Melisa Evren KÜÇÜK; 'Çalınan hayaller… Ve sonuçları…'

Belki bu yazmış olduğum yazı dizisini okursanız, çevrenizdeki küçücük hayatlara ya da daha büyük hayatlara daha dikkatli davranacağınızı, çevrenizi daha iyi gözlemleyeceğinizi, etrafınıza bakarken çalınan hayallerin nelere sebebiyet vereceğini de geleceğe yönelik göreceğinizi ümit ediyorum.  Ve yazdığım her şeyi, herkesin mutluluğu için yazdığımı, kişisel olarak kimseyi eleştirmek niyetinde olmadığımı tekrar tekrar söylemek istiyorum…

Yazılanı hissetmek için;
Bu yazdığım küçük cümlelerde, noktalı (………….) olan bölümlere istediğiniz kelimeyi uygun görmekte serbestsiniz.

Bu yazıyı hissedebilmeniz için; sırtınıza mecazi anlamda bir “bıçak sapladığımı” düşünün ve her cümlede bıçağı olduğu yerde çevirin.

Şair Murathan Mungan’ın bir şiirinde bahsettiği bıçaklı kısımdan örnekle anlatırsam,

“İçimdeki bıçak, iki kere daha dönüyor olduğu yerde…”
Şimdi kendinizi bu paragraflardaki hayalleri çalınmış insanların yerine koyarak bu yazıyı okuyabilirsiniz…

Hırsızlık çeşitlemeleri:
1-Çocuksunuz, çok sevdiğiniz ve üzerinde hayaller kurduğunuz bir oyuncağınız var. Eve bir misafir çocuk geliyor. Oldukça şımarık tavırlarla o oyuncakla onun oynaması gerektiğini savunuyor ve bunu sırf sizi kızdırmak için yapıyor, yoksa o oyuncak onun için pek bir şey ifade etmiyor. Siz vermek istemiyorsunuz elbette. Öyle bir gürültü çıkarıyor ki, aile büyükleri sonunda olaya müdahale etmek zorunda kalıyor. Misafir olduğu gerekçesiyle oyuncak, sırıtan bakışları altında ona veriliyor. Tabiî ki onun için bir şey ifade etmeyen oyuncağınız, hoyratça davranıldığı için o (………..) çocuk tarafından kırılıyor!

2-Çocukluk dönemindesiniz. Fakir bir yaşantınız var ve en çok istediğiniz şey ise bir bisiklet ama buna asla sahip olamayacağınızı ailenizin alamayacağını biliyor olsanız da, hayallerini kurmadan edemiyorsunuz. Her gece düşünüzde onunla yaşıyorsunuz. Sonra sizin için mucize olan bir gelişme oluyor ve babanız size bir bisiklet getiriyor günün birinde. Tüm arkadaşlarınız başınıza toplanıyor birlikte neşe içinde oyunlar oynuyorsunuz. O gece sevinçten uyuyamıyorsunuz. Ertesi sabah bir bakıyorsunuz ki, bisikletinizin yerinde yeller esiyor. Bir (…………) bisikletinizi çalmış!

Bıçağı çevirdiniz mi?
3-İlkokuldasınız, şehir değiştirdiğiniz için yepyeni bir okula geçiş yapıyorsunuz. Yeni olduğunuz için, kısmen dışlanmış hissettiğiniz bakışlar altında sınıfınıza geçiyorsunuz. Öğretmen bir gün kompozisyon ödevi veriyor. Siz de dosya kâğıdına yazdığınız kompozisyonu getiriyorsunuz. Ancak öğretmenin bir kuralı varmış, kompozisyon ödevleri için ayrı bir defter istiyormuş ve bu size arkadaşlarınız tarafından asla söylenmediği gibi, ders geldiğinde yazdığınız dosya kâğıdını bir türlü bulamıyorsunuz! Yanınızdaki arkadaşınıza üzüntüyle bulamadığınızı söylerken daha o(……….) arkadaşınız, “Ööööğretmeniiim yanımdaki arkadaş ödevini kaybetmiiiiş” diye bağırmaya başlıyor. Panikle defter konusunu bilmediğiniz durumunu açıklayamıyorsunuz! O (………….) öğretmenden, “deftere niye yazmadın tabii kaybedersin” diye onca arkadaşınız içinde yediğiniz tokat yetmezmiş gibi, okulda o kadar aradığınız kâğıt, eve gidince çantanızdan çıkıyor!

4-Ortaöğretim dönemlerindesiniz. Bir dersten siz başarılısınız, diğer dersten arkadaşınız. Hayatınızda sizin çok kullanmayacağınız bilgiler içeren bir ders olsa da, sırf müfredatta var diye okutuluyor olsanız da, düşük not aldığınızda mezuniyetinize zarar verecek dersler olduğundan arkadaşınızla birbirinizi çalıştırmaya hatta sınavda bile yardım etmeye karar veriyorsunuz, çünkü geçmek zorundasınız! Günü geldiğinde canla başla arkadaşınızı çalıştırdığınız halde, sınav günü onun sizi yanlış yerleri çalıştırdığını anlıyorsunuz. Hatta sınavda da yardım etmediği gibi, çaresiz hareketlerinizi öğretmene fark ettirip sizi kopya çeker görünüme getirdiğini anladığınız an, ceza alıyorsunuz. O (………...) arkadaşınız yüzünden sınavınız geçersiz sayılıyor.

5-Yine okul döneminde mezuniyetten önceki son yılbaşı... Hediye çekilişleri yapıp birbirinize hatıra bırakmaya karar veriyorsunuz. Kurada kimi çektiyseniz hediye almanız gerekiyor. Size çıkan arkadaşınıza; belki de harçlıklarınızdan büyük bir kısmı feda ederek, günlerce düşünerek, içinize sinecek, iyi bir hediye almaya çabalıyorsunuz, güzelce paketleyip, içine hatıra notunuzu yazıp getiriyorsunuz. O gün geldiğinde, size hediye getirecek kişi hediyeyi evde unuttuğunu söylüyor. Ama haftalarca da unuttuğunu söylüyor… Sizi ve sürekli ne getirdi diye soran meraklı arkadaşlarınızı baya oyaladıktan sonra, alelade bir pakete sarılmış, tüyleri yıpranmış, burnu kopmuş küçük bir tüylü oyuncak getiriyor... Belli ki, kardeşinin oyuncağını sarmış getirmiş o (…………..) arkadaşınız. Ancak hediyeden çok veriliş şekline ve veriliş tavrına takılıyorsunuz. Yine de belki parası yoktur diye onu mahcup etmeden hediyenizi alıyorsunuz nazikçe gülümseyerek. Buruk da olsa gülümsüyorsunuz… Çünkü değer verdiğini göstermek sırf parayla değildir size göre…

6-Lise dönemindesiniz, erkek arkadaşınız ya da kız arkadaşınız var. Hayatta ilk defa farklı duygular yaşıyorsunuz ve bunu en yakın arkadaşınızla paylaşıyorsunuz. Belki de aldığınız haberleri, mektupları ve mesajları ona heyecanla okuyorsunuz belki de çoğu zaman arkadaşınız aracılık yapıyor mesajlaşmalarınızda. Her ilişkide oluşan ufak kırgınlıkların yaşandığı esnada, sevgilinizi işte o en yakın arkadaşınızın teselli ettiğini, tesadüfen görüyorsunuz! Sevgilinizin başı o en yakın (………..) arkadaşınızın dizlerinde, onun elleriyle saçları okşanıyor…

Bıçak ne âlemde? Döndürürken kanlar içinde kaldı mı?
7-Bir kurumda staj yapıyorsunuz, ilk iş hayatınız sayılır. Asgari ücretin üçte biri gibi cüzi bir rakam olsa da aldığınız maaşınızı koymak için güzel bir cüzdan alıyorsunuz. İşinize yarayacak bir şeyler alabilmeniz için biriktirmeniz gereken maaşınız 2-3 aylık kadar birikmişken tekrar sayıp cüzdanınıza koyuyorsunuz. Akşam iş çıkışında bir anlık dalgınlıkla masada bıraktığınız cüzdanınızı, geriye döndüğünüzde bulamıyorsunuz! Kime sorsanız da hiç görmediğini söylüyor...

8-Okuduğunuz okulları, stajları bitirdiniz artık iş hayatına girmek istiyorsunuz. Size okulu bitir işin hazır diyenler çoktan sırtını dönmüş ya da bir yıl önce olsaydı sana yardım ederdim gibi sözler etmeye başlamışken, etraflarındaki sizin vasfınızda bile olmayan kişilere çatır çatır yardım ettiklerini duyuyorsunuz. Bunlar yetmezmiş gibi, arkanızdan konuşmalar “Aman o da babası gibi çoban olsun ne olacak, ya da annesi gibi temizlik yapsın o insanlara da ihtiyaç var ülkemizde” gibi size kafalarından biçtikleri rolleri meslekleri duyuyorsunuz o (………..) yakınlarınız tarafından. Daha bitmedi, evlilik çağında olduğunuzu iddia ederek bir de beyninizi yıkamaya kalktıkları gibi, karşınıza çıkardıkları, mutlu olacağınızı söyleyerek önerdikleri adayların, sizin yaşam statünüzü geriye çekecek, sizi vasat duruma düşürecek bu şekilde de onların daima sizden üstün kalmasını sağlayacak yani, aslında onları mutlu edecek adaylar olduğunu anlıyorsunuz gördüğünüzde!  Yani işin içinde iş olduğunu adayı tanıyınca fark ediyorsunuz…

9-Nihayet mezuniyet sonrası o kadar aramalardan sonra, öyle ya da böyle bir işe girdiniz. İş arkadaşlarınızdan birisi sizi (her anlamda olabilir) sıkıntıya sokacak kadar rahatsız ediyor. O kadar çok rahatsız ediyor ki, hiç üslubunuz olmasa da, hiç istemeseniz de onu şikâyet etmek durumunda kalıyorsunuz. Asıl o (………..)‘nun arkasının kuvvetli olduğunu, işten siz çıkarıldığınızda anlıyorsunuz…

Bıçağı çevirelim…
10-Başka bir işe giriyorsunuz. Depocu ile alışveriş halinde olacağınız tarzda bir iş. Ancak işleri yürütebilmeniz için tam malzemeniz olması gerekirken, depocu her defasında size malzeme olmadığını söylüyor… Toplantılarda sadece malzeme yetersizliğinden yakınıyorsunuz. Malzemeden tasarruf sağlayarak patronun bir numaralı adamı olmuş(!) depocunun siz onu direk şikâyet etmemiş olsanız da, sizi kara listesine aldığını ve üstelik işleri eksik yapıyorsunuz diye sevgili patronuna şikâyet ettiğini, birkaç gün sonra araştırma yapmadan dolduruşa gelmiş (………..) patrondan hakaret düzeyinde uyarı alınca anlıyorsunuz. Bu haksızlık diye düşünürken, bir de iş yeri muhasebecisi tarafından yatırılan eksik SSK primi, işe sık sık girdi-çıktı yapılması gibi haksızlıkları işten çıkmaya yakın öğreniyorsunuz…

11-Evlenmeye karar veriyorsunuz ya da bir şekilde evlenmeniz gerektiği konusu beyninize kazındığından, ya da aileniz sizi evlendirdiğinden dolayı, evleneceğiniz kişiye bir şekilde karar veriyorsunuz. Evleneceğiniz kişinin ve ailesinin, arkadaşlarının ve çevresinin anlayışlı, güler yüzlü, düşünceli tavırları ve dört dörtlük hareketleri karşısında, hayatınızdaki yol arkadaşınızı bulduğunuzu, bambaşka bir çevreye ve hayata geçiş yaparak artık sıkıntılardan kurtulacağınızı mutlu olacağınızı, düşünüyorsunuz. Ta ki, evlendiğiniz günün ilk sabah kahvaltısına kadar sadece reklâmları izlediğinizi, gerçeklerin bu tarihten itibaren ortaya çıkacağının, yine hayal kırıklıklarının en şiddetlisini yaşayacağınızın sinyallerini almaya başlıyorsunuz. Belki de tümüyle baştan ayağa yalan bir kişi ve yalan bir aile, yalan bir çevre ile evlendiğinizi boşanmaya karar verdiğiniz gün anlıyorsunuz… Boşanma günü, birkaç şey için kahroluyorsunuz; sizden çalınmış zaman, parçalanmış bir kristal gibi güven duygunuz ve dost görünen düşmanlarınıza verdiğiniz sevinç…

Ahhh bıçak ah…
12-Ülke ekonomisi kötü gidiyor. Başvurduğunuz hiçbir işe torpiliniz olmadığı için giremiyorsunuz. Vasıflarınızdan çok çok alt düzeyde bir işe girdiğinizde ise, sizden bilgisiz, tek üstünlüğü torpilli olmaktan dolayı sizden kıdemli olmayı başarmış olan kişiler tarafından ezilmeye çalışma girişimlerinden bıktığınızdan, kendi işinizi kurmaya karar veriyorsunuz. İş kurmak için almak istediğiniz malzemeyi, o işin toptancısını daha iyi bilen bir arkadaşınıza ısmarlıyorsunuz. Ancak olay bu ya, babanız size küçükken, Nasrettin Hoca’nın “parayı veren düdüğü çalar” fıkrasını anlatmış –dürüst zamanlarda yaşamış, dürüst olmanızı isteyen babanız- bu bilginin ışığında malzeme parasını peşin veriyorsunuz güvendiğiniz arkadaşınıza. Ama bilmiyorsunuz ki, Nasrettin Hoca ile özdeşleştirdiğiniz kişiler artık düdüğü getirmek bir yana, sizden aldığı üç-beş kuruş malzeme parasını cebe atma peşinde! Siz artık parayı verdiğinizde düdüğü çalamıyorsunuz. Hem parayı hem de düdüğü çaldırıyorsunuz o (……….) arkadaşınıza.

13-Ülkenizdeki, yaşam koşullarından, gidişattan memnun kalmıyorsunuz, oyunuzu vererek seçtiğiniz, birçok vaatlerde bulunmuş başbakan, hiç de dediği gibi sizin kalkınmanızı düşünmüyor. Bir sonraki seçimlerde tepki verip başka bir adaya oy veriyorsunuz. Ama bir bakıyorsunuz yeni gelen başbakan da sizden çok kendini düşünüyor! Bir sonraki de, bir sonraki hükümet de, bir sonraki başbakan daa… Belki de emekli olana kadar bu şekilde devam ediyor yaşantınız. Büyüklerinizden öğreniyorsunuz ki, yıllardır böyle gelmiş, böyle gidiyor… O halde çok çalışsan da, az çalışsan da biraz şansa ve pamuk ipliğine bağlı yaşantında, hayat şifrelerini çözme kitaplarının sempatikliğinde yaşamayı öğreniyorsunuz.

14-Olur ya bir gün savaş çıkıyor. Beceriksiz ülke yöneticileri sayesinde, ya da çeşitli talihsizliklerin sayesinde ülkeniz savaşa giriyor. Üstelik esir alınan ülke konumuna düşüyorsunuz. Güçlü ülkenin diktatör yöneticisi tarafından tüm insani haklarınız elinizden alınıyor. İnsanca yaşamak, insanca yemek yemek, insanca çalışmak, insanca olan hiçbir şeye sahip olamıyorsunuz. O (………..) diktatör tarafından…
 
Yukarıdaki örnekler, bu dünyada yaşamış yaşamaya devam eden ve yaşayacak insan sayısınca çoğaltılabilir, çeşitlendirilebilir. Üstelik bu örneklerin bukalemun gibi farklı ortamlarda, farklı renklere bürünmüş olanlarını yaşamış bile olabilirsiniz. Düşünün…
Bahsettiğim örneklerdeki kişiler, ilk etapta o ilk örnekteki oyuncağını haksızca karşısındakine kaptıran çocuk kadar masumdu hayatlarının her döneminde…

Her paragrafın sonuna da “ve aldatıldı, hayalleri haince çalındı…” gibi bir cümle eklemek de uygun düşebilir. Ama hepsinin ortak bir noktası var. Hepsi de bir hırsızlığın kurbanı maddi ya da manevi hırsızlığın…

Peki ya tüm bu hırsızlıklara maruz kalan bu kişilere sizce sonuçta ne oluyor? Ya madalyonun öbür yanındaki kişiler! Onların gelecekleri, soyları… Bunun cevabını sizleri sıkmamak adına bir sonraki yazımda vermeyi düşünüyorum. Ancak siz bu yazıyı okuduğunuzda bugüne kadar size ve çevrenizdekilere yapılmış haksızlıkları, hırsızlıkları ve sırtınızdaki dönüp duran bıçağı, insanların sırtlarındaki görünmez bıçakları düşünmeye devam edebilirsiniz.

Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle… 
OGÜNhaber