Önceleri şaka sandılar arkadaşları ve şiirsel ifadelerle cevaplar verdiler.
“Ver elini…”, “tut elimi…”
Arkadaş ısrarla intihar vaktinin yaklaştığını yazıyordu…
İnsanlar yavaş yavaş acaba ciddi mi diye düşünmeye koyuldular ve şaka mı gerçek mi olduğunu sorgulamaya başladılar.
Şaka değildi sanki!
Dediği zaman yaklaştıkça ölümün soğuk cümleleri de dökülüyordu facebook un sanal duvarına…
Arkadaşlarının, sevenlerinin yorumları artmaya başladı. “Bu şaka olsun lütfen”den, “Bunu yapma hakkını sana kimse vermiyor!” gibi sert cümlelere doğru gidildi…
Adı Mutlu olan arkadaşım mutsuzdu ve kararlı cümlelerinde üzerinde duran bir ışıktan, ışığı gördüğünden bahsediyordu…
Acaba o ışık! Acaba o ışık… Hani şu hep bahsedilen tünelden sonra görülen ışık mı? Hani insan vücudunda kanın iyice azalmasından sonra görülen, insan beyninin oynadığı bir oyunun parçası olan bir şey mi? Bilmiyoruz ki, kimse görmedi ki, ama bazıları, bazı insanlar bahsetti, bazı şarkılar bahsetti…
Hani “Makber” şarkısında bahsedilen o ışık mı, hani ölümden geri döndüğünü iddia edenlerin ya da ölüm anını yazmaya çalışan yazarların dediği ışık mı? Bu ışık nasıl birşey ki…
Ama o insanların çırpınışı…
O insanların değer verme görüntüsü, bu zamana kadar verdikleri değeri göstermeyen, insanların yazdıkları, sevgi gösterileri, son anda, son anda ulaşma çabaları onun yanına gitme istekleri…
Yani tüm kahrolası önemli dünya işlerini bırakıp, kahrolası telefonlarına yapışıp sadece o insan için, sadece dünyada son dakikalarını yaşadığını bildikleri o insan için yaptıkları…
Ya, bu zamana kadar nerelerdeydiniz?
Bu zamana kadar bu insanlar nerelerde?
Yani bir insana sevdiğinizi, değer verdiğinizi göstermek için, yanına gitmek için, elinden tutmak için ve değerli vaktinizi o insana ayırmak için o insanın dünyada son dakikalarını yaşaması mı gerekiyor.
Bir insanın dünyada sadece son dakikaları mı değerli sizce?
Ölüme, intihara özendim…
O sevgi gösterilerini, o ilgili cümleleri görünce ölüme özendim…
Zaten mutsuz olan ve yalnız olan yaşamımda, bu görüntü beni ölüme özendirdi…
Ölecek olsam, tüm arkadaşlarımın umurunda olurum belki…
Tüm sevenler sevdiğini söyler, sevdiğini göstermekten çekinmez, hiç tanımadığım insanlar kalpten üzülür belki…
Azıcık sevgi ihtiyacı için yapılana baksanıza…
Bir insan dünyadan vazgeçmeyi göze alıyor.
Sırf azıcık sevgi görmek için!
Sizin yaptığınıza bak…
Ne vardı bu insan ölmeye karar vermeden önce elinden tutsaydınız?
Onu sevdiğinizi, o olmasa dünyada boşlukta kalacağınızı gösterseydiniz ne vardı?
“Belki bir umut” ile yaşayan bir insan olmasaydım eğer, o an kesinlikle ölmek isterdim.
Mutlu’nun sayfasında ondan ses soluk kesilmişti…
İnsanlar, daha önce hiç onun sayfasına bakmamış olanlar bile, onun hayatını merak etmeye başladılar. Bu adam kimdi, nasıl ve neden bu hale geldi.
İlk defa önem vererek sayfalarında gezdiler, resimlerine baktılar.
Keşke dediler içlerinden, “keşke”…
Keşke daha önce yanında olsaydık, yarım saat önce bile olsaydık olurdu, onu hayata bağlayan tek bir hareket, tek bir cümle bile şimdi bu elimiz ayağımıza karışmış vijdanımızı sorgulayan, teleşlı ve elinden bişey gelmeyen bu saçma sapan halimizle yüzleşmek zorunda olmazdık.
Sevgi çok var, ya da çoğaltılabilir, basit! Dünyadaki herkese yetmeli, bir parça da ona vermeliydik, “değer”i de unutmamalı, onu da vermeliydik. Sadece seviyorum demekle olmaz değer verdiğini de belli edeceksin ve bunlar paylaşıldıkça çoğalan olgular değil mi zaten. Diyelim azaldı dünyada sevgi, arttırmak yapılan hoş hareketlere bakmaz mı? Neden paylaşıp büyütmedik, neden dünya hırslarımız içinde, onun bunun üzerine basarken, durun kardeşim bu böyle olmamalı demedik. Ben senin üstüne basmamalıyım, birlikte birşeyler üretelim de onun üzerine basalım, hem sana da bana da oyalanmak olur, ömrümüzün geri kalanını da kimseyi üzmeden geçirirsek, her daim, her yerde ve her boyutta seviliriz demedik. Keşke deseydik…
En nihayetinde sabah oldu…
Ve Mutlu’nun sayfasında anlamlı bir cümle belirdi… Bu zamana kadar nerelrde olduklarını soran ve kalpten vuran, sarsan...
Bu heyecan vericiydi…
Demek ki o yaşıyordu…
Keşke ölseydi!
Bomba gibi bir haber olurdu değil mi? Gazeteler için, televizyonların haber merkezleri için güzel bir haber değeri olurdu. Başlıkları görebiliyorum. “Facebook’da öldü!”, ölüm ilanını facebook da verdi gibi spotlar -başlık altı yazıları- olurdu belki. Tüm ilgi çekici detaylar da yazılırdı…
İnsanlar için de bunun bir değeri olurdu. Çünkü yukarda yazılan yazıların o zaman bir anlamı olurdu.
Öyle ya, garip bir durum söz konusu bu dünyada yaşayanın değil, ölenin havası da, şanı da, şöhreti de, fiyatı da artıyor.
Mutlu Çamlıyer de tiyatrocu zaten…
Hem sanatçı olunca daha bir farklı oluyor ölmek.
Nasıl ki bir ressamın tablo fiyatları katlayarak artıyorsa, onun adına da okullar, sanat merkezleri açılırdı, herkes onu saygıyla anardı. Ve başka birçok güzellik…
Ne fayda ki, o bunları hiç bilemeyecekti…
Düşündüm; o halde keşke bende özendiğim gibi ölsem…
Bir an, sadece bir an için bile olsa, kim bilir kaç yürekte bir cızlama oluştururdu bu haber!
O kadar yürek, beni aslında ne kadar da sevdiğini düşünürdü bir an için.
Daha neler neler olurdu… Ve başka birçok farkındalık…
Peki, buna değer mi?
Değer aslında… O düşüncelerin sevgi enerjisi bana ulaşacak olsa değer.
Ama bundan emin değil ki hiç kimse, hiç kimse o ışıktan fazlasını bilmiyor…
Ve ben o sevgi enerjisini ölmeden önce bilmek, hissetmek istiyorum.
Herkes gibi…
Mutlu gibi…
İşte o da, ölümü bu yüzden son anda tercih etmedi.
Keşke ölseydi ya da ölseydim yazdığımı okuduğunuzda çok acımasız mı buldunuz acaba?
Asıl acımasız olan sizlersiniz…
Birçok kişiye bu duyguları yaşatan bencilliğinizi bırakmadığınızdan ve bu tarz satırların yazılmasını sağladığınızdan ve hala elinizi hiçbir kimseye uzatmadığınızdan dolayı acımasız olan sizlersiniz.
Eğer kabul etmiyorum, ben acımasız değilim diyorsanız, neden hemen şimdi sevdiğiniz biri için ona değer verdiğinizi gösteren bir adım atmıyorsunuz?
Haydi, ne bekliyorsunuz…
Beni soracak olursanız, bu satırları yazarken değer verdiğim birini mutlu edecek ve mutlu olacak bir adım atmak için otobüsteyim bile…
Mutlu’ya gidiyorum…