Sen de mi Haşim!..

Anayasa Mahkemesi’nin  52. Kuruluş  yıldönümünde Başkan Haşim Kılıç’ı dinlerken bu sözler geldi aklıma. Şaşkınlıkla izledim “sayın” Başkanı’nı, Yüce ve Yüksek Mahkemenin…

Çünkü yukarıdaki sözle anlatılmak istenen gibi, söylediği sözler, eleştiriler, ithamlar kendi sıkletinin bile çok üstünde idi.  Kendisi o sözleri söylerken, “okuduğu metnin” ağırlığı mimiklerine ve ses tonuna yansıyor;  adeta “ hem söverim hem kaçarım” diyen “sahte kabadayı” misali eğreti bir tavırla kaygı ve endişeyle  “okuyordu”.

Ama O Yüksek Mahkeme başkanıydı, haleflerinden neyi eksikti, kendisi de  ültimatom çekebilirdi. Çünkü kendisi de “ hatadan münezzehti”, “tencereyi kirlettiler” diyen Netekim  Kenan Paşa gibi, siyasetçilere vurmanın dayanılmaz şehvetiyle hareket etmeliydi. Etmeliydi ki; hiçbirşeye papuç bırakmamış ve kerameti kendinden menkul bir tavırla, en üst otoriterlikle, “otorite tanımazlık” refleksini sergileyecekti.

Evet öyle de yaptı ama ne oldu?  Hiçbirşey….
Çünkü “araf”da kaldın Sayın Başkan araf’da…

Sen sanırmısın ki, kendi doğup büyüdüğün “mahallene” sövüp saydığında, hukukçu kimliğinle, silik siyasetçi söyleme girdiğinde;  Sen, tarihe “büyük hukukçu, gerçek bir devlet adamı, Erdoğan’ın gözüne baka baka ona kin kusan adam” diye  madalya verecekler “öteki mahallede”…

Ey Başkan; sen bu tavrınla “kişisel itibar cellat”lığı yaptın, bu tavrınla yıllardır en kıdemli ve kabul edilebilir  objektiviteni, ve karizmanı çizdirdin, “bir çuval inciri berbat” ettin…

Unutma  ey Başkan;   öyle bir ifrazat saldın ki mesleki final konuşmanda; Ankara’nın tüm çeşmelerinden akan su bile, temizlemez onu artık.

Neydi bu içindeki birikmiş olan ey başkan
Neyin kini, husumeti, nefreti idi.
Alicenaplığına, naifliğine, asgari nezaket gereği misafirperverliğine ne oldu…
Hayırdır ey başkan, güleryüzle karşılayıp, sövmek için mi davet ettin davetlilerini. Yoksa karşılama seramonindeki, yapmacık ve zoraki tebessüm, az sonra söyleyeceğin sözlerin ağırlığını gizlemek için mi idi.

“Eski köye yeni adet” tavrı mı başlattın yoksa…
Yoksa Sayın Başkan;
Paralel yapının tehdit ve şantajına mı maruz kaldın, seni de mi esir aldılar, sözlerine yansıyan agresiflik akan, politizasyon ve gayrı hukuki söylemlerine mecbur kaldın…?

Sen de mi esiri oldun  “paralel “gardiyan”ların da; söylediğin sözleri senin ağzından sen söylemedin?   Eline bir metin mi tutuşturuldu da onu okumak zorunda  kaldın, yüzüne yansıyan eziyet çeken, yutkunan, karşısında oturan Erdoğan’dan gözlerini kaçıran tavrınla.

Yoksa “tek ceketi” olanlar gibi, senin de “tek bir gömleğin” vardı da, o yüzden mi söyledin ben gömleğimi değiştirmem diye.

Yoksa Sayın Başkan;
Emekliliğine 10 ay kalmanın verdiği koyvermişlikle, hoyratlığıyla, söz söyleme istencinin dayanılmaz şehvetine mi kapıldın.

Vuruşarak çekilmek mi idi yoksa amacın kendince. Yoksa hani bir söz vardır ya; “çingeneye yetki vermişler  babasını kesmiş” misali, 2010 da yapılan Referandumla sana verilen yetkiyle, bu söze uygun mu davranayım dedin…

Ve bu yetki bünyende zehirlenmeye mi sebebiyet verdi de; bu son AYM başkanı “nutkunda” adeta konuşmadın, kin kustun, nefret oldun, kendini inkar ettin…

Ama unutma ki sayın başkan;
Haşim’ken “haşin”  olunmaz, arada tek harf farkı var diye… Ama bu tek harf  farkı çok önemlidir bizim dilimizde, birileri de kalkıp “haşin” den bir harf düşüreyim derse daha beter durum kaydolur tarihe…

Sayın başkan bu konuşmanızla sizinle ilgili hüsn ü zannımızı yine yerle bir ettiniz. Twitter kararınızla ilgili nedamet içinde olduğunu  ümit ediyorduk. Belki de, içinde bulunduğu ve bizlerin bilmediği “ahval ve şerait” dahilinde muzdarip ve kerhen,  yapmak zorunda kaldığı bir hata idi diye geçiriyorduk içimizden.

Ama, lakin, fakat, bu konuşmanızla yanılttınız bizi… çok şaşırttınız bizi…
Ve biz de, size maalesef ki şu sözü hatırlatmak isteriz. Siz de bence konuşmanızı, bir de bu gözle yeniden okuyun lütfen:
“Şecaat arzeden merd-i Kıpti, sirkatinden dem vurur”
OGÜNhaber