Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi

Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir.

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için elbette gereklidir. 

Neslin devamı anlamına gelen yeni kuşakların gelmesi ve genç nüfus azalmasına maruz kalmamak, geleceğe daha ümitle bakmanın  en büyük teminatıdır.

Devlet bireylerle varlığını daim ve kaim kılar. Nüfusun büyüklüğü, bir açıdan dosta-düşmana devletin izzet ve azametinin  gösterilmesi  olarak da algılanabilir. Bu açıdan sağlıklı nüfus artışı, devletin büyümesi ve her alandaki gelişiminin nüvesidir diyebiliriz.

Ama kalite-kantite olgusu asla göz ardı edilemez ve edilmemelidir. Nüfus artışı sonucu doğan yeni bireyler, iyi yetiştirildiği takdirde devletin en önemli, etkili ve vazgeçilmez vurucu gücü, gelişim ve büyüme unsurudur. Bunu da ancak, “Aklen, manen, ruhen iyi yetişmiş, milli ve yerli” yeni jenerasyon oluşumunun sürekliliği ile sağlayabiliriz.

Tam tersi durumun getireceği sorun ve sıkıntıları ise gözden kaçırmamalıyız. Ki maalesef son yıllarda bu ve benzeri sorunların esas noktasını teşkil eden problematikle karşı karşıyayız. 

Ülkemizde nüfus artışını nitelik ve oransal olarak  irdelediğimizde, maalesef kalite bazlı, bazı bölgesel dengesizlikleri ve ileride sorun teşkil edebilecek  artış yoğunluğu  görmekteyiz. Amiyane deyişle, “hesapsız kitapsız, saldım çayıra Mevlam kayıra” gibi bir zihniyetle hiçbir eğitsel, sosyal, manevi  ve ailevi hassasiyetlere dikkat edilmeden, “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz” cehaletiyle ortaya çıkan  ve sadece “kemmiyet”ten (sayısal çokluk)  ibaret bir çoğalmayla karşı karşıyayız. 

Örnek verecek olursak; karı-koca 25-30 yaşındalar. Kadın nerdeyse 15 yaşında evlenmiş ve sonraki on yılda 5-6 çocuk doğurmuş. Çocuklar boy boy ve maalesef sefalet içindeler. Eğitim boyutu yok, aile eğitimi hiç yok, ailenin ekonomik gücü nerdeyse sıfır.

Şimdi hepimiz düşünelim; böylesi bir ortamda  yetişip, ülke gelişiminin temel dinamiği olacak yeni nesil nasıl ortaya çıkacak? (istisnai nitelikte olan durumları ayırıyorum) 

Böylesi bir zihniyet ve yaklaşım içinde ortaya çıkan demografik artış, iç göçleri ve bunun sonucunda huzursuzluk, güvenlik sorunları, adi suçları, adli vakaları artıran bir faktör oluşturmaktadır. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden diğer bölgelere olan göçler  ve göç edilen bu şehirlerimizde ortaya çıkan çeşitli sorunlar incelendiğinde  bahsettiğimiz sıkıntılar net bir şekilde görülecektir.

Bunun yanında, nüfus artışına dair Mültecilerle ilgili duruma da dikkat çekmek istiyorum. Mülteciler ve özellikle de mülteci çocukların eğitimi konusu hala süren bir sıkıntı olarak karşımızdadır. Bir milyona yakın çocuk mültecinin yarısı için eğitim sorunu yaşanmaktadır. 

Bir örnek vermek istiyorum;

2011-2012 veya 2013 yıllarından   bir, iki veya üç çocuğu ile ülkemize gelmiş bir mülteci ailesi düşünün. Burada kamplarda veya kısıtlı imkanlarıyla şehirlerimizde, çok zor koşullarda, kıt kanaat bir hayat sürüyor. (Allah milletimizin yardım duygusundan razı olsun). Hemen herkes elinden geldiğince, imkanı nispetinde yardım etmeye de çalışıyor. Ama görüyoruz ki; çocuklu mülteci ailesinin ülkemize geldikten sonra da yeni çocukları oluyor. 

Şimdi soruyorum;  “sen mevcut çocukların yetişmesi, büyümesi, eğitimi, hatta asgari  insani boyut olan yaşaması için çok zor şartlardayken, neden hala yeni çocuk yaparsın.”

Bu söylediklerimden dolayı radikal bir tavırla, doğum karşıtı bir yaklaşımda olduğum asla düşünülmesin. Öyle bir zihniyeti benimseyen ve düşünen birisi değilim. Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız muhtemel büyük tehlikeye parmak basmak ve dikkat çekmek için bunları yazıyor ve paylaşıyorum.

FETÖ, PKK,İŞİD gibi terör örgütlerinin eleman edinim yol ve yöntemlerini irdelediğimizde, imkanları kıt, ekonomik ve sosyal açıdan çocuğuna hiçbir şey veremeyen ailelerin bilinçsizce çok çocuk sahibi olmaları çok önemli bir faktördür. İmkansızlık içindeki ailele  çocuklarının “Terör Tuzağı ve Batağına” düşme riski hep daha yüksektir. 

Doğudaki bazı yerleşim yerlerinde yaşadığımız Hendekli çatışmalarda kullanılanların, İŞİD’in Gaziantep katliamında kullandığı canlı bombanın çocuk yaşta olması, FETÖ’nün kamikaze şeklinde beyinlerini yıkanıp, 15 Temmuz’da ülkemizde katliam yapanların, ailevi ekonomik imkanları sınırlı ailelerin çocuklarından devşirilmesi bu konudaki tehlikenin büyüklüğünün en büyük işaretidir.

Bu bağlamda;  devletin yetkili, ilgili veya derin kurum ve birimleriyle bu konuya eğilmesi şart ve elzemdir. 

Mültecilerle ilgili çocuğu olanların yeni çocuk yapmaması için önlem alınması kaçınılmazdır. Basit bir örnekle; trafik ışıklarında, orda, burda, şurda kucağında çocukla, yazın sıcakta kışın soğukta, rikkatlere ve vicdanlara azap çektiren görüntülerin önüne geçilmesi gereklidir.

Ülkemizin bazı bölgelerinde, sorumsuz ve bilinçsiz şekilde, hiçbir gelecek kaygı ve düşüncesi olmadan, -dilim varmıyor ama- sadece sayıdan ibaret nitelik arz eder şekilde bilinçsiz doğumlara bir önlem alınmalıdır.  Aksi takdirde ülkemizin her bölgesi, şehri, beldesi kısaca tüm yerleşim yerleri sadece karnını doyurmak için her yolu mübah sayabilecek kişiler nedeniyle kaotik bir duruma düşme riskiyle karşı karşıyadır.

FETÖ gibi, PKK gibi, İŞİD gibi örgütler eleman ihtiyacı karşılamakta hiç zorlanmayacaklardır. Çünkü bir çocuğun en zor kopacağı unsur ebeveynidir. Onlardan kopartılan çocuk ise en tehlikeli bireye dönüşür. Anne- baba irtibatı kopmuş birisi hiçbir otoriteyi tanımaz. Artık beyinleri şizofrenik kullanıcılara teslim edilmiş birer canlı bombaya veya kamikazeye dönüşmüş “robotik” aygıtlar gibi olurlar. Ekonomik ve Sosyal imkansızlık, bilinçsizlik, eğitimsizlik vb. gibi eksikliklere rağmen gelecek düşüncesi olmadan çocuk yapılması, Terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürülmesi demektir.

Tehlikenin ve sıkıntının bu yönünü görmek, gözlemek ve acilen önlem  almak şarttır. Aksi takdirde yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında hiç hükmünde kalabilir.

Sağlıklı, kaliteli, eğitim ve birikimi yüksek, milli ve yerli, etnik, mezhebi, coğrafi dengenin sürdürülebilir olduğu, devlet ve milletine sadakati önceleyen kişilikte bir nesil için doğum ve nüfus planlaması şarttır. Kastettiğimiz katiyyen doğumları ve nüfus artışını engelleme  değildir. Sadece insan kalitesinin artırılması ve ülkemizin tamamını kapsayan, adil ve eşit bir demografi ve nüfus artış düşüncesidir.
OGÜNhaber