TİK-TOK

Çinli bir girişimcinin kurmuş olduğu sosyal medya platformu.

TİK-TOK...

2020 yılı Mart ayında piyasa değeri 100 milyar doları geçti.

Toplumların ahlak temellerini kökünden yıkmak için tasarlanmış bir program.

Aşağıdaki okuyacaklarınız sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaşanıyor.

Şöyle ki;
Yengesine atlayıp, abisinin oğlu küçük Emrah'a ben amcanım oğlum baba yarısıyım derken, Aşkı Memnu gibi filmlerle başlamadı mı bu tüm olanlar...

Bizim insanimizin kendi çocuklarımıza "Bu devirde ya topçu olacaksın ya popcu" diyerek bilimin temellerini zaten kökünden sarsmadık mi?

"İşte benim stilim" tarzı programlarda penguen gibi yürüyen kızlar var ya, hepsi tik tok fenomeni.

Başka kızların babalarının elektrik santralleri var benim babamın yok diye ağlayan penguen görünümlü insan gördü bu gözler. Yanlış okumadınız ha elektrik santrali...

Ama bizim toplumumuz çok seviyor böyle tipleri. Twitter'da adamın biri paylaşım yapmış aynen yazıyorum.

Tweet 1- Bugün şantiyeye stajyer bir kız geldi. Mini etek, saçlar platin sarısı, kafasında devasa bir güneş gözlüğü ve fok balığı gibi konuşuyor.

Tweet 2- Şantiyede 6 Urfalı 8 Mardinli 10 tanede Vanlı var. Kız geldiğinden beri herkes çok kibar oldu. "Bareti uzatır mısın" diyen sıvacı gördüm.

Tweet 3- Bu adamlar normalde, şaka olsun diye birbirlerinin suratına malayla sıva vuran insanlardı. Bi tane Pelinsu şantiyeyi kütüphaneye çevirdi.

Tweet 4- Sırf kızla konuşmak için kolonun yerini kıza falan soruyorlar. Kızda bunları ponçik sanıp "work work" diye demirciye Snap atmış.

Gülüyorsunuz ama bunlar ülkemizin gerçekleri...

Açıyorsun Tik-Tok'u neler görüyorsunuz neler. Telefonun ekranı bir anda Ankara pavyonuna dönüyor. Yarı çıplak göbek atan mi ararsın, ana avrat söven kız mi ararsın ne ararsanız var.

Hani şu "bi gazoz içermiyiz tatlım" repliği ve usta oyunculuğu ile bir nesli gazozdan soğutan Nuri Alço'yu mumla arattıracak tipler var Tik-Tok' da.

Arzu Okay'ın, Zerrin Egeliler'in oyunculuğuna taş çıkartacak modeller var. Yaşıtlarının Hacca ya da Umreye yazıldığı yaşlı başlı kadınlar göbek atıyorlar bu platformda.

Evin balkon demirinin üzerine çıkıp direk dansı yapan şalvarlı teyzeyi görüyoruz.

Muhabbet kuşunun üzerine yorgan örten var, denize köpeğini atan da var. Yalağa girip çesmedeyim canım diye video cekenimiz de var...

Yeni çıkan " korona korona zalım korona" şarkısını elinde enstrüman yerine süpürge tutup, video çeken ikisi 50 yaş üstü 6 kişilik aile gördük.

İçki sofralarında çekilen videolarda ne İbrahim Tatlises'ler ne Orhan Gencebay'lar var.

Bağcılar kertenkelesi diye tabir edilen ibibik saçlı (saçların üstü altın sarısı, altı mor) düşük belli fütursuzca dans eden gençlerimizi görebiliyorsunuz.

Sırf eğlence olsun diye yaşlı annesine "anne ben gey oldum" diyen gence "o ney laaa" diye cevap veren, evlerin temel taşı olan anneleri üzülerek görmekteyiz.

Kısacık şortla kendini göstermeye çalışan kızlarımızı, denizde ya da havuzda video çeken çıplak gençlerimizi görmekteyiz. Ahlaki çöküntü ve kültür erozyonu had safhada.

Çok film bir toplum olduğumuz için, içimiz de bir artist, aktris veya yönetmen yatmasını normal karşılıyorum artık.

Yazıyı hazırlamak için TİK-TOK da gezerken Sibel Can'ın, Hülya Avşar'ın, Türkan Şoray'ın benzerlerini gördüm. Yeminle çakma Şener Şen gördüm ya...Şener Şen'in de çakması mı olur demeyin var kardeşim...

Umarım erotik film izlerken yakalanan şaşı İlahiyat Profesörü gibi olmaz sonumuz.

Sadece yapım, yönetim ve oyunculuk da değil, dublajda da çok iyiyiz.

Hani şu Şener Şen'in bir filmde canlandırdığı sahne de "Allah inandırsın Bilocan seni öyle yemek artığı yerken görünce içim yandı"diye bir dublaj var birebir sahnenin aynısı.

Yönetmen mi pazarcı kardeşim pazarcı. Meslek olarak mahalle pazarında zerzevat satmayıp sinema okusaymış eğer büyük bir yönetmen olabilirmiş.

İşyerinde "Gazoz içermisin" diye ikramda bulunan arkadaşına ters ters bakıyor insan. İlaç mı atacak ne atacak diye bir ürperti geliyor aklımıza, psikolojimiz bozuldu.

Kendini günde 3 saat videoya çeken, 50 selfie pozu veren züppeler var ülkemde. Sürekli bir sosyal paylaşım sürekli paylaşım nereye gidiyor bu toplum diyen yok.

Eğitim bitmek üzere, sanat bitmedi ama gitti, tarih desen yeniden yazılması lazım, bilimi boş ver zaten. "Gavurla yapıp duru ne ugraşcen len ben" kafasındayız.

Bu gençler ile nereye gidiyor bu toplumlar bilemiyorum. Sokakta " kürtaj " yaparken spiker soruyor. Osmanlıyı kim kurdu sorusuna Atatürk diyor adam ya. Biri Recep Tayyip Erdoğan dedi vallahi.

Çin Seddi nerede diye soruyor Mısır'da diyor. Kırmızı ceketli bir vatandaşımız Ukranya dedi... İstikamet ve fikir belli ama ülkenin adını öğrenememiş. Buna da hamdolsun...

Hindistan mı yakın Mars'mı yakın diye bir soru daha. Plüton'u geçince sağda hemen, Mars daha yakın dedi yahu...

Bak bak şimdi orucu ilk hangi şehrimiz açar sorusuna Adana dedi genç. En son hangi ilimiz açar sorusuna da Düzce dedi iyimi. Plakaya göre zannediyor, iftar saatlerini de Trafik Denetleme Bölge Müdürlüğü hazırlıyor diyecekti son anda kaçtı spiker.

Altı kere dokuz kaç eder sorusuna "Altı kere dokuzun 48 ettiğini herkes bilir gardaş" diye kesin cevap verecek kadar da bir özgüven var gençlerimizde.

30 milyonu geçen Türk kullanıcılarımız Tik-Tok'u en çok kullanan üçüncü ülke sıralamasına sokmuş ülkemizi.

Listeyi ilk sırada 120 milyon kullanıcı ile Hint fakirleri oluşturuyor. İkinci sırada 40 milyon indirme ile Amerikalılar, üçüncü sırada maalesef biz varız.

Hindistan'ı bu fakirlik ve nüfus ile kimse asimile edemez. ABD zaten asimile edilmiş toplumların oluşturduğu bir birleşik devlet. Peki ya biz?

Biz bu yozlaşmanın nasıl önüne geçeceğiz? Sosyal medyaya sınırlama gelmesi gerekmiyor mu sizce?

Sürekli bir beğenilme paylaşım yapma hastalığına tutulmuş gibiyiz. Bu hastalığın da bilim literatürde bir adı var Fomo...

Hepimiz Fomo olmuşuz ve bu hastalığın bilinen bir tedavisi yok.

Gençlerimizi bu cehalet ve uygunsuz paylaşımları için nasıl bir sistem kurabileceğimizi şu an bilemiyoruz ama çözüm üzerine çalışan uzmanlarımız var.

Yazımıza Başbuğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gençliğe hitabesi ile son verip esenlikler diliyorum.

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
OGÜNhaber