HSYK: taraf mı, tarafsız mı!

HSYK diyoruz, yani Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; yargının en üst kurumu bağımsız olmalı, çoğulcu olmalı, herkesi ve her kesimi temsil etmeli. Kurul üyelerinin kişisel ideoloji, fikir ve insiyatiflerinden bağımsız olması  gerekir. Öyle biliyor öyle inanıyoruz. Bütün gelişmiş ülkelerde işleyiş böyledir ve tıkır tıkır da işlemektedir.

Bizdeki duruma bakıyoruz, müthiş yetkilerle donatılmış ama sorumluluktan uzak bir kurul. Çoğulculaşmanın değil de çoğunluğun kümelendiği bir grup. Grup diyorum, çünkü üyelerin kişisel yaklaşım, tercih ve inançlarının belirleyici olduğu bir karar mekanizması haline gelmiş. (objektivitesini sürdürenleri tenzih ediyorum)

Evet daha önce bir kesimin fikri yaklaşımını yansıtan kurul, 2010 anayasa değişimi sonrası başka bir  kesimin  “kümelendiği” bir ideloji  inanç ve maalesef  cemaati yaklaşımın hakim olduğu oluşuma dönüştü.

Hükümet bir kanun teklifi hazırladı.
Ne için?
Ortaya çıkan “kümeleşmenin” oluşturduğu tarafgir ve subjektifliği ortadan kaldırmak için. Peki bu radikal bir çözüm mü…?  Hayır…

Şimdiki  HSYK’nın oluşumunda yanlışlıklar yapıldı çünkü. Kurula üye seçilirken çoğulculuğa dikkat edilmedi ve çoğunluklaşmaya imkan verildi. Gelinen noktada ise, önceki kuruldan müşteki olan hükümet şimdiki kurumdan daha da müşteki hale geldi. Hata yapıldı mı..? Evet yapıldı…

Öngöremedi …. Hükümet oluşturduğu yapının subjektif nitelikteki “kümeleşmeye” sebebiyet vereceğini ve süper yetkilerle mücehhez  üyelerin, elindeki yetki kılıcıyla kendini de keseceğini….

Aslında yapılması gereken ne idi…?

İnsanları siyasi, ideolojik ve inanca dair düşüncelerinden vazgeçiremezsiniz, bir göreve getirildiğinde o kişilerin tüm birikim ve yaklaşımlarını  ortadan kaldıramazsınız, bu mümkün de değil zaten… Ama görevin “kullanım klavuzunu” daha objektif ve her kesimi temsil edecek;  ama “ çoğunluklaşmaya” fırsat  vermeyecek hale getirebilirsiniz. “alacalı çoğulculaşma” denilen, her fikri bünyesinde barındıran bir üyelik  profili tesis edebilirsiniz.
Ama edilemedi, tarafsızlık konusunda adeta, “yağmurdan kaçarken doluya yakalanıldı” bir vesayetten kaçıldı, daha büyük ve daha beter bir vesayete yakalanıldı. HSYK, maalesef jüristokrasinin( yargı vesayeti) odağı haline geldi. Şuanda  “yargı erki”nin yürütme, yasama ve hatta milletin önüne geçen bir  vesayetini izliyoruz.  Yargı, kendisine verilen “adalet kılıncı”yla öyle bir tavır ve eylem içinde ki; adeta yargısız infazlar, uydurma deliller, aidiyet hissettikleri fikir ve inanca muhalifleri sindirme vb. gibi durumlar için pervasızca kullanan bir aygıta dönüştü. Adalet tevziatçısı diyeceğimiz “yargı erk”ine verilen “sorumsuz yetkiler”le bir canavar yaratıldı.
İnsan unsurunun yetkilendirildiğinde neler yapabileceği hesaba katılmadı, kişisel hırs ve ideolojilerinden münezzeh tavır ve eylem sergileyemeyeceği düşünülmedi. Kimi  kesim, inanç grupları ve ideolojiye, yersiz ve gereksiz “hüsnü zan” beslendi ve bu noktaya gelindi.

Umarım ve inşallah, “yargının bozulması, tuzun kokması gibidir” sözüne uygun olarak, hiçbir grup ve kesimin ve de siyasi fikrin “kümeleşip çoğunluklaşamayacağı” bir yargı üst yönetimi oluşur, taraflı tarafsız herkesin güvenini kazanan bir erk’e (olması gereken niteliğe) dönüşmesi sağlanır.
OGÜNhaber