Bunu da yersek keriz ünvanı verin

"El eli yur, el döner yüzü yur" diye bir söz var Kastamonu'da.

Siyasete göz kırpan bir STK, CHP'yi, CHP'de bir STK’mızı yıkıyor, yağlıyor algısının oluşmasına neden olan bir görüntüye benziyordu.

Birbirlerini ağırlayan, birbirlerini ağırlarken de sus payı olarak görenlerin ağızlarına birer parmak bal çalan köylü kurnazlığı nevinden bir hareket…

İzleyenler balın tadıyla bir süre yalansın, oyalansın, biz de o ara asıl işimizi görelim diye…

Son 150 yıldır tüm Osmanlı şehirleri gibi Kastamonu'da çok çileler çekti, çok cefalara katlandı, çok fedakarlıkta bulundu.

Karşılık beklemeden, ödül, aferin beklemeden, teşekkür beklemeden varını yoğunu bu vatan, millet, din devlet uğruna feda etti.

Bunu bilmeyen yoktur sanıyorum.

Özellikle Birinci Dünya Savaşı ve hemen arkasından başlayan Milli Mücadele yani Kurtuluş Savaşımızda Kastamonu'nun apayrı, destansı bir yeri vardır.

Bu devlet, bu millet ne yapsa o hakkı ödeyemez.
Ödemek ister mi?
Ödemek istedi mi?

Kurtuluş Savaşı'mız bitip bağımsızlığımız ilan edildikten sonraki günlerde pek çok şehrimize hakları olan ünvanlar verilerek taltif edildiler.

Kastamonu o günlerde herhangi bir ünvana, ödüle, teşekküre layık görülmedi.
Sadece İnebolu ilçemize İstiklal Madalyası verilmekle yetinildi.

Üzerinden neredeyse yüz yıl geçtikten sonra, bayram değil, seyran değilken CHP'nin bu girişimi çok şaşırtıcıydı.


Bizim Kurtuluş Savaşımızın yaşandığı 1920-22 yıllarından 1950’ye kadar CHP tek parti olarak iktidardaydı, devlet ve millet üzerinde mutlak anlamda muktedir idi.

Kastamonu'nun milli mücadelemiz için önemini, yaptığı fedakarlıkları en iyi CHP'yi ve aynı anda ülkeyi yöneten kadrolar bilirdi.

O günkü CHP ve devlet büyüklerimizin düşünmediğini bu günkü yönetim mi düşünmüştü? O gün layık görülmeyen, gerekli görülmeyen ünvan bugünkü CHP yönetimi tarafından mı görülmüştü?

Cumhuriyet Halk Partisi kendi geçmişiyle hesaplaşmak, nefis muhasebesi yapmak mı istiyor diye düşünmek, umut etmek istiyor insan.

Eğer öyleyse sayın Kılıçdaroğlu konuyu önce kendi grubuna anlatmalı, kendi grup toplantısında, kendi vekilleriyle birlikte Kastamonu'dan 90 küsur yıllık gecikme için Partisi adına özür dilemeli değil miydi?

"Saygıdeğer Kastamonulu vatandaşlarımız!
Biz hata yaptık, hakettiğiniz ünvanı zamanında vermedik, hakettiğiniz teşekkürü hakettiğiniz gün etmedik. Gecikmiş adalet, adalet olmadığı gibi, gecikmiş ücret, ücret değildir, gecikmiş teşekkür de teşekkür değildir ama sizin engin hoşgörünüze sığınarak doksan küsur yıllık gecikme için partimiz ve devletimiz adına özür diliyorum. Çünkü size bu ünvanı vermek, on yıllardır devleti yöneten partimize düşen bir görev idi. Görevimizi zamanında yapamadık, özür diliyoruz" demeli değil miydi?

Gerçi konu helalleşmek, özür dilemek, iade-i itibar yapmak olursa CHP bu işin içinden çıkabilir mi, kestirmek çok zor.

Çünkü kapanması gereken çok hesap var…

Kastamonu, CHP döneminde çok şeylerini yine onların eliyle kaybetti.

Basit bir örnek vereyim…

1927 yılı nüfus sayımına göre Türkiye nüfusu 13 buçuk milyon, Kastamonu nüfusu 336 bin.

Bu nüfusuyla Adana, Denizli, Trabzon, Samsun, Malatya gibi bugün milyonu aşan nüfuslarıyla büyükşehir statüsünü kazanan şehirlerin çoğundan büyük bir vilayet. Türkiye’nin en büyük sekizinci vilayeti.

Hatta o günlerde Gazi, Şanlı ve Kahraman ünvanları verilen şehirlerden Antep ilk yirmide, Urfa ilk otuzda, Maraş ise ilk kırkta idi.

Bugün bu vilayetlerin her biri ülkenin en büyük şehirleri arasındayken Kastamonu ilk elliye girmeye çabalıyor.

1927’den bu yana ülke nüfusumuz altı kat artarak 80 milyonu aştı.

Kastamonu nüfusumuz Türkiyemiz gibi normal seyrinde büyüyebilmiş olsa nüfusumuzuz iki milyon civarı olması gerekirken neredeyse yüz yıl önceki nüfusunda bırakılmış olmasında CHP'nin hiçbir katkısı yok mu?

Millet yol istemiş, yapılmamış.
Demiryolu istemiş, duymazdan gelinmiş.
Elektrik, sanayi elektriği istenmiş, verilmemiş.

Savaşlarda genç, eğitimli neslini kaybeden bu şehir, inkılaplar ve baskılar yüzünden şehre sahip çıkacak, rehberlik yapacak, babalık yapacak ilim ehlini, irfan ehlini kaybetmiş.

İlim adamı yetiştiren mekanlarını, medreselerini kaybetmiş.

Yunusların, Şeyh Şabanların, Hacı Bayramların yetiştiği tekkeler kapatılarak yerlerine modern çağın tekkeleri Halkevleri açılmış. Camiler bile Halkevi yapılmış.

Dervişler zindanlara atılırken sarhoşlar meydanlara salınmış…

Kastamonu Valiliği, Vakıflar Bölge Müdürlüğü, bu şehrin tarihçileri tek parti döneminde kapatılan, satılan, ahır, ambar, depo ve halkevi yapılan camileri kamuoyu ile hiç paylaşmadı.

Paylaşmalı.

Otuza yakın medrese, yirmiye yakın kütüphane vardı bu şehirde.
Medreseleri, kütüphaneleri kapatıldı, satıldı, yıkıldı.
Öyle ki, medrese yıkıp yerine umumi tuvalet yapıldı.
Camileri vardı, neredeyse Malazgir Meydan Muharebesiyle yaşıt.
Yüzlerce yıllık camilerine hayvanlar bağlanarak aşağılandı bu şehir…

Akif'in kürsüsünde vaazlar verdiği, milli mücademizin ateşinin yakıldığı Nasrullah Camiinde üç kişi ile cuma namazı kılınmak zorunda bırakıldığı günleri değil yılları yaşadı bu şehir…

Yarı mülkü vakıf olan fakat bütün vakıfları kapatılan, vakıf mallarına, binalarına, arsa ve arazilerine, mülklerine el konulan, bedelleri ödenmeden kamulaştırılan, gasbedilen, üç kuruşa satılan bir şehir.

Kastamonu bütün fedakarlığından sonra ödüllendirilmek bir yana cezalandırılan bir şehir.

Bir ülkenin, bölgenin, şehrin kalkınması için sanayi, üretim, ticaret ve eğitim altyapısı gerekir.

Bunlar içinse karayolu, demiryolu, denizyolu gibi ulaşım altyapısı; sanayi için, fabrika kurabilmek için elektrik, sermaye birikimi, sanayi ve ticaret birikimi, tecrübesi olan sermayedar yani girişimci ve işgücü gerekir.

Kastamonu sermaye, girişimci ve işgücü açısından emsallerin asla geride değildi, ilerideydi.
Azıcık bir devlet desteği ile şaha kalkabilir, bölgesinin ve ülkenin cazibe merkezi olabilirdi.

Yazık ki Kastamonu altyapı yatırımlarından mahrum bırakılarak, sanayileşmesine izin verilmemiş, dolaylı olarak sermayesinin, sermayedarının, iş gücünün göç ettirilmesine, yatırımsız kalmasına seyirci kalınmış bir şehirdir.

Devletin ve milletin en zor günlerinde Küre-İsfendiyar Dağları üzerinde incecik bir kağnı yolu yapıp İnebolu'dan Kastamonu'ya; Ilgaz Dağlarını aşıp Kastamonu'dan Çankırı'ya cephane taşıyan bu emsalsiz cefa-vefa abidesi insanlar, kendi devleti eliyle, diliyle kasten, bilerek, isteyerek dünyadan, ülkesinden soyutlanmış, bu iki dağ arasına ve arkasına adeta ergenekonun arkasına hapsedilmiştir desek abartmış olur muyuz bilemiyorum.

Sokak ortasında gece karanlığında arkadan hançerlenmiş, ambulans aranmamış, yardım edilmemiş, yardım edilmesine izin verilmemiş, kan kaybından ölmesi beklenmiş ve öldü sanılarak terkedilmiş bir yiğit gibidir Kastamonu.

İlim, irfan, alim hasılı adam üretip ihraç etmesinin yanı sıra sanayisi de oldukça hareketli olan bir şehirdi Kastamonu.

Orman ürünleri ve ahşap sektörünün, bakırcılığın merkezi, dokuma ve tekstilin belki üç merkezinden biri, kendir üretiminin, sanayi ve ticaretinin merkezi olan bir şehir.

Ayakkabıcılık gibi pek çok sektörde kendine yetmenin çok ötesinde üretim kapasitesine sahip bir şehir idi.. .

Sarmısak, elma, erik, armut, üzüm, pirinç gibi pek çok meyve ve sebzenin üretim ve ticaret merkezi olan bir şehir idi…

Hayvancılıkta kendine fazlasıyla yetip artan bir şehir idi.

Kastamonu Vilayeti Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşımızda tarlanın verimli toprağı, sütün kaymağı gibi olan okumuş insanlarının, genç, dinamik, çalışıp üretecek nüfusunu neredeyse tamamen kaybetmiş bir şehir.

Nasrullah suyundan içenin yedi kere bu şehre geleceği ya da yedi yıl burada kalacağı gibi tatlı bir söz, bir şehir efsanesi dolaşır dillerde.

Bu söz ile anlatılmak istenen, Orhan Salcı'nın tesbit ve ifadesiyle şudur; bu şehir gelenin gitmeyeceği, gidenin tekrar tekrar geleceği bir güzel şehirdir.

Kim ne ararsa aradığını bulacağı emsalsiz bir şehir, taşı toprağı altın olan bir şehirdir demektir.

Fakat bu şehre öyle günler yaşatılmış ki, sürgün şehri olarak anılır olmuş.

Gelenin gitmek, gidenin gelmemek için torpil aradığı bir şehir olarak anılmaya mahkum edilmiş.


Savaştan sonraki süreçte tüm şehirler toparlanırken hızla eriyen bir şehir.

Cumhuriyet sonrası ilk önce, inkılaplara itiraz etti diye, eder diye bastırılan, zindan ve darağaçlarıyla susturulan, bu yüzden de memleketini terk etmek zorunda kalan alimlerin şehri.

Tekke-türbe ve tarikatlerin kapatılmasıyla, bağrında yatıyor diye övündüğü on yedi bin evliyasının bir anda eşkıya olarak algılandığı için ermişlerinin, dervişlerinin çözümü sessiz sedasız terki diyar etmekte bulan insanların şehri.

Kastamonu insanı çok dertli. Söylenecek sözü çok.
Kastamonu pek çok ünvanı hakeden bir vilayet.

Ama asıl ekonomik altyapı, sanayi ve teknolojik yatırımları hakeden bir şehir.

Devlet-Meclis bir şeyler yapacaksa demiryolu yapsın.
Yerli otomobil fabrikasını Kastamonu’ya yapsın, yapılmasını teşvik etsin.

Ormanlarımızın yıkılıp ırmak gibi başka şehirlere aktığını seyreden bu şehre orman ürünleri ve mobilyacılık sektörünün önünü açacak teşvikler sağlasın.

Eti Bakır, Hanönü bakır madenlerimiz ham madde olarak çekip gitmesin. Sanayi ürünlerine, teknolojik ürünlere dönerek gönderilsin ülkenin dört bir yanına.

Bu şehrin sürekli göç veren, güç kaybeden, sürekli eriyen bir şehir olmasının önüne geçecek kanunlar çıkartılsın, icraatlar yapılsın.

Kastamonu için özel araştırma, geliştirme, planlama komiteleri kurulsun.

Kastamonu'nun ismi güzel ve uzun. İsmine ek sıfatlara ihtiyacı da yok, gerek te yok. Ünvan verilsin, baş üstüne kabul ederiz ama asıl teşekkür fiilen yapılsın. Siyasi ayak oyunlarına malzeme yapılmasın. Bu şehrin ekonomik, sosyal, kültürel, manevi kalkınması için kanun teklifleri hazırlansın.

Daha da önce CHP bu şehirden özür dilesin.

El konulan vakfiyelerden, satılan, yıkılan ahır ambar yapılan camilerden…

Hiçbir suçları olmadığı halde hain, mürteci, yobaz, bağnaz ve suçlu ilan edilen medreseler, tekkeler ve buradan yetişen insanlardan…

Suçsuz yere hukukun en temel ilkeleri bile ayaklar altına alınarak yargılamalar yapan İstiklal Mahkemelerinde idamla yargılanan, idam edilen, infaz edilen, mahkum edilen, itibar suikastlerine uğratılan insanlardan ve onların çocuklarından, torunlarından özür dilesin.

Bir itirafname yayınlasın. Tek tek saysın kanunsuz ve hukuksuz icraatlarını...

Önce özür dilesin...


Çünkü 1980’li yıllara kadar siyasetiyle, askeriyesiyle, akademisiyle, bürokrasisiyle, yargısıyla, medyasıyla, eğitimiyle bu devletin tek ve mutlak hakimi CHP'dir.

İyilik adına ne olmuşsa, olumsuzluk adına ne olmuşsa en azından yarısı, çoğu zaman tamamı CHP'nin amel defterine yazılmıştır, yazılmalıdır. Devlet-millet arasında bir hesap varsa CHP ile görülmesi gerekir.

Atamızın yaptıklarıyla kuru bir övünme, avunma, onların istemediği ücreti, mükafatı isteme, başa kakma çabası olarak görülmesin bu yazı.

Konuyu biz açmadık.

Madem bu şehre bir paye verilmenin gerekliliği konuşuluyor. Konuşan da CHP. O halde biraz konuşmak hakkımız.

Bayram değil seyran değil CHP bizi niye öpüyor?
Nedenini harbi, hasbi bir dille izah etmeliler diye düşünüyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu kimin etkisi, telkini ve zorlamasıyla Meclis Başkanlığına Kastamonu'ya Gazilik ünvanı verilmesi için kanun teklifinde bulundu.

Son zamanlarda Masonik yapıların Kastamonu'da epey arzı endam ettiklerini bilen biliyor.

Masonik yapılarla özel ve gizli bir işbirliği var ve bu yüzden, bu şehrin siyasetinden, STK’larından rol çalmak, masonik gruplara, yapılara yol açmak için mi yapılıyor bı girişimler?

Son yirmi otuz yılını Fetö örgütünün ekonomik, siyasi, sosyal tasallutu ve sömürüsü, istismarı ile geçiren Kastamonu'da Fetö ile Masonik yapılar arasında devir teslim mi yaşanıyor?

Ya da sayın Kılıçdaroğlu'nun Kastamonu ile ilgili özel anıları, bu şehre gönül ve vefa borcu var da onu mu ödemek istiyor?

1930’lu yıllarda yaşanan Dersim olaylarından sonra bölgeden sürülen insanlardan yaklaşık iki bin kişilik bir grup Kastamonu'da zorunlu ikamete tabi tutulmuştu. Sayın Kılıçdaroğlu' da Kastamonu'ya sürgüne gönderilen, iki yıla yakın burada yaşayan ailelerden birinin evladı ya da torunu olduğu için mi böylesi bir kanun teklifi sunmuştur?

Her ne niyetle olursa olsun, bu teklif ve girişimleri için kendilerine teşekkür boynumuzun borcudur…

Ancak şehirler de insanlar gibidir. Ruhu vardır, onuru vardır, hafızası vardır…

Göstermelik işlerin malzemesi olmayı kabul etmeyecek kadar haysiyetli bir şehirdir Kastamonu.

CHP'nin, bu şehirde yaptıkları için, Kurtuluş Savaşına bizzat, bilfiil katılmış, her şeyini feda etmiş ve hakiki Gazi olan bu şehir insanına yaşattıklarından dolayı özür dilemek gibi bir hakkı var, borcu da var.

Bu borcunu ödemeden, iyilik meleği gibi arzı endam etmesine kanarsak şayet, bize bırakın Gazi ünvanını, keriz ünvanı verseler yeridir…

CHP'nin bu tiyatrosuna tavır koyan MHP İl Başkanı Sayın Yüksel Aydın'a tepkisinden dolayı, tüm Kastamonu adına teşekkürü borç bilirim.

Duruşları ve açıklamaları bana göre siyaset üstü bir duruştur.


İktidar Partisi vekillerinden henüz bir açıklama gelmemesi de fevkalade ilginçtir.
OGÜNhaber