Türkiye'nin Grand Stratejisi: Yeni Devlet Aklının Ayak Sesleri

Türkiye bugün, sadece coğrafyasıyla değil; jeopolitiği, askeri kapasitesi, savunma sanayindeki devrimi ve dış politikadaki özgüveniyle 21. yüzyılın en kritik ülkelerinden biri hâline geldi. Fakat bu yükseliş, bir günde olmadı; rastgele hamlelerle de açıklanamaz. Hüseyin Alptekin’in “Türkiye’nin Grand Stratejisi” kitabı, işte tam da bu dönüşümün teorik çerçevesini anlamak isteyenler için önemli bir kapı aralıyor.

Bu topraklarda devlet aklı yüz yılların birikimidir. Üzerine toz çöker, zaman zaman kesintiye uğrar ama kaybolmaz; doğru liderlik ortaya çıktığında yeniden kendini gösterir. Bugün gördüğümüz tablo da tam olarak budur: Türkiye, artık edilgen bir ülke değil; oyun kuran, dengeleyen ve bölge oluşturan bir strateji devletidir.

***

Savunma Sanayi: Bağımsızlığın Yeni Adı

Türkiye’nin grand stratejisinin temel ayaklarından biri, hiç şüphesiz savunma sanayi atılımıdır.

İHA–SİHA devrimi, hava savunma sistemleri, mühimmat teknolojileri, elektronik harp, uydu projeleri ve MMU/KAAN…

Bunların her biri sadece askeri birer ürün değildir; aynı zamanda bir jeopolitik dildir.

Geçmişte dışa bağımlılık nedeniyle yaşadığımız tehditleri, ambargoları ve baskıları hatırlayan herkes bilir: Savunmada bağımsız olmayan bir devlet, dış politikada özgür olamaz.

Bugün Türkiye’nin sınır ötesindeki iradesinin kaynağı sahadaki kapasitesidir. SİHA’sı olmayan bir Türkiye, masada güçlü olamazdı.

***

Terörün Kaynağında Yok Edilmesi: Yeni Güvenlik Doktrini

Kitabın en temel kavramsal çerçevelerinden biri şudur:
Türkiye artık kendi sınırlarının içinde savunma yapan bir devlet değildir.

Sınır ötesi operasyonlar, saha hakimiyeti, terör koridorunun parçalanması ve Türkiye’yi kuşatma planlarının bozulması grand stratejinin “ulusal güvenlik” ayağıdır.

Dağların arasına sıkıştırılmış bir terör örgütü artık Türkiye için bir tehdit değil; sadece teknik bir hedefe dönüşmüştür. Bu, yeni devlet aklının sonucudur.

***

Diplomaside Esneklik: Tek Eksen Değil, Kendi Ekseni

Soğuk Savaş’ın tek kutuplu dünyasından çok kutuplu yeni düzene geçilirken Türkiye, bağımsız bir hat kurmayı tercih etti.

- ABD ile rekabet etti ama gerektiğinde iş birliği yaptı.
- Rusya ile kriz yaşadı ama stratejik denge kurdu.
- Avrupa’yla tartıştı ama ekonomik bağını korudu.
- Körfez’le yeni köprüler kurdu.
- Türk Dünyası’nı siyasi bir havzaya dönüştürdü.

Bu yalnızca diplomatik manevra kabiliyeti değildir; yeni bir jeopolitik kimliktir:
Küresel güçler arasında savrulan değil, dengeleyen bir Türkiye.

***

Mavi Vatan: Türkiye’nin Deniz Jeopolitiği

Kitabın kapağındaki savaş gemileri bir dekor değil; bir mesajdır:
Türkiye’nin grand stratejisi artık karayla sınırlı değildir.

Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e, Ege’den Libya’ya uzanan geniş bir deniz vizyonu Türkiye’nin güvenliği, enerjisi ve ticareti için zorunluluktur.

Doğu Akdeniz’de kurulan oyunları bozan, Karadeniz’de enerji hamleleri yapan, Ege’de dengeleri yeniden yazan bir Türkiye, bölgede yalnızca bir kıyı devleti değil; bir deniz gücüdür.

***

Ekonomi, Sanayi ve Üretim: Stratejinin Sessiz Kolonu

Bir ülkenin grand stratejisi sadece ordusuyla değil; üretim kabiliyetiyle de ayakta durur.

Bugün Türkiye’nin sanayi gücü, ihracat kapasitesi ve yerli üretim hamleleri; büyüyen jeopolitik rolün ekonomik temelidir. Balıkçıdan çiftçiye, sanayicisinden girişimcisine kadar herkes bu stratejinin bir parçasıdır.

Savunma sanayindeki dönüşüm nasıl bağımsızlığı artırıyorsa, yerli üretim de ekonomik güvenliği güçlendiriyor. Kastamonu’dan İstanbul’a, Cide’den Gaziantep’e her şehir bu fotoğrafın bir parçasıdır.

***

Türkiye’nin Yükselen Devlet Aklı

Türkiye bugün yeniden kendi eksenini kuruyor.
Kimi çevreler Türkiye’nin bu bağımsız duruşunu anlamıyor, kimileri hazmedemiyor.

Oysa mesele basittir:
Bağımsız devlet, bağımsız strateji ile mümkündür.

Bu nedenle bugün Türkiye;
-Sınırlarının ötesinde söz sahibi,
-Küresel denklemde dirençli,
-Savunmada bağımsız,
-Diplomaside özgüvenli,
-Jeopolitikte merkezi bir ülke hâline gelmiştir.

OGÜNhaber