bir sükuttan sonra, bir anda yükseliyor ve millet kürsüsünde coşmuş,
“Azdan az, çoktan çok gider/yaktınız ve yanacaksınız…”
edasında bir hatip gibi;
“Lan bırak…
Allah mısınız ulan siz…”
diye gürlüyor.
“Vallahi/Billahi/Tallahi..”
diye başlıyor ve “Gayretullah’a dokunuyorsunuz”la devam ederek; olayın  dinen/manen “vebal” boyutuna da parmak basmayı ihmal etmiyor.

Bir anda gülümsemeye başlıyor ve oluşturduğu kendine has üslüple,
Bir DKD (Düşün-Konuş-Dinle) kursunda “sıkmadan nasıl dinlenirsiniz” dersi veren deneyimli eğitmen gibileşip,
“Davutoğlu çok konuşuyor,
Ben bir megolomanım,
Hep beni dinlesinler isterim…”
esprisini yaparak,
Anlattığı olayların vahamet/ciddiyet ve agresifliğine rağmen dinleyiciyi de gülümsetmeyi ihmal etmiyor.
Ve hemen akabinde,
“Bana bunları neden şimdi anlatıyorsun,
Bugüne kadar neden sustun diyorlar”
diyerek, aslında sorulması en muhtemel soruya,
Hüzünlü/buruk/acılı  bir yüz ifadesiyle başlıyor ve bir anda celalleniyor;
“Ulan bir pezevenge bile yapılmayanı yaptınız bana…”
diye, yükselerek; izleyicinin bam teli olan “aile” mefhumunu öne çıkartıyor.

Ve aynı hassasiyetle;
“Bana bu yapıldı,
Canım yanıyor,
Aklımı tatile gönderecek kadar delirdim,
Ama ben, bana bunu yapanların bile ailesini kutsuyor/önemsiyor ve onlara zerre halel gelmemesine dikkat ediyorum/edeceğim,
Çocuklar ve kadınlar benim için özeldir/yumuşak karnımdır…”
diyerek, kendisini seven/sevmeyen herkesin “en hassasiyet noktasına” parmak basıyor.
Sürekli devlet hassasiyetine vurgu yapıyor;
El işaretiyle göstererek; “kesilir boynum ama devletime ihanet etmem” netliğini ısrarla dillendirip,
“Biz bu vatanın delileri/serdengeçtileri/fedaileriyiz”
diyerek, geleneksel ritüel ve sözlerle bağlılık vurgusu yapıyor.

Keza, modern iletişim örnekleri de sergiliyor.
Bence, iktidar partisi için de,
Muhalefet partileri için de, günümüz iletişim enstrümanları üzerinden nasıl bir PR yapılarak, medyatize olup dinlenebilirliğin ilginç örneklerini sunuyor.
Adeta, milyonlar harcamadan da, nelerin yapılacağını ispat ediyor.
Tüm bu hitap/iletişim örneklerini sergilerken/tam konu dağıldı mı ki derken, bir anda dini/milli/insani olguları devreye sokup dinleyiciyi asıl konuya getiriyor ve hedefi en sert şekilde ve yeniden bombalamaya başlıyor.

Defaatle söylemesiyle de, akılda kalıcılık sağlıyor/konuyu kavratıyor ve içeriği basitleştiriyor (sadelik anlamında)
Parmak kesme vaadi/iddiasıyla da ciddiyetini dile getiriyor.
“Ebabil”
kuşlarını örnek verecek kadar dini hassasiyeti öne çıkartırken;
“Ben size Mesih olduğumu mu söyledim?
Benim kendi meselem var. Bir baba çocuklarının, eşinin yüzüne baktığında ben sizin şerefinizi koruyabildim onurunu yaşamak ister.

Benim meselem bu…"
diyerek, adeta;
“Ben, ne iyi niyet meleğiyim ve ne de, iyi niyet derneği başkanıyım..”
şeklinde, “artısı/eksisi, hatası/sevabı, sevinci/kızgınlığı olan  bir insanım” yaklaşımını öne çıkartıyor.

Ama aynı söylem içinde, “Eş/kadın/çocuklar” sözkonusu olunca; bir erkeğin/babanın nasıl her şeyi göze aldığını/alabileceğini;  sürekli vurguladığı gibi, burada da, ısrarla dile getiriyor.

Daha çok şey söylenebilir,
Ama insanların okumayı ve dinlemeyi sevmediği günümüzde,
Bir saat civarı süren konuşmasını, sıkmadan/merakla ve sonuna dek dinletebilmek bence büyük maharettir.
Ki, Peker şuana dek bunu becerdi/başardı, bence…
Haaa…
İletişim uzmanları/analistler ve PR’cılar Sedat Peker’in bu videolarının profesyonel bir akıl tarafından planladığını/hazırlandığını ve sunulduğunu söylüyor.

Olabilir de…
Belki de öyledir.
Ama, bu tespit ve düşünceler doğru bile olsa “başrol”ün sergilediği performansı gözardı etmek, zannımca haksızlık olur.

Adam coşuyor,
Bir yanardağ gibi lavlar saçıyor; "büyüklere", pardon büyük şehirlere doğru ilerliyor,
Bir fırtına gibi, "ölü denizi" dalgalandırıyor; dalgalar limana vuruyor, "en güvenli"liman/lar bile sallanıyor…
Bir şelale gibi, Türkiye’nin "haşmetli/dokunulmaz/puslu ve  en derin noktalarına" çarpıyor,
"Allah mısınız Ulan Siz..!" diye haykırıyor;
Ve, "Lan Bırak..!" diyerek,
"Tanrı’yı oynamayın/hiçbiriniz Tanrı değilsiniz/olamadınız ve asla olamayacaksınız.." hatırlatmasını yapıyor.
Videolar, "anlatıcı/izleyici” boyutuyla bana çok ilginç geldi ve paylaşmak istedim…
OGÜNhaber