Bir zamanlar Kıbrıs

Neden inadına derseniz, izlerken öfkem bir başka, hüznüm bir başka depreşti, depreşiyor.

Birinci Kıbrıs harekâtında Babacığım askerdi. İki ay fazladan askerlik yaptı, ihtiyattan.

Ben daha dünyada değilim.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtında ise çocuktum.

Geçen sene koronadan vefat eden büyük dayımız Dinçer beyin, büyük dedemizin evinden, inzibatlar tarafından nasıl alındığını, çocuk olmama rağmen hiç unutmadım.
Dinçer dayım muharip gazi olarak dönmüştü.

Harekât günü, Türkiye'nin sesi radyosundan gelen harekât haberi de ebediyen zihnime kazındı.
Asla unutacağımı da sanmıyorum.

Bu projeyi önemli buluyor, TRT'yi bilhassa tebrik ediyorum.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar'ın bizzat galaya katılması da bu önemin altını kalın çizgiler ile çizmekte.

Maalesef, otuzlu yaşlar ve altında olanlara, yaşadığımız dönem, bu dönemin getirdiği rahatlık ve avantajlar çok olağan geliyor, alışılmış geliyor.

Bu, Türkiye için nasıl geçerli ise binlerce kez maalesef KKTC içindeki gençler için de aynen geçerli!
Ve birilerinin, yakın tarihimizi, bu nesile anlatması lazım.

Okullarda ders olarak veya işte böyle TV dizileri ile.

Çekilen onca çileyi, zulmü, baskıyı hatırlatmak vatani bir görevdir.

Sadece Türk olukları için, savunmasız oldukları halde, silahsız oldukları halde, katliamlara maruz kalan binlerce insanımızı, birilerinin hatırlatması kazım.

"EOK nedir, kimdir", "ENOSİS nedir?", "Makarios kimdir?", evet bunları hatırlatması lazım birilerinin.

Bugün AB'nin kucağına sığınıp, insan hakları, barış falan diye ahkam kesen Kıbrıs Rum kesiminin de onlara koltuk çıkan Yunanistan'ın da onları koruyup kollayan İngilizlerin de gerçek yüzlerini unutanlar var ise tarihi tekrar okusunlar, bu tip yapımları izlesinler ve de öğrensinler.

Hülasa, içimizde halen bunlara şirin görünme çabalarında olanlar var.
Hatta zalim papaz Makarios'un heykelini diken bile var.

Dost kim, düşman kim, bunu şaşırmış olanlar, aramızda kol geziyor.

Ancak Kıbrıs zalim batının son günahı değil, daha da bir sonu gözükmüyor.

Somali, Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Suriye, Irak.
Batının zulmü bitmiyor, bitmeyecek.

O Yunanistan değil mi ki, AB'nin adını FRONTEX koyduğu, güya ileri sınır koruma birliği, gerçekte kanlı katil sürüsü ile -her gün- Ege ve Akdeniz'de, mültecileri öldüren!

Ve bunu da tüm dünya kamuoyunun gözü önünde yapan?

Ve yine AB değil mi, Türkiye ye her fırsatta "insan hakları, demokrasi" diye parmak sallayan?
Hadi ordan.

Siz kim insan hakları kim, hümanizm kim?

Her şey gözümüzün önünde olup bitiyor.
Bitiyor da bunların iki yüzünü kendi milletimize anlatamıyoruz bir türlü, iyi mi?

Halen Avrupa'yı muasır medeniyet olarak görenler, hatta adeta tapanlar var.

Bilmezler ki, Batının medeniyeti sadece göstermeliktir.
Asıl sıfatlarında ise soykırımları, vahşetler, katliamlar vardır, güçleri ise sömürgecilikten gelir.

Evet, ben inadına seyredeceğim.

Hatırlamak için.
Ada'nın her köşesinde şehid düşen masumları hatırlamak için.

Beş parmak dağlarına inerken şehid olan komandolarımızı hatırlamak için.
Zulme dayanamayıp, aklını yitirenler için.
Anne karnında vurulan bebekleri hatırlamak için.

Kıbrıs'ın Türkiye için ne kadar stratejik önem taşıdığını tekrar zihnime almak için.

Evet, Kıbrıs, yaz aylarında tatile gidilen, kumarhaneler mekânı bir yer değil sadece.

Kıbrıs, Makarios ve EOK'nın ENOSİS adına, yani Ada'nın Yunanistan ile birleşmesi adına, tarifsiz zulümler, katliamlar yaptığı bir yer aynı zamanda.

Yavru vatan değil, Türkiye'nin özü.

Uzun zaman sonra, belki de ilk kez, bu köşede, şahsi bir cümle yazacağım.

Allah Türk'ü korusun ve yüceltsin!


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
OGÜNhaber