Altı da üstü de topraktır, toprak..!

-Sıla nedir Troyalı.?
-Kavuşmadır.
-Neye/kime.?
-Anaya, ataya, doğduğun topraklara…
-Sıla sıla derken; kabristanı unutuyorsun Troyalı..
Dört kişinin omuzunda,
Gitmemeğe çaren var mı…
Ve genelde öyle oluyor; biliyor musun…
Hiç ayrılmamacasına; tam bir vuslat, esaslı bir kavuşma.
Sıla vasiyetin midir, vasiyetin sıla mıdır, Troyalı..
Dönüşün muhteşem mi olacak acaba,
Ne bulacağını ümit ediyorsun; kavuşunca…
Mezarlık mı, mezar taşları mı yoksa sana dikilecek mezar taşı mı..
Hep düşünürdün ya, Troyalı…
Köyünü, tren raylarından yapılmış köprüyü,
Akankaya’nın selini…
Dereboyu çınar ağaçlarını,
Sarp yayla yolunu,
İnsanın ömrüne ömür katıp, ömrünü kemiren pamuk tarlalarını…
Bıraktığın gibi bulabilecek misin, Troyalı…
Cefasını da, sefasını da, saflığını da, yaşayanı da; bıraktığın gibi bulabilecek misin…
Yoksa Akankaya akmıyor mu olacak,
Köprünün yerinde yeller mi esecek,
Çınarlar köksüz,
Çocuklar öksüz,
Tiyek Deresi susuz,
Yaşayanlar mutsuz,
Mezardakiler huzursuz mu olacak…
Söyle bana Troyalı,
Söyle bana…
Sen; üstü için mi gideceksin toprağın yoksa altı için mi..
Oooo…. Korktun mu; yerin altından, Troyalı…
Düzeni çok/yok dünyada; düzenin bozulur diye mi korkuyorsun…
Korkma…
Şems'in dediği gibi;
"Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını..?"
Ne mız mız edip duruyorsun, Troyalı..
Sıla diyordun, vuslatı yadediyordun,  hasretlik çekiyordun…
Gidiyorsun işte, gideceksin eninde sonunda…
Ya dört kişinin omuzunda,
Ya dört kişinin yanında…
Ya tabutun içinde,
Ya da altında…
Halbuki ne umutların vardı değil mi Troyalı…
Ne hayallerle çıkmıştın gurbete,
Evdeki hesap çarşıya uymuyor değil mi…
Senin de herkes gibi bir hesabın vardı ama Allah'ın hesabı, hesapları bozuyor değil mi…
Neden daldın ve unuttun; yaşadığın hayatın, yarın garantisi olmadığını…
Neden ölümü öldürmeye çalıştın ki…
Halbuki yerin altı, ölümü öldüremeye çalışıp da, ölenlerle dolu…
Gel, ölüm gelmeden; gerçeği kabullen…
Gel, sen kendine gel…
Kendin gel,
Kendini, al da gel…
Hayat böyledir be, Troyalı…
Böyle olagelmiştir…
Bazen üzüm yedirir, bazen de tokat.
Bazen gazap akıtır, bazen de şefkat.
Bazen memat olur, bazen de hayat.
Sılanın altı da üstü de,  topraktır toprak..!

Müslüm Baba demez mi;
"Sıla mı? Gurbet mi?
Adını sen koy, adını sen koy…"
OGÜNhaber